Doğayla savaş halindeyiz, kazanırsak kaybedeceğiz. ‘’Hubert Reeves ‘’.
Bu sözü, doğaya yaptığımız her haksız davranışta bir ziraat mühendisi olarak derinden tekrarlıyorum. Evet, kazanırsak kaybedecektik ve görünürde bu kaçınılmazdı.
Doğayla bu savaş girdabının içinde, insanoğlunun konforunu artırmak için sınırsız ve doyumsuz ihtiyaçlarını sınırlı olan kaynaklarla karşılamak istemesi beraberinde birçok sorun da getiriyor.
İnsanoğlu çoğu zaman bu doyumsuzluğun neler götürdüğünü ve perde arkasında oluşturduğu zararların ne yazık ki girdiği bu girdabın tehlikesinin farkında değil. Farkına varmak için de ranttan, konfordan, kendine has kişisel menfaatlerinden vazgeçmesi gerektiğini bilmesi gerekiyor.
Karşımıza küresel ısınma kavramıyla çıkan bu sorunların elbette birçok nedenleri de var.
Fosil yakıtlarının yoğunluğu, otomobil egzozlarından çıkan kirli hava ve fabrika bacalarının kirli dumanlarla birlikte gelişen teknoloji, kirlenmeyi önlemek için alınmayan önlemler de tetikliyor bu oluşumu. Diğer taraftan karbondioksit gazının artması ve sera gazı da küresel ısınmaya ve gri bir dünya oluşmasına neden oluyor.
Peki, çağdaş felaketimiz olmaya başlayan bu küresel ısınmanın sebepleri sadece bunla mıydı? Karbondioksit yükünü alan ve dünyanın akciğerleri denilen ormanlar bilinçsizce tahrip ediliyor. Ormanlar sadece dünyanın akciğerleri değil ki… İçinde binlerce tür hayvan barındıran ormanlar, hayvanların doğal yaşam alanlarıdır. Doğal yaşam alanlarının ellerinden alınmasıyla doğanın dengesini korumak zorlaşmakta ve ekoloji bozulmaktadır.
***
Dünya nefes almakta zorlanıyor. Hayvanların nesli tükeniyor, buzullar eriyor. Bilinçsiz kullanılan tarım ilaçlarının kalıntıları sulara karışıp insan sağlığını durmadan tehdit ediyor. Bütün bunlar olurken tek yerinde duran, gri dünyayı görmekte zorlanan ve bilinçsizce tüketen ise yine beyaz adam oluyor.
Bizler şanslı çocuklardık ve bize atalarımız temiz bir dünya devretmişti. Ama bu temiz dünyanın elimizden gitmekte olduğunun farkına varan bizler bu kötü gidişe belki bizler dur diyebiliriz. Boyumuzu aşan işler olsa da hepimizin yapabileceği şeyler mutlaka vardır.
En basitinden; cam artıklarını, kullanılmış pilleri ve kızarmış yağları mutlaka ayırmalı, ait oldukları geri dönüşümlere bırakmalıyız.
Her zaman ağaç dikmeli ve doğaya meyve çekirdekleri hariç hiçbir çöp atmamalı, aksine atılan çöpleri toplamalıyız.
***
Tabiat anaya biz iyi bakarsak o da bizi kucaklar. Oysa onu ihmal edersek, doğanın insana verdiklerinin kıymetini bilmezsek doğanın tokadını da yiyebiliriz. Bu tokadı yememek için önlemlerimizi almalıyız.
Yaşanmış doğal felaketlerde alınmamış önlemlerin nelere mal olduğunu ne zaman öğreneceğiz? Sel, yangın ve deprem gibi habersizce gelen felaketleri “kader” kelimesinin arkasına sığınarak açıklamak ise kendimizi kandırmaktan başka ne olabilir?
Küresel ısınmanın tehdit etmediği; karların kış aylarında öbek öbek yağdığı; insanlarla birlikte, hayvan türlerinin ve bütün canlıların güvende olduğu; yağmurların arkasından gökkuşağını göründüğü ve tabiat anayla barışık bir dünyada yaşamak ne kadar hakkımızsa doğayı korumak ve ona iyi bakmak da hepimizin görevi olmalı.