Küresel ekonomik kriz (5) Teker Taşa Dayandı mı?

Nevzat Laleli
Görünen odur ki artık bu araba (Faizci Kapitalist sistem) gitmiyor. Yıllardır sömürülen vatandaşın elinde avucunda bir şey kalmadı. Haksız vergiler, sürekli zamlar ve koyu faizcilik sonunda vatandaşımızı fakir, yoksul ve aç hale getirdi. Eğer hükümetler aynı ekonomik politikaya (bu gün IMF’nin güdüm ve denetimleri) devem edeceğiz derlerse bilmelidirler ki vatandaşın elinde bir şey kalmamıştır. Ödeyemeyeceği vergiler sebebiyle ya hapislere atılacak veya eline balyoz verilerek dağlarda taş kırdırmaya gönderecektir.

Tarihi seyir içerisinde ekonomik durumumuza bir göz atarsak dönüm noktası olarak 1923 de imzalanan Lozan anlaşmasını ve Hayım Naum doktirinini görmekteyiz.

Bu anlaşma öncesinde ülkemizde bankalar ve faiz uygulaması yoktu. Yatırım için gerekli finans devlet hazinesi tarafından sağlanıyor, “kâr ortaklığı” veya “karz-ı hasen – faizsiz borç” sistemine dayanıyordu. Ekonomide faiz olmayınca daha az öz sermaye ile daha büyük kapasiteli fabrikalar kurulabiliyordu. Mesela Hereke Dokuma fabrikası gibi. Buralarda üretilen mallar da ucuz oluyor, iç dış pazarlarda rekabet gücü oluyordu.

FAİZE DAYALI EKONOMİ

Bizde kurulan ilk banka “Osmanlı bankası” adıyla sermayedarları tamamen yabancılardan müteşekkil olan bankadır. Ardından Mithat paşa tarafından kurulan ve çiftçiye kredi vermesi planlanan banka Ziraat bankası olmuştur. Sonra bunları esnafa kredi vermesi için düşünülen Emlak kredi bankası, daha sonra Halk bankası gibi bankalar takip etmiştir. Bu arada İttihat ve terakkinin kurduğu İş bankasını da unutmamak lazımdır. Bu arada birçok özel bankalarda kurularak faiz sistemini körüklemeye başlamışlardır. Körükleme tabirini özellikle seçtim. Bir yerde yangın başlamışsa (ekonomik krizin kıvılcımları) yapılacak iş onu körükleyerek azdırmak ve çoğaltmak değil, su dökerek söndürmek olmalıydı.

Bütün bu kuruluşlar ülkeye ve millete hizmet yapıyor diye reklâm edilmiş, bunlar ya devletin bankası olmuş veya devlet garantisinde çalışmaya başlamışlardır. Tabii bir de bunların il ve ilçelere açılan şubelerine dikkati çekmek gerekir.

AKP hükümetinin, “AB’ne giriyoruz” reklâmları arasında 2002 den bu yana çıkardığı yasalarla artık yabancıların ülkemizde banka almaları veya banka açmaları kolaylaştırılmış bir çok yabancı banka ülkemizde mantar biter gibi bitmiştir.

BANKALARIN FONKSİYONLARI

1968 yılında TOBB (Ticaret odaları ve borsaları birliği) Elazığ ili için yaptırdığı bir araştırma; “Elazığ ilinde bankların bir yılda topladığı mevduatın ancak % 10’u Elazığlı tüccar ve esnafın kredi ihtiyacında karşılanmış kalan % 90’ı ise transfer yoluyla İstanbul’da ki bankaların merkezlerine aktarılarak İstanbul’daki yatırımcıların hizmetine sunulmuştur” şeklindedir.

Bu inceleme de göstermiştir ki bankalar ve bunların şubeleri gittiklere yerlere hizmet götürmemiş bilakis “emme basma bir tulumba” gibi mahallinden topladıkları paraları başka yerlere taşıyarak orada bulunan insanlara yüksek faizle kredi olarak vermişlerdir.

Yatırımların niçin İstanbul, İzmit, İzmir bölgelerde toplanmış olduğunu Anadolu’nun bir çok ilinde fabrika ve yatırım olmadığını, vatandaşın iş bulabilmek için buralara göç ettiğini ve buraların nüfuslarının gittikce kabardığını anlaya biliyor muyuz?

Sonra “fasit daire – kısır döngü” devam etmiş, yüksek faizli krediler sebebiyle “daha büyük sermayelere daha küçük kapasiteli kuruluşlar kurmaya” mecbur kalınmış, buralarda üretilen “malların maliyet fiyatları yüksek” olduğundan iç dış piyasada rekabet güçleri kalmamış, bir müddet sonra fabrika ve tesislerin kredi borcunu ve faizlerini ödeyemedikleri görülünce ipotekleri, İcra yoluyla bankaların eline geçmiş veya kapanmıştır.

GELDİK, KREDİ KARTLARINA

Bankalar yatımcı ve işletmecilerin kredi talepleri azalınca kârlarına kâr katmanın yeni yollarını buldular. “Al harca sonra öde…İhtiyacını erteleme…” gibi reklamlarla milyonlarca kredi kartı dağıttılar. Öyle ki yaya yollarında bir masa üzerine koydukları “kredi kartı sözleşmelerini” imzalaması ve kart alması için adeta oradan geçmekte olan vatandaşın kolundan tutup ona bunları imzalattırdılar.

Vatandaş önce bu kredi kartlarından çok hoşlandı. Öyle ya mal alıyor ama hiç para ödemiyordu. Bu durum onu tedbirsizliğe itti. Kendine lazım olan malları da aldı, olmayanları da… Ama aldıklarının bir gün aldıklarının parası istenince bu sefer gerildi ve maalesef borcunu ödeyemedi. Zaten bankalar da bunu bekliyorlardı. Bir banka yetkilisi bana aynen şöyle demişti. “Bizim için iyi müşteri, borcunu zamanında ödeyemeyen müşteridir(!)

Arkasında gelsin faizler, temerrüt faizleri… Ödeyemeyenler için icra yolları… Ve elindeki avucundakileri yok pahasına kaybeden bir büyük mutsuz kitle.

Hükümet ne mi yapıyor? Ne yapacak, elbette seyrediyor. “tavşana kaç, tazıya tut” diyen avcının rahatlığında muhalefetle “söz atışması” yapıyor. Kaldı ki çıkardığı kanunlarla, gönderdiği tebliğlerle zaten bu ortamı hazırlayan bizzat kendisi değil midir?

KRİZ VURMAYA GÖRSÜN

Artık şimdi ülkemizde esnafın, köylünün, çiftçinin, besicinin çoğu icralık olmuşlardır. Çünkü ürettiği mahsulün, imal ettiği mamulün taban fiyatları düşük tutulmuş ama mazotun, gübrenin, yedek parçanın, SSK’nın, verginin, elektriğin fiyatları büyük yükselişler artmış, bu kesim kazancıyla giderlerini karşılayamamıştır.

Memur, işçi, emekli yerlerde sürünmektedir. Siz maaş ve ücretlere % 4 + 4 zam verirken, kullandığı mesela doğal gaza bir yılda % 80 zam yaparsanız, bu memur ve işçi bu zamları nasıl karşılayacaktır? Elbette buna imkan bulamayacaktır.

O meşhur sözü söylemenin artık zamanı gelmiştir.

Sayın Demirel 1979 bütçe müzakerelerinde; “Bir şey almadan nasıl verelim, hoca. Almadan vermek Allah’a mahsustur” deyince Hoca da (Prof. Erbakan); “ Doğru almadan vermek Allah’a mahsustur ama vermeden almak da her halde size mahsustur” demişti.

Aradan 40 sene kadar bir zaman geçmiş. Pek fazla bir zaman geçmemiş değil mi? 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.