Müslümanlar olarak bizler için kutlu doğumun ayrı bir anlamı vardır. Peygamber aleyhisselâm’ın tüm insanlığa takdim ettiği değerleri iyi anlayıp onları hayâta taşımak gâyesi ile yaşam kıymet kazanır. Son değişmez kitap Kur’ân-ı Kerim’in evrensel mesajları, son Peygamber Hz.Muhammed aleyhisselâm’ın kâmil şahsiyeti ve örnek ahlâkı; insanlığa sunulan değerler bütününün ana unsurlarıdır.
Son yıllarda her sene yapılan kutlu doğum kutlamaları, geçmişle gelecek arasındaki köprüde yürürken, ölçülerdeki sağlamlığın hakikatini ortaya koyar. Kutlu Peygamber’in irtihalinden sonraki devirlerden bu yana çeşitli şekillerde kutlanan kutlu doğum etkinlikleri Selçuklulardan Osmanlılara ve oradan da günümüze kadar taşınan bir dînî ve kültürel zenginliğimiz olmuştur.
Uzun yıllardır gelişen teknolojiyle makineleşen çağa hâkim olan modernitede artık dînin bir varlık sürdüremeyeceği düşünülüyordu. Bilimin ilerlemesi, teknoloji kullanımının yaygınlaşması, hızla şehirleşme neticesinde gelen zenginlik ve kalkınma insanlığın huzur ve refahına yeter sanıldı ve bu saikle din hayattan tasfiye edilmeye çalışıldı. Pozitivist ve materyalist düşünce sistemi insanların ruh dünyâsını aydınlatmaya kifâyet etmedi. Bugün bunalımlar ve ruhsal çalkantılar içerisinde savrulan insanların hep berâber bir toplumsal barışa ihtiyâcı var. O toplumsal barışın temel taşı da “iman”dır.
Dünyânın bugün yaşadığı gerçekler ve çalkantılar bizlere hayâtn gidişâtında ciddi bir değişimin olması gerektiğini söylüyor. Bu değişim ise ancak İslâm’ın sunduğu evrensel reçeteyle mümkündür. O evrensel dînin evrensel peygamberinin doğumlarının 1443 yılının kutlandığı şu günlerde son peygamber, kâmil şahsiyet, seçkin kişilik Hz.Muhammed aleyhisselâm’ın hayâtını, ve sünnetlerini anlamaya, öğrenmeye insanlığın bugün her şeyden çok ihtiyâcı vardır.
Dünyevi kaygılar, sanal dünyânın getirdiği olumsuzluklar, ruh dünyâsının çökertilmesinin ardından yaşanan bunalımlar, stresler, depresyonik haller bunların berâberinde artan intiharlar, çiğnenen insanlık hakları, zedelenen kardeşlik hukûku ve gereksiz üretilen endişeler… İnsan, hayâtına giren bir dizi olumsuzluklar zinciri karşısında O rahmet peygamberinin değerlerine, Kur’ân’ın sunduğu eşsiz mesajlara bugün ne kadar çok muhtaç…
Âdeta yaşayan canlı bir Kur’an olan Peygamber efendimiz aleyhissalâtu vesselam insanlığı hep Kur’ânî prensipleri ciddi ve ilkeli olarak yaşamaya çağırmış, ömrünü bu hakikate adamıştır. O kutlu ve eşsiz Nebi’nin arkasından gelenler O aleyhissalâtu vesselâm’ın sünnetleriyle, örnek davranışlarıyla hayatlarına mustakîm bir yol ve yön çizmişlerdir. İşte o mü’min kimlikler, Kur’an ve sünnet ışığında toparlanarak bilinç kazandılar.
O kâmil şahsiyet, eşsiz ve seçkin Nebi hayâtı boyu kimseyi ayıplamadı, hiçbir kötülüğü onaylamadı hep sevgi, rahmet ve şefkat peygamberi oldu. Asla kendi nefsi için intikam peşinde koşmadı. Affetmek ve hoşgörü hayâtının en temel prensibi idi. Kendisinden ne istendiyse geri çevirmedi hep verici oldu. Kimseleri kırmadı, incitmedi. O aleyhissalâtu vesselam rahmet peygamberi bırakın mü’min kardeşlerine, düşmanlarına dahi beddua etmedi herkes için duâcı oldu. Bireysel ve toplumsal hayâtta insanı mutlu kılacak prensipler O’nun hayâtının en temel öğesiydi.
O aleyhissalâtu vesselam Rabb’ine karşı kulluğunda hep samimiydi. Rabb’ini öylesine seviyordu ki O’nun saf ve tertemiz sevgisi âlemlere rahmet ve merhamet olarak kâinatta tecellisini buldu. O habibullah’tı yâni Allah Teâlâ’yı en çok sevendi. Bu sebeple de Cenâbı Hak O aleyhessalâtu vesselâm’ın gönlüne kendi aşkını yerleştirmişti.
Peygamber aleyhisselam her işini samimiyetle yapardı. O zaman; O’nun vârisleri ve takipçileri olarak bizler de her hâlimizde, kâlimizde sahtekarlıktan, riyâdan uzak samimi mü’minler olalım. Önce Rabb’imize karşı kulluğumuzdaki samimiyetimizi sorgulayalım. Rabb’imizin son mektubu Kur’ân’a olan samimiyetsizliğimizden kurtulalım. Sonrada ay boyu samimiyetin konuşulduğu ve konuşulacağı şu kutlu doğum ayında peygamberimize samimiyetle sâhip çıkalım.
Peki bunu nasıl yapmalı?
Önce O aleyhisselâm’ı tasdikle başlayalım. O’nu aynen Ebu Bekir (r.a) Efendimiz gibi canımızdan öte sevelim. Zira O’nu en iyi anlayan ve en çok seven en sâdık dostu, can arkadaşı Ebu Bekir (r.a) idi. Sonra O kutlu Nebi’nin sünnetlerini ve örnek davranışlarını hayâtımıza yansıtalım. Bizi gören O’nun kopyası sansın. Yine O aleyhissalâtu vesselâm’ın ismi şerifini salavatlarını dilimizden düşürmeyelim ki O’da ismimizi defterine yazsın inşaALLAH.