1400 yıldır tüm saldırılara ve yıkıcı darbelere karşı ümmetin büyük çoğunluğunu oluşturan sünnet ehli müslümanlar; kendilerini müşrik, yaşanan islam ahkâmını şirketleştirilmiş müşrik dini, başta Allah’ın (cc) kulluk kitabımızda övdüğü Rasûlullah’ın Sahabeleri (ra) ve onların takipçileri olan Tabiini (ra) yalancı ve iftiracılar, Beytullah’ı tapınılan bir totem, yine Müslümanlarca Beytullah’ın şubeleri olarak kabul edilen camileri put hane olarak kabul eden bir zihniyetle karşı karşıyadırlar.
Kendilerine güya kurancılar diyen bu güruh daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi 1400 yıldır dünyada İslamın şiarı olarak bilinen Ezan ve Kelime-i Şehadet ile Kelime-i Tevhidi de şirk cümleleri olarak görmektedirler.
Rasulullahı (sav) ve O’nun sahih sünneti ile bu sünnetin kendisinden sonraki ümmetine aktarılması demek olan sahih hadislerini hayatın her safhasından çıkarmak isteyen bu zihniyet mensupları kendilerinden yüzyıllarca önce yaşamış fikir babalarının düşüncelerinden daha müfrit fikirler ileri sürmektedirler.
Bizde daha çok DARIMÎ olarak tanınan ve büyük hadis hâfızlarından olan Abdullah bin Abdurrahmân bin Fadl bin Behram’ın Mukaddimesinde “es-sünnetü kâdiyetün ‘ale’l-kur’an” (Bkz. “Mukaddime” 49) olarak ifade edilen sözü, tıpkı okudukları Kur’an ayetlerini ve sahih hadisleri yanlış anladıkları gibi bu sözü de yanlış anlamalarından doğan hataları nedeniyle müslümanlar hakkında buğz etmişler, töhmette bulunmuşlar, hatta işin boyutunu daha da ileri götürerek olmadık iftiralar etmişlerdir.
Hâlbuki halen kafalarında var olan kin ve düşmanlığı bir kenara bırakarak düşündükleri zaman görecekleri gerçek şudur:
Bu sözden maksat Müslümanların kısaca Edille-i Şeriyye olarak tarif ettikleri dinî deliller hiyerarşisinde Sünneti birinci sıraya çıkarmak, Kur’an-ı ise ikinci sıraya indirmek maksatlı bir söz değildir.
Tam aksine Allah’ın (cc) buyrukları pratik hayatta Sünnet tarafından anlamlandırılır ve belirlenir. Böylece de Allah’ın (cc) Kur’an’da kullarından yapılmasını istediği emirler ile kaçınılmasını istediği yasaklar Hz. Peygamber’in (sav) güzel örnekliğinde (Üsve-i Hasene) gerçekleşmiş olur.
Bu açından bakıldığında sahih Sünnet tam olarak Kur’an’ın Hz. Peygamber’in (sav) hayatında ete kemiğe bürünmüş halidir. Ashab-ı Resul’den (ra) sonra kıyamete kadar gelecek müslümanlar içinde bu rehberlik misyonunu sahih hadisler ifa edecektir.
Kendi içlerinde pek çok bölünmüşlüğü olan ve son günlerin gözde ifadesi olan ve de olur olmaz her vesile ile konu edilen ortak akıldan da mahrum olduğu görülen Kur’ancılık söyleminin temel iddiaları: Kur’an dinin ve dinî ahkâmın tek kaynağı olduğu, Kur’an’ın her bakımdan yeterli ve bütün detayları içerdiği, Kur’an’ın herkes tarafından anlaşılabilirliği gayet açık olan bir kitap olduğu, Kur’an-ı anlamak için tefsir, hadis, fıkıh gibi alanlarda bilgi ve uzmanlık alanlarına gerek olmadığı, Kur’an nazil olduğu tarihteki toplumsal matristen bağımsız olarak nazil olduğu bu yüzden de evrensel Kur’an mesajlarını bugüne taşımak için tarihsel bağlamından soyutlayarak okumak gerektiği, Müslümanların on beş asırlık gelenek ve birikimlerinin Kur’an-ı doğru anlayıp kavramanın önündeki en büyük engel olduğu, bu nedenle de kendisine dinîlik atfedilen geleneğin bütünüyle tasfiye edilmesi gerektiği ve Hadis ve Sünnetin esas itibariyle yerel ve tarihsel olması dolayısıyla dinî ahkâmın tespitinde kaynak ve hüccet değeri olmadığı olarak görülse de asıl amaç daha önce de belirttiğimiz gibi seçilmiş ve övülmüş örnek olan Rasulullahı (sav) Müslümanların hayatından çıkarmaktır.
Hz. Peygamber’in sünnetlerini, sözlerini, saadet asrı döneminde sahabenin içtihatlarını ve bilhassa ilk dört halifenin içtihatlarını, sonrasında ise mezhep imamlarının, müçtehitlerin ve diğer bütün âlimlerin görüş ve içtihatlarını ortadan kaldırmanın gayesi ise Kur’an ayetlerini diledikleri gibi tefsir ve tevil etmektir.
Hastalıklı bir ruh ve karmaşık zihin halinin tezahürü olarak görülebilecek bu düşünce tarzı Hz. Peygamber’in (sav) ve sahih nebevi Sünnet’in dinî kaynak sıralamasındaki yerini yok sayarken kendilerini kendisini ayetleri yorumlayarak hüküm ortaya koymakta yetkili kılmakta sakınca görmemektedirler.
Vera'dan yani şüpheli şeylerden sakınmada zamanımız Müslümanlarından çok daha titiz ve üstün olan selefimiz ile aramızdaki bağı koparmak suretiyle üstün olanlar yerine aşağı tabakadakileri müslümanlara önder yapmak suretiyle islam dinini yok etmeye yönelik bir çaba olarak gördüğümüz Kuraniyyun mezhebinin günümüzdeki temsilcileri tarihte Selef âlimlerinden (ra) yedikleri tokattan daha ağırını yine milletimizden yiyeceklerdir İnşâallah.