Laik Seküler Müslümanlar

Süleyman Küçük

Türkiye’de hem laik düşünceye sahip olan seküler düşünce sahibi insanlar hem de Müslüman olmaları sebebiyle laikliğe karşı olanlar laiklik sekülerizm mefhumlarının hep birbiriyle karıştırıldığını iddia ederler.

Kelime anlamı olarak temelde bu düşünceleri doğru olmasına rağmen uygulamada görüldüğü kadarıyla bu düşünce şekli doğrudur.

Laikler, lâikliğin toplumsal barışı sağlamak için kullanılan bir yöntem olduğunu sekülerizmin ise din dışı bir hayata dair düşünce şekli olduğunu iddia ederler.

Aydınlanma düşüncesi sonrasında dine ait olan ve hâkim düşünce olarak ifade edilen teolojik ve metafizik tüm mefhumların devlet ve toplum hayatından çıkarılması olarak gördükleri laikliğin toplum barışının temeli olacağını da iddia ederler.

Ama gelin görün ki, iş uygulamaya gelince toplumsal barışının temeli olduğunu iddia ettikleri laikliği toplumdaki ayrılık ve çatışmanın asıl nedeni oluverir.

Çünkü laisizm uygulamada seküler bir dün oluverir uygulayıcılar elinde.

Baskıcı bir yönetim haline gelen seküler laik yapılanma dinî değerlerin etkisini toplum hayatından silmeye çalıştığı gibi fertlerin da hayatlarından silmeye çalışmaya başlar.

Fert ve toplum hayatında dinî değerlerin bir anlamının kalmadığına dair yoğun bir baskı ile karşılaşan Müslümanların tabir caiz işse çıkış yollarını da kapatmaya dönük bir eğitim bilimi anlayışıyla toplum tam anlamı ile ya içine kapanık bir hale ya da çatışmacı bir hale sürüklenmeye çalışılır.

Toplumun dinden uzaklaşmasını öngören eğitim sistemiyle dinî ve metafizik unsurlardan tam anlamı ile arınıp toplumsal barışı sağlamanın tam tersi bir yapı gerilim kaynağı haline gelmekle kalmaz çatışma için de gerekli olan ötekini oluşturmuş olur.

Toplumun bu hale gelmesinin nedeni Dini düşünceyi modern benliğin dışında görmek isteyen seküler laik devlet yapısı olduğunu iddia edenleri doğrularcasına yapılan bir takım düzenlemeleri hatırlatmak faydalı olacaktır.

Mesela kendisinden önceki dönemdeki siyasilerin dini devlet hayatına sokmaya çalıştıkları düşüncesiyle ret etmesine rağmen 12 Eylül 1980 fiili askeri darbesi yaptığı uygulamalarla dini düşünceyi önceki zamanlara göre çok daha fazla kamusallaşmıştır.

Türkiye’de mütedeyyin Müslümanların önce muhafazakâr Müslüman, sonra da seküler hayat tarzını benimseyen çağdaş Müslümanlar haline dönüştürüldüğü bu süreç 20 yıldan daha kısa sürmüştür.

Bu süreç sonunda dinlerinden taviz vermemeye çalışan Müslümanlar kamusal alandaki seküler hayat tarzını kişisel hayatlarında da uygulayan ve nihayetinde güçlünün adaletini adalet kabul eden, faizle barışık, tesettürü bir moda, kadın erkek ilişkilerini ise kadının önceliği ve üstünlüğü üzerinden yorumlayan bir Müslüman tipi oluşturulmuştur.

Müslümanların bu duruma gelmesinde Diyanet İşleri Başkanlığının sessiz kalması dernek ve vakıf adı altında faaliyet gösteren bütün dinî gruplar ekonomik ve politik olarak iktidara eklemlenerek sessiz kalmalarının büyük sorumlulukları vardır.

FARKINDA MIYIZ?

28 Şubat 1997 post modern darbe sırasında her alanda sekülerleşmenin artmasını bekleyenler dinîn fert ve toplum hayatında gittikçe daha fazla yer almaya başladığını görmüşlerdir.

Sonunda 20 yıllık bir “Dindar Nesil” yetiştirilme sürecinde yetişen neslin pek çoğu laiklik ve demokrasiyi özümseyen ve kendi görüşünü en sahih ve en doğru dinî tasavvur kabul ederek kendinden başka herkesi din dışı gören seküler Müslümanlara dönüşüverdiler.

Siz buna tersine mühendislik bile diyebilirsiniz

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.