Kimilerimizin en büyük düşmanı olan, kimilerimizin ise zenginleşme ve çağdaşlaşma adına sahiplendiği küreselleşme, kapitalist sermayenin dünyada serbest dolaşımını sağlayabilmek amacıyla, bütün ülkelerin koyduğu tüm ekonomik ve siyasi engelleri ortadan kaldırarak, pazarları bütünleştirmek yoluyla küresel bir piyasa oluşturma süreci şeklinde tanımlanabilir.
ABD ve İngiltere önderliğinde siyonizmin ileri karakolları olarak kurulan Dünya Bankası, IMF, GATT gibi kurumlar, dünya ekonomisini küreselleşme için bir bütün olarak düzenlemek amacıyla örgütlenmiş olan küresel siyonist kurumlardır.
Günümüzde neoliberalizm olarak sunulan ve temeli 1930’lu yıllara dayanan güdümlü bir liberalizm olarak tanımlanan iktisadi doktrine dayalı ekonomik modeller aslında, sermayenin daha da güçlenerek küresel boyuta varan egemenliğini bir daha sarsılmamak üzere sağlamlaştırmak amacı taşımaktadır.
Temel değer olarak insan yerine sermaye, kâr ve sürekli büyümeyi hedef alan neoliberalizm, kapitalistlerce oluşturulan piyasaların sert rekabet koşullarına tam uyumlu hale getirilmesini ifade etmektedir. Bu uyum bazı ülkeleri büyütse de gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeler açısından gelir dağılımının makasının daha fazla açıldığı, ücretlerin düşürüldüğü, sosyal hakların neredeyse tamamen yok edildiği bir sonuca yol açmıştır.
Okullarda okutulan veya siyasi olarak yayımlanan kitaplarda eskiden sömürgecilik bir devletin kendi ülkesi sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği veya ekonomik ve siyasal çıkarlar sağladığı ülke veya bir devletin başka bir devleti ya da toplulukları siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması ya da yayılmayı istemesi olarak tarif edilirdi.
Bugün ise sömürgecilik dünyada uygulanan kapitalist sistemin kurucu gücü batı sermayesinin ulaştığı küresel birikim, bu kurumların dayatması ile ülkelere giriş yapan çokuluslu şirketler yoluyla ve kapitalist ülkelerin iktisat politikaları paralelinde dünyada egemenliğinin tamamlanması olarak tanımlanmaktadır.
Küresel saldırgan siyonist sermayenin esas hedefi ise Avrasya ve Ortadoğu’da egemenliği pekiştirmek için emperyal siyasi ve askeri gücün tüm unsurları ile dünyada oligarşik bir küresel hegemonya kurmaktır.
Bu düşünce 1991yılında sovyetlerin dağılmasından sonra ABD’nin küresel bir hegemonya kurmak girişimlerine sahne olan dünyada petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarını ele geçirmek veya en azından enerji yollarının kontrolünü ele geçirmek Ortadoğu’yu bizzat işgal veya kurulu devletleri denetleyebileceği politikalarla bölgede işbaşında tutmak şeklinde uygulanmaktadır.
Kimilerine göre kapitalizmin doğuşu sanayi devrimiyle birlikte gerçekleşmiş, liberal düşünce de kapitalizmin doğuşuyla birlikte onun siyasal ve sosyal yönü olarak ortaya çıkmıştır.
Çünkü liberal düşünce onlara göre kapitalist ekonominin işleyişine dışarıdan bir müdahale olmamasını savunur. Bu nedenledir ki devlete ekonomik ve sosyal yaşamda asgari düzeyde müdahale hakkı tanınmasından yana olmuştur.
Ancak uygulama tamamen bunu tersi bir şekilde kurgulanmış ve uygulanmıştır.
Bizdeki safların bu düşünceye gönülden inanmış olmaları bizim içinden çıkılmaz bir kapitalizm sarmalına düşmemize neden olmuştur.
Çünkü bizdeki ekonomi bilenlere göre liberal kapitalist yapının ortaya çıkmasından önceki dönem, temel özelliği başkalarının ürettiğini alıp satan bir ticarete ve kıymetli madenleri biriktirmeye dayanan bir ekonomik yapıdır.
Batıda ise altın ve gümüş cinsinden sermaye birikiminden ziyade ürettiğini satmaya dönük bir ticari yapı barındıran ticaret kapitalizm siyasal rejimlerle ekonomik koşullar arasındaki bağlantı üzerinden kurulmuştur.
Çünkü ekonomik faaliyetlerle bu faaliyetlerin uygulandığı ülkelerin siyasal rejimleri arasında bir bağlantı ve bir uygunluk olmak zorundadır.
Uygulamalar göstermiştir ki belli ekonomik sistemlerin yerleştirilmeleri ve büyümeleri çoğu zaman belli ülkeler tarafından dayatılan siyaset ve ideolojilerle mümkün olmaktadır.
Bu açıdan ülkelerdeki ekonomik değişmelerle siyasal rejimler arasındaki bağlantının bir birinden ayrılmaz şekilde zaruri bir bağlantı oluşu küresel hegemonya kurulması için zorunluluktur.
Küresel hegemonya için gerekli olan uluslararası pazar ise batı kültürünün bir ürünü olan ve bu kültürün değerler sistemine dayanan liberal demokrasi ve kapitalist pazar ekonomisinin gerek duyduğu diğer sosyal ve siyasal kurumlardan oluşmaktadır.
Dünyada bu gün tek dünyada tek süper güç olarak tanınan ABD, kapitalizmden ürettiği gayrimeşru ideoloji olan liberalizm ile küresel siyonist düşüncenin yansıması olan ekonomi politikalarını ve siyasetini köhne kapitalizm içinde harmanlayarak tek devlet, tek ulus ve tek pazar hegemonyasını dünyaya dayatmaya çalışmaktadır.
Bu anlamda en büyük destekçisi hatta yerine göre akıl hocası olan ve kıta Avrupa’sının en büyük zulüm mekanizmalarının kurucusu olan İngiltere ise hareket alanını gittikçe daha çok genişletmek ve asıl hedefi olan Avrupa liderliğini ele geçirmek için saldırgan küresel siyonist sermayeye bu amaçla destek olmaktadır.
Bu hedefe ulaşmaya hizmet eden ekonomik ve siyasal yöndeki tüm girişimler ise dünyaya daha çok zenginleşme, demokrasi ve sosyal adalet adı altında küreselleşme olarak dayatılmaktadır.
FARKINDA MISINIZ?
Küreselcilerin esas korkusu az gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki uçurumun açılması ve giderek büyümesi ile fırlatılan nesnenin dönüp fırlatanı vurması şeklinde açıklanan bumerang etkisi oluşturacağı ihtimalidir.