Günler geçiyor zaman su gibi akıp gidiyor. Yine Bir Şeb-i Arus törenleri yavaş yavaş geliyor. Öncelikle bu kıymetli günün anlamını iyi bilmemiz gerekmektedir.
Mevlânâ’nın ölüm gününün hatırası olarak yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir. İkindi vaktinden sonra Kur’an okumak ve Aynü’l-Cem’ yapılmak sûretiyle icra edilen bu merasimin gecesine aynı zamanda “Leyletü’l-Arûs” da denilir. Şeb, Farsça; Leyle, Arapça “gece” demek olduğu için tabirlerin ikisi de aynı manâya delâlet etmektedir.
Evveliyatında bu manevi hazzın ve tasavvufun en kıymetli ve nadide şahıslarından Biride Celaleddin-i Rumî yani namı değer Hz Mevlana’dır. Ateş ile yanmayı anlatan ama ateş olup yandıktan sonra anlatmaya mecali kalmayan birinden bahsediyoruz.
Hz. Mevlana…
Kimisi türbesiyle, kimisi Âlim bir zat olmasıyla, kimisi Mesnevi gibi bir eserin yazarı olarak tanır, Hz Mevlana’yı.
Asıl konu, biz böyle güzide bir Allah dostunun aldığı saygı gerçekten yeterlimi sorusunu aklılara getirmiyor değil. Örneğin; dünya tarihinde edebi anlamda Mesnevi kendi dalında en nadide örneklerden biridir. Ama bizim ülkemizde öyle bir acizlik var ki ders kitabı olması yerine kimseye doğru düzgün bile anlatılmıyor. Bütün her şeyi bir yana Hz Mevlana siyasi bir araç değil imanî bir aracıdır. Onu iyi tatbik etmek ve hakikat penceresini görmek gerekmektedir.
Hakikat olarak görelim diyoruz, bu seferde vefat etmiş bir din adamına Kültür Bakanlığı sahip çıkıyor. Hz Mevlana şayet din adamı ise Diyanet işleri başkanlğı bu işe sahip çıkmalıdır.
Küçük bir parantez açacak olursak bu tören devam edecekse de sanatçı Ahmet Özhan’ı da halkın istemediğini bir kez daha belirtme gereksinimi duyuyorum. Yıllardır Yeşilçam da oyunculup yapıp daha sonra tasavvuf musikisi gömleğine bürünmesini samimi bulmuyorum. Hz Mevlana, din adamı olarak kabul ediliyorsa onu anan kişilerin de din adamı olması kanaatindeyim. Nice kaside okuyan hocalarımız, hafızlarımız varken Ahmet Özhan’ın hiç gelmesine gerek bile yok.
Mevlânâ’da Vuslat Anlayışı
Mevlânâ, “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan” der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur’an-ı Kerim’in bir âyetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür:
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz” (el-Ankebût, 29/57).
Tüm Müslüman aleminin gerçek vuslata ermesini Cenab-ı Haktan niyaz ederim.