Son günlerde kamuoyunda tartışılan kürtaj meselesinde insanlar ferdi ya da kurumsal olarak görüşlerini açıklarken bu arada kendi dünya görüşlerini ortaya koydukları gibi insana ve âleme dâir fikirlerini de serdetmiş oldular. Olaya Batıdan gelen seküler anlayışla bakmak normal görülürken içinde yaşadığımız coğrafyada ve ülkemizde dîni açıdan bakmak nedense siyâsî olarak değerlendiriliyor? Bu bize göre doğru bir bakış açısı değildir.
Olay insan hakları, insânî değerler, kadın hakları, tercih hakları, taraf hakları, hayat hakları gibi kavramlarla değerlendirilebileceği gibi pek tabidir ki ülkemizin büyük bir çoğunluğunun dîni olan İslâmî açıdan değerlendirmesi çok normaldir. Bilhassa da bu konuyu dîni çerçevede değerlendirmeye en yetkin kurum olan Diyânet İşleri Başkanlığının dâhil olmasınde yadırganacak bir durum yoktur.
Kürtaj meselesi çok eski devirlerden bu yana her çeşit toplumda her çeşit inançta hep tartışılmış çeşitli hükümler konmuş ve çeşitli yasaklamalara sahne olmuş bir konudur. Meselâ annenin sağlığının tehlikeye girmesi durumunda bebeğin alınması husûsunda İslam dîni hedef olarak anneyi kurtarmayı esas alırken Hıristiyan Katolik dünyâsında böylesi bir durumda tam tersi annenin değil de bebeğin kurtarılması hedeflenmiştir. Hatta ebeler genellikle anneyi kurtarmayı esas aldıkları için onları cezâlandırmak adına Hıristiyan dünyâsı geçmişte ‘engizisyon mahkemeleri’ni kurmuştur. Mesele bu kadar vâhim ve önemli görülmüştür.
Bizde geç kalmış olan bu tartışma dünyânın en gelişmiş ülkelerinde yapılmış çeşitli yasaklamalar konmuş kimilerinde ise serbesti getirilmiştir. Örneğin ABD’de bu konu toplumların desteklediği bir kamusal politikaya dönüşmüş durumdayken Çin’de tam tersi bir yol izlenmiştir. Yâni bu husus sâdece bize özgü değil tüm dünyâda tartışılan bir konudur. Ve bizde gündeme getirilmeye geç bile kalınmıştır.
Kürtaj konusu çok boyutlu ve çok yönlü bir husustur. Meselenin dîni, ahlâkî, felsefîk ve biyolojik boyutları vardır. Aynı zamanda hak-hukuk, sosyal ve siyasal açıdan tartışma götürür durumları söz konusudur. Şimdiye kadar ihmal edilen bu önemli konu sosyal dokuda müthiş çatlaklar oluşturmuş gayri meşru ilişkiler her yerde teşvik edilmiş müthiş bir ahlâki seviyesizlik yaygın hâle getirilmiştir. Bugüne kadar yerleştirilmiş bize göre bu korkunç problem almış başını gidiyorken âniden frene basılınca özellikle de bu işin mağdurlarını(!) ayağa kaldırmıştır. Eğer yasaklama getirilirse bu zamâna kadar en alt yaşlardan bu yana son hızla devam eden gayri meşru ilişkilerden doğan hamilelikler kürtaj olmaz ise nasıl önlenecektir? Toplumdan bu ayıp nasıl gizlenecektir? Böylesi seviyesiz nikahsız birlikteliklerin yasak ürünün izâhatı çevreye nasıl yapılacaktır? Eski köye yeni âdet kabilinden yaşanan başkaldırılar elbette olacaktır. Ortalıktaki kadın protestolarının sebebi budur.
Özgür kadınlar kürtaj meselesinin kendi bedenlerini ilgilendiren bir konu olduğundan hareketle, bedenlerinde kimsenin herhangi bir tasarruf hakkı olamayacağını, çocuk doğurmaya veya doğurmamaya ancak kendisinin hür irâdesiyle karar verebileceğini düşünüyorlar. Bu sebeple de kürtajın kendi özgürlüklerini kısıtlayacağı fikrindeler. Bunlar kadın hak ve özgürlüğüne birilerinin müdâhale ettiğini, kendi bedenindeki tercih hakkının çiğnendiği görüşünü öne sürüyorlar. Ancak bu can yakıcı, gönül yaralayıcı konu insan yapısını ve insan hayâtının doğasını ilgilendirdiği için toplumsal ve siyâsal kararlar alınmasına mutlaka ihtiyaç vardır. Eğer tedbirler alınmaz ise ne olduğu belirsiz nesiller türeyecektir. Herkes yaşadığı toplumda bireysel ahlâkın ve toplumsal değer ahlâkının sınırlarını bilmek ve kabul etmek durumundadır. Aksi kalitesiz bir türeyişe yol açar.
Bir defa bu hususta yetkililerin de belirttiği üzere hâmile bir kadının kendi bedeninde taşıdığı can yalnızca kendi bedeniyle alâkalı değildir. O süreçte annenin bedeninde bir başka can oluşmaktadır. Anne adayı kürtaj karârıyla kendinden bir parça olan o canla(=ceninle) ilgili karar vermiş oluyor. Anne adayı kürtaj işlemi ile kendinden doğacak olan bir canın doğmamasına sebep oluyor. Daha açıkçası kendinden meydana gelecek yeni bir canlıyı yok etmiş yâni öldürmüş oluyor. Anne adayı kendisi gibi yaşamaya hayat hakkı olan hatta yüce dîni İslam’da miras hakkı bile bulunan kendi canının bir parçası belki de en yakını olabilecek daha doğmamış evlâdının canına kendi karârıyla son vermiş oluyor. Bu kabul edilemez bir cinâyettir. Asıl bu bir hak ihlâlidir hem de en şiddetlisinden. Anne böyle bir hakkı kendisinde nasıl görebilir? Bu olay annenin doğmaya aday olan kendi canından bir canı kendi karârıyla infaz etmesi demektir. Böylesi bir gaddarlık anneye yakışmaz. Bu iş hangi gerekçeyle olursa olsun asla ve asla meşru görülemez.
İşte tam bu noktada iş başındaki güç ‘nesil güvenliği’ ‘can emniyeti’ açısından olaya müdâhil oluyor, olmalıdır. Bu aşamada haykırışların bini bin para oluyor. Bu dayatma değildir, doğmamış biçârelerin hakkını korumaktır. Savunmasızların haklarının korunması, hak-hukuk ihlâlinin yapılmaması için birçok devlet gibi bizim devletimizin de kürtaj yasası koyması çok yerinde ve isâbetli bir karardır ayni zamanda geç kalınmış bir düzenlemedir. Onaylıyor ve destekliyoruz.
Kürtaj her ne sûretle olursa olsun tasvip edilir bir hâdise değildir. İslam dîni ancak annenin sağlığı tehlikeye girdiğinde bu işe ehil hekimlerin onaylamasıyla müsâde eder. Yoksa gayri meşru nikahsız ilişkiler sonucu ortaya çıkmış bir hâmilelik sonucu kadının kürtaj olması ile olayı kamufle etmesi yâhut rızık endişesiyle bebeğin kürtajla alınması veya çocuksuz, dertsiz, zevkli bir hayat adına kürtaj yapılması meşru görülemez. İnsanlara bugüne kadar bireysel ve sosyal ahlak kuralları benimsetilip özümsetilseydi böylesi seviyesiz bir konuma gelinmez ve böylesi aptalca vâveylâlar kopartılmazdı.
Daha sağlıklı, daha ahlaklı zeminlere doğru yol almamız dileğiyle…