Medeniyet ve kültürel gelişimimize bakıldığında, Müslümanlar hiç bu kadar savrulma ve tıkanma yaşamamıştır. İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki parçalanmalar, mezhebi ayrışmalar, ölümler, zulümler İslam topraklarında cereyan eden zelil durumlar Müslümanları rûhen çökertmekte ve enerjilerini boş yere heba etmekle birlikte yüreklerde üzüntü, hezeyan, eziklik bir patlama durumu oluşmuştur. Maalesef bugün Müslümanların önünde böylesi hazin bir tablo var.
Bu ve benzeri sebeplerden ötürü İslâm’ın tüm insanlığa sunduğu âlemi ihya edecek hüküm ve kâideler yaşanan hayat tarzının kıyısına itildi ya da şeklinin değiştirilmesi istemi gündeme sokuldu. Özellikle son günlerde üretilen ‘İslamafobiya’ ile İslâm’ın terör ürettiği algısıyla İslâmî kâideler üzerine ağzı olan herkes öylesine yanlış-sapkın fikir ve tezleri ortaya attılar ki bunların ‘gerçek İslam’ ile uzaktan yakından alâkası yoktur. Ne yazık ki problemler arasında bocalayan İslam dünyâsı bir de bu ürkütücü vakıa ile karşı karşıyadır.
Son Paris saldırısından sonra Batı’da İslâm’a sempati duyan insanların yüreklerinden İslâm’ın silinmesi ve yok edilmesine doğru giden süreçte yine Batı ‘İslamafobi’yi üreterek, besleyerek, meydana sürerek parçaladığı, birbirine kırdırdığı Müslümanlara bunlar da yetmiyormuş gibi şimdi de onları yaşadıkları toplumdan dışlayacak şekilde ağır yaptırımlar uygulamaya girişti. Batı öteden beri Müslümanları ya kendine benzetmeye çalıştı ya da kendi topraklarından çıkarmak için elinden gelen her türlü oyunu oynadı. Evler yakıldı, dükkanlar kundaklandı, câmiler tahrip edildi, kutsallarımıza saldırıldı, Müslümanlıkla alay edildi, hor görüldü, küçük düşürüldü… Hatta bizdeki Batı kafalı aydınlar (!) vâsıtasıyla öz yurdunda dahi Müslümanlar garip olarak yaşadılar. Bu ne hazin tablodur!
Batı’nın bu yaptıkları yeni şeyler değil aslında. Onlar geçmişten beri aynı oyunları İslam dünyâsına oynadılar. Kurdukları tezgahlarla Osmanlı topraklarından tam 64 devlet çıkacak şekilde böldüler, parçaladılar. O da yetmedi ahlâkî savrulmalarla yürekleri, ruhları talan ederek Müslümanları kendi dinlerine, târihlerine, kültürlerine düşman hâle getirdiler. İlerleyen yıllarda tahribatlarını hiç bırakmadılar. Mehzebî ayrılıklar fitnesiyle kardeşi kardeşe kırdırdılar. Sonra da Müslümanların birbirlerini öldürmesini büyük bir zevkle seyrettiler.
Onurları, haysiyetleri zedelenen, gönülleri ruhları yaralanan Müslümanlar kendilerine olan güvenini, dinlerine olan itimatlarını kaybettiler. Oysa kutsal kitâbımızda: ‘İnanıyorsanız en üstün sizsiniz’ deniyordu. İnancı sağlam olan insan kendine güvenir bu sebeple inancın sağlam olması gerekiyor. Toprakları işgal edilen, zenginlikleri sömürülen İslam coğrafyası yeniden imanla dirilmesi için Allâh’ın kitâbına yalandan değil, görünürde değil ciddi anlamda sarılması gerekiyor. “… Toptan hepiniz Allâh’ın ipine sarılın.” Denmiyor mu?
Müminler kişisel bazda İslâm’ı hakiki anlamda hayatlarına koymadıkça toptan iflah olamazlar. Bu iş hem fert olarak hem toplum olarak yeniden ihya olmakla başlayacaktır. Bilhassa din ve ahlak yeniden ihya edilmeli, ilme ciddi anlamda sarılmalı, hayâta irfan ve hikmet hakikatleri girmeli, doğru kelamlar konuşulmalı, şiddet yerine muhabbet telkin edilmeli, kardeşlik rûhu diriltilmeli. Şer medeniyeti olan terörizm, kaos, vurma kırma, yok etme hâdiseleri yere serilmeli bir daha diriltilmemek üzere toprağa gömülmeli.
Bugün Doğu’dan Batı’ya sâdece Müslümanlara değil tüm insanlara, insanlığa barışı, huzûru, sevgi medeniyetini, muhabbet ve şefkat aşısını yapacak değerlere ihtiyaç var. İşte bu değerleri üreten ve içinde barındıran medeniyet ‘İslam Medeniyeti’dir. İslam medeniyeti bu özlemle bahsettiğimiz ideal değerleri Osmanlı zamânında bütün dünyâya sergilemiş ve dâima hayırla yâd edilmiştir.
Bugün bulunduğu yerlere huzursuzluk, sıkıntı, problem ve buhran üreten Batı medeniyetinin insanlığa sunacak bir değeri kalmamıştır. Batı bugün vâr olan tüm değerlerini bir zamanlar yanı başındaki Osmanlı medeniyetinden almıştır. Özgürlük ve demokrasi adına girdiği her ülkeye Batı ve O’nun yandaşları kan ve gözyaşı armağan etmiştir. Batı ve yandaşları Müslümanların baharlarını kışa çevirmiştir. Ülkelerini kalkındırmak isteyen Müslüman ülke idârecilerinin başında çeşitli entrikalar çevirerek onları zindanlara tıkmış, kıpırdayamaz hâle getirmiştir. Dünya genelinde ‘El-Kâide, Tâliban, ‘Eşşebap, Boko Haram, Husiler son olarak da İşid gibi örgütleri kurarak, kurdurarak yanlış bir İslam algısını dünya önüne sunmuş ve terörle İslâm’ı yan yana koymuştur. Böylesine şeytâni bir fitneyle karşımıza çıkan Batı ve yandaşları artık bitmiştir.
Ancak ne olursa olsun: “Allah nûrunu tamamlayacaktır.’ Her karanlık bir aydınlığa gebedir. Bir gün bu zulmet sona erecek Müslümanlar içine düştüğü çıkmazdan kurtulacaklardır Allah Teâlâ’nın izniyle inşallah.