Kurtuluşu Manda da Arayanlar!

Ahmet Güldağ

Osmanlının büyük yenilgisi neticesinde kurtuluşu çeşitli yönlerde düşünenler eksik olmamış.

Devleti idare eden rical yanında İstanbul da olan zamanın ileri rütbeli bazı paşaları, edebiyatçı aydınlar ve ileri gelenler umut kesikliği içinde “Denize düşen yılana sarılır” misali Amerikan mandası veya İngiliz idaresi altında olmayı düşünmekteler.

Düşünmeyi bırakın. Anadolu’nun bağrındaki Türk milletinin mücadele ile kurtulacakları azmini bile kırabilmek kendi tekliflerini tatbik ettirebilmek çabasına girmişler.

Önceki yazımda konu ettiğim. Wilson prensipleri cemiyeti kurarak bu yönde çalışanlar ki yalnız Halide Edip değil.

Mektubu destekleme yanında manda meselesinin sadece birkaç kişinin kafasında olmadığını vurgulayanlar mevcuttur.

İstanbul'da Ahmet Rıza Bey, eski Başbakan Ahmet İzzet Paşa, eski Genelkurmay Başkanı Cevat (Çobanlı) Paşa, Çürüksulu Mahmut Paşa, Reşat Hikmet, Cami (Baykurt), Reşit Sami, Esat Paşa ve Kara Vasıf gibi kişilerin de Amerikan mandasını benimsediklerini, Halide Edip Adıvar'ın mektubunda ki "Manda cereyanının genişlik bulduğunu, bu fırsatın kaçırılmaması”nı gerekçelerle belirtmiş olmaktalar.

Ayrıca Halide edip ile Wilson cemiyetinin kurucuları olan yine Amerikan eğitimli Ahmet Emin Yalman Dr. Celal Muhtar, Velid Ebüzziya, Ali Kemal, Refik Halid (Karay); Yunus Nadi, Necmettin Sadak gibi ünlüler…

Daha önce 5 Aralık 1918’de Wilson’a, Amerikan mandasına girilmesi ile ilgili mektup da yazmışlar.

Sadece Halide Edip ve çevresinin mektup ve gerekçeleri değil Sivas Kongresi’ne gönderilen.

Zamanın Hükümet azası da olan Müşir (Osmanlılarda askerlikte en yüksek rütbe.) İzzet Paşa’nın layihası da kongrede görüşülerek karara varılması yolunda!

Ona da bir göz gezdirelim.

***

Müşir izzet Paşanın layihası. (K.K. İstiklâl Harbimiz Shf. 170 – 174)

Layiha üç sayfalık. Tümünü burada yazmak imkânsız. Ancak resimde görüldüğü gibi bu sayfaları resim olarak Google gruplarına vereceğim için imkânı olanlar oradan görebilir veya bendenizden e-mail ile isteyebilirler.

***

Hükümeti Osmaniye ile düveli itilâfiye arasında akdedilecek sulhe dair bazı mutalâatı hususiye

“Mukaddeme: Mensup olduğumuz manzumei ittifakiye, tarihte misli nadir bir mağlubiyeti elime ile husemamızın iradesine inkiyad mecburiyetine düştükten sonra devletimizin bilâ hazer ve lâ noksan haritai âlem ve âlemi siyaset de arzı vücut edebilmesini temenni ve tehayyül edebilecek dünyada bir ferdi âkil tasavvur olunamaz. Ancak metalip ve müsted’iyatımızı sulh konferansına arzdan evvel mukarreratında hak ve adli rehber ittihaz edeceğini resmsn ve alenen vaad ve temin eden düveli müttefikai galibe ve lâsima Amerika ricaline suali âtiyi irada ihtiyaç vardır…” (Kelimeler burada ve devamında harfleri ile dahi aynı yazılmıştır.)

Demekte ama bu cümlelerde ki manaların tam karşılığını çoğumuz hele genç nesil anlayabilecek mi?

Burada bir hususu dikkatinize çekmek isterim. M. Kemal Atatürk’ün nutkunda çoğunlukla bu şekil konuşmaları, eski yazılı basım kitaplarında (ki bendenizde mevcut) olan ciltlerinde de bulunmaktadır.

Burada söylenenleri, sözde “Türkçeleştiriyoruz” derken maalesef her çeviren kendi ideolojisine uygun şekle dönüştürme de(!) maharetli olmuşlar.

Ne yazık ki bizler ancak bu köşelerde belirtebilirken onların yazdıkları, kurumlar yolu ile resmileşmiş hale gelmektedir.

Biz devam edelim Layiha da geçen önemli kısımlara.

Layihanın devamında. Yenilginin meydana getirdiği durumlar neticesi diktatörlük, kadın, yaşlı, çocuk demeden insanların öldürüldüğü, tecavüzlerin oluşturulduğu bu bakımdan halka karşı sorumlu (!) olduklarını belirtilmekte.

Sorunun, Amerikan mandası kabulü sonunda ancak durdurulabileceği [Irak’ta durdu da demokrasiye dönüştüler görüldü(!)] anlatımı ile sıraladığı çare yolunu açıklamakta.

“…İşte şu mukaddeme ile düveli muazzamanın hissiyatı mutediletkâranesine müracaattan sonra metalip ve temenniyatımızı bervechiâti serde iptidar olunur…” diyerek tekliflerini sıralamakta

“1- Hilafet; 2-Vilâyatı arabiye; 3- Boğazlar ve İstanbul; 4- Ekseriyeti mutlakası İslâm olan ve aynı zamanda Rum ve Ermeni akalliyetinde meskûn bulunan asyayı suğra Vilâyatı.”

Ve maddeler üzerinde geniş açıklamalar yapmakta.

Ancak bu layiha kongreye intikal etmeden Kazım Karabekir Paşanın eline geçmiş olmakla galiba orada okunamamış olduğu var sayımlı.

***

İşgal edilmiş topraklarını kurtarmak ve Türk milletinin bağımsızlığını sağlamak için çare aramak istemi ile çeşitli yerlerden seçilmiş temsilciler bir araya gelerek, 4 Eylül 1919 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında tarihî Sivas kongresini gerçekleştirmiş.

Bu kongrede yukarıda ki layiha ve Edip’in mektubu okunamamış olsa bile. Orada hazır bulunan ve kongrede delege bile olan mandacı paşa ve diğer ileri gelenler maalesef eksik olmamış.

Manda yanlıları belirgin olarak eski Beyrut Valisi Bekir Sami (Kunduh), İstanbul delegeleri İsmail Fazıl (Cebesoy) Paşa, gazeteci İsmail Hami (Danışment) , Albay Refet Bele ve Kara Vasıf Bey başta olarak 25 kişinin imzasını havi layiha verilmiş.

Manda konusu bütün ayrıntılarıyla Sivas Kongresinin 8 Eylül 1919 tarihinde ki dördüncü oturumda İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami ve İsmail Hakkı Beyler tarafından bizzat kongreye verilen Amerikan mandası layihası tartışmaya açılmış.

Mandacıların uzunca gerekçelerini açıkladıkları layiha üzerinde, üç gün hiç kesilmeden devamlı görüşülmüş leh ve aleyhte konuşulmuş.

Yanıt verenler arasında Erzurum delegesi Hoca Raif (Dinç) Bey son sözü alıp; “Bizim hedef ve gayemiz, istiklali tam (tam bağımsızlık) olup, yoksa şu veya bu devletin himayesi altına girmek gibi muhilli istiklal (bağımsızlığı bozan) ve manda denilen ve bazıları tarafından ismi değiştirilerek müzaheret namı verilen (yardım etme adı verilen) her ne olursa olsun istiklalimize dokunan şeyler değildir” demesi ve bunu çoğunluğun desteklemesi… l

Layihanın geri alınmasını doğurmuş ve konu kapanmış. (Dr. Alev Coşkun -Cumhuriyet-M. Kemal’in kararlılığı-)

***

Böylece, Sivas kongresinde “Manda ve himaye kabul olunamaz.” Düşüncesi ağır basarak Mandacılıktan umut bekleyen Paşa, Aydın, Gazeteci, vb.lerin yerine Anadolu’nun bağrında ki Kurtuluş mücadelesi vermeyi kararlaştıranların zaferi olmuştur.

Bizlere sağladıkları İstiklâl için onları rahmetle anar, nur içinde yatsın dileğindeyim

***

Bu tarihi olayları yazmam için bazılarınca “Gelmiş geçmiş faydası var mı? Gençler okumuyor ki” fikrinde olsalar da…

Bu günlerde gördüğümüz davaları devam eden olaylar geçmiş tarihin aynısına yakın olayları da kapsamış olması neticesi, Tarihimizde olanların öğrenilmesi ve ders alınmasının faydalılığı düşüncesi içinde sunmak istedim.

Gocunan ve hala kör âşık ruhiyesi içinde olup sanki “Cumhuriyete karşı görüş” yanılgısında olanlara da derim ki; “zaman geçtikçe sımsıkılaşmış âşıkların ayılıp ayrıldığı gibi. Sizde anlayıp Merhum Ecevit gibi yılların sözünü yalanlayıp “Vahdettin vatan haini değil di” diyebileceksiniz.

Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.