İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın “Kürt Açılımı” ile ilgili basına verdiği bilgiyi okudum. Hükümet bu meseleyi devlet politikası haline getirerek “ demokratik açılım” adı altında çözmek istemektedir.
Söz konusu Bakan’ın ifade ettiği gibi, ağır bedel ödüyoruz, geleceğimize ipotek koymaktadır. Bu meselenin çözümünde diğer ülkeler model alınmayıp kendi ülkemiz şartları doğrultusunda bir modelle çözülmesinin istenilmesi hükümetin samimi olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bütün partiler, bütün kurum ve kuruluşlar, sivil örgütler, bütün medya, bütün akademisyenler ve bütün yazarlar hükümete yardımcı olmaları gerekir.
Yardımcı olurlarsa bu mesele bir devlet politikası haline gelir. Bütün hükümetler bu doğrultuda çalışır ve bir sonuç alınır. Bu sebeple gündelik hesapları ve siyasi çıkarları bir kenara bırakmak gerekir.
Efendim, yardımcı olursak, “hükümet kazanır, dolayısıyla iktidardan düşmez” demek çok yanlış ve basiretsizliktir.” Çünkü çok ağır bedel ödüyoruz, alın terimiz heba olmaktadır, sürekli kan kaybediyoruz, istikbalimiz tehlikeye düşebilir; dönüşü de mümkün olmayabilir.
Malum çevreler, bu kanayan yaradan nemalandıklarını biliyoruz. Bu sebeple Kürt meselesinin çözülmesini istemeyebilirler. Ama unutmasınlar ki, bu mesele, bir gün hesaplar altüst olur nemalananlara da çok ağır bedel ödetir, istikballerini karartır.
“Efendim, onlar bir avuç çapulcudur.” demek yanlıştır. Düşmanı küçük görmek, başta mağlubiyettir. Çapulcu denilen PKK’nın ardında MİT’in ifadesiyle uluslararası istikrarsız sistem vardır. Onun uydusu İttihat ve Terakki zihniyeti / Ergenekon vardır. Dolayısıyla “çapulcu” denilen PKK bir avuç Kürt’ten ibaret değildir; artık aklınızı başınıza alın, dar dünyanızdan artık çıkın ve kendinizi yenileyin. Aksi halde “Atı alan Üsküdar’ı geçer.
Türkiye I. Cihan Harbi’ni Kürtlerle birlikte yapmıştı ve İstiklal Harbi’ni Kürtlerle birlikte kazanmıştı. Gerçi Televizyon kanallarında bazı konuşmacıların ifade ettiği gibi, Kürtlerle aramız Osmanlı’nın modernleşmeye başladığı dönemden itibaren bozulmaya başlamış; ama düzelmiş. Bu durum I. Cihan Harbi’ne ve İstiklal Harbi’ne yansımamıştır.
Kürt meselesinin çözülebilmesi için, başta bu meseleyi doğuran sebep teşhis edilmesi gerekir. Teşhis edilmeden, iyi niyetle de olsa, atılacak bütün adımlar heba olacaktır.
Kürt meselesini doğuran sebep, uluslar arası istikrarsız sistem ve onun uydusu İttihat ve terakki zihniyetidir. Çünkü söz konusu sistemin varlık sebebi, bir parçası gördüğü ulus devletlerinin istikrarsızlığıdır. Tarihte olduğu gibi ulus devletleri, tekrar toplanıp birleşecek olurlarsa istikrarsız sistem çöker. Meselenin püf noktası işte burasıdır.
Bu sebeple uluslar arası sistemle ilişkilerimiz yeniden dizayn edilmesi gerekir. Bunun uydusu İttihat ve terakki zihniyeti zararsız hale getirilecek şekilde anayasa değiştirilmelidir. Mesela askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması için çıkartılan kanun bir adımdır.
Din ve vicdan hürriyetinin sınırları genişletilmesi gerekir. Çünkü Eski Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın dediği gibi, Türkiye’de çoğunluk olan Müslümanların ve azınlık olan gayrimüslimlerin din ve vicdan hürriyeti problemi var.
Asimilasyondan vazgeçilmesi gerekir. Çünkü renkler ve diller Allah’ın ayetlerindendir. Tarh boyunca müstemlekecilerin asimilasyon politikaları bir netice vermemiştir. Kolonilerini sömürmüşler, dillerini öğretmişler ve kendi zihniyetlerini aşılamışlar; ama kavimlerini aşiretlerini ve dillerini yok edememişler.
Kur’anı- Kerimde şöyle buyrulur: “Onun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır” (1).
Bu sebeple resmi dil Türkçe olmak üzere Kürtler kendi dilleriyle kendilerini ifade etmeli, yani kendi dilleriyle yazmalı, çizmeli, kitap, dergi ve gazete çıkartmalı; şarkı türkü söylemeli. Duyumlarıma göre Diyanet İşleri Başkanlığı Kürtçe Kur’an-ı Kerim meali çıkartacakmış; çıkartı mı bilmiyorum.
Bu bir bölünme değil, bütünleşmedir. Osmanlılar döneminde Kürtler kendilerini ifade ediyorlardı, bir bölünme söz konusu oldu mu?
İttihat ve Terakki zihniyeti, ulusçu olduğu için PKK, Leninist ve Marksız olduğu için ayrılıkçıdır. Bu sebeple onların bu konudaki düşünceleri çözüme bir fayda vermez; çıkmaza sokar. Hükümetin dikkatli olması gerekir.
Batıda olan bütün nimetler, doğuda da olacak şekilde çalışmalar yürütülmelidir. Eğitim, sağlık ulaşım ve alt yapı gibi. Mesela basından okuyoruz; doğudaki hastaneler batıdaki gibi donanımlı olmadığı için birçok çocuk bu yüzden ölmektedir.
Kaynaklar:
1. Rum: 22.
Yardımcı olurlarsa bu mesele bir devlet politikası haline gelir. Bütün hükümetler bu doğrultuda çalışır ve bir sonuç alınır. Bu sebeple gündelik hesapları ve siyasi çıkarları bir kenara bırakmak gerekir.
Efendim, yardımcı olursak, “hükümet kazanır, dolayısıyla iktidardan düşmez” demek çok yanlış ve basiretsizliktir.” Çünkü çok ağır bedel ödüyoruz, alın terimiz heba olmaktadır, sürekli kan kaybediyoruz, istikbalimiz tehlikeye düşebilir; dönüşü de mümkün olmayabilir.
Malum çevreler, bu kanayan yaradan nemalandıklarını biliyoruz. Bu sebeple Kürt meselesinin çözülmesini istemeyebilirler. Ama unutmasınlar ki, bu mesele, bir gün hesaplar altüst olur nemalananlara da çok ağır bedel ödetir, istikballerini karartır.
“Efendim, onlar bir avuç çapulcudur.” demek yanlıştır. Düşmanı küçük görmek, başta mağlubiyettir. Çapulcu denilen PKK’nın ardında MİT’in ifadesiyle uluslararası istikrarsız sistem vardır. Onun uydusu İttihat ve Terakki zihniyeti / Ergenekon vardır. Dolayısıyla “çapulcu” denilen PKK bir avuç Kürt’ten ibaret değildir; artık aklınızı başınıza alın, dar dünyanızdan artık çıkın ve kendinizi yenileyin. Aksi halde “Atı alan Üsküdar’ı geçer.
Türkiye I. Cihan Harbi’ni Kürtlerle birlikte yapmıştı ve İstiklal Harbi’ni Kürtlerle birlikte kazanmıştı. Gerçi Televizyon kanallarında bazı konuşmacıların ifade ettiği gibi, Kürtlerle aramız Osmanlı’nın modernleşmeye başladığı dönemden itibaren bozulmaya başlamış; ama düzelmiş. Bu durum I. Cihan Harbi’ne ve İstiklal Harbi’ne yansımamıştır.
Kürt meselesinin çözülebilmesi için, başta bu meseleyi doğuran sebep teşhis edilmesi gerekir. Teşhis edilmeden, iyi niyetle de olsa, atılacak bütün adımlar heba olacaktır.
Kürt meselesini doğuran sebep, uluslar arası istikrarsız sistem ve onun uydusu İttihat ve terakki zihniyetidir. Çünkü söz konusu sistemin varlık sebebi, bir parçası gördüğü ulus devletlerinin istikrarsızlığıdır. Tarihte olduğu gibi ulus devletleri, tekrar toplanıp birleşecek olurlarsa istikrarsız sistem çöker. Meselenin püf noktası işte burasıdır.
Bu sebeple uluslar arası sistemle ilişkilerimiz yeniden dizayn edilmesi gerekir. Bunun uydusu İttihat ve terakki zihniyeti zararsız hale getirilecek şekilde anayasa değiştirilmelidir. Mesela askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması için çıkartılan kanun bir adımdır.
Din ve vicdan hürriyetinin sınırları genişletilmesi gerekir. Çünkü Eski Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın dediği gibi, Türkiye’de çoğunluk olan Müslümanların ve azınlık olan gayrimüslimlerin din ve vicdan hürriyeti problemi var.
Asimilasyondan vazgeçilmesi gerekir. Çünkü renkler ve diller Allah’ın ayetlerindendir. Tarh boyunca müstemlekecilerin asimilasyon politikaları bir netice vermemiştir. Kolonilerini sömürmüşler, dillerini öğretmişler ve kendi zihniyetlerini aşılamışlar; ama kavimlerini aşiretlerini ve dillerini yok edememişler.
Kur’anı- Kerimde şöyle buyrulur: “Onun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır” (1).
Bu sebeple resmi dil Türkçe olmak üzere Kürtler kendi dilleriyle kendilerini ifade etmeli, yani kendi dilleriyle yazmalı, çizmeli, kitap, dergi ve gazete çıkartmalı; şarkı türkü söylemeli. Duyumlarıma göre Diyanet İşleri Başkanlığı Kürtçe Kur’an-ı Kerim meali çıkartacakmış; çıkartı mı bilmiyorum.
Bu bir bölünme değil, bütünleşmedir. Osmanlılar döneminde Kürtler kendilerini ifade ediyorlardı, bir bölünme söz konusu oldu mu?
İttihat ve Terakki zihniyeti, ulusçu olduğu için PKK, Leninist ve Marksız olduğu için ayrılıkçıdır. Bu sebeple onların bu konudaki düşünceleri çözüme bir fayda vermez; çıkmaza sokar. Hükümetin dikkatli olması gerekir.
Batıda olan bütün nimetler, doğuda da olacak şekilde çalışmalar yürütülmelidir. Eğitim, sağlık ulaşım ve alt yapı gibi. Mesela basından okuyoruz; doğudaki hastaneler batıdaki gibi donanımlı olmadığı için birçok çocuk bu yüzden ölmektedir.
Kaynaklar:
1. Rum: 22.