Müslümanın temel görevi dilimize imanın 6 şartı olarak yerleşen inanç konularına şartsız inanmak ve yine İslam’ın 5 şartı olarak tavsif edilen ibadet konularında üzerine düşen mükellefiyeti yerine getirmektir.
Bu mükellefiyetleri yerine getirirken hayat kitabı olarak kuranı okuması ve anlaması ise ilk şarttır.
Bu şartın da Rabbimizin(cc) istediği şekilde yerine getirilebilmesi için ölçü ve kılavuz olarak Rasulullah(sav) yegâne örneğimiz olacaktır.
1400 yılı aşkın sürede İslam toplumunun çoğunluğu bu ölçüden sapmamıştır.
Gelin görün ki özellikle son yüzyılda ortaya çıkan bazı fırkalar ve kişiler bu temel ölçüden sapmış ve Müslümanları saptırmaya çalışmıştır.
Adı, cinsi ve grubu ne olursa olsun Vahyin anlaşılmasında ve yaşanmasında Rasulullah’ın(sav) kılavuzluğu yerine aklın kılavuzluğunu tercih edenler olarak tarif edebileceğimiz bu kişilerin temel yanılgıları Allah(cc) Rasulü’nün 23 yıllık Risâlet’ini göz ardı etmeleridir.
Kiminin bu konudaki düşüncesi Rasulullah’ın(sav) Kuranı açıklamak gibi bir görevinin olmadığı şeklinde tezahür etmiştir.
Kimilerinin düşünceleri ise Allah(cc) Rasulü’nün sahih sünnet ve hadislerini kısmen veya tamamen red etmek olmuştur.
Bir kısmı ise Rasulullah’ın(sav) Kurandaki merkezi konumunu anlayamamışlardır.
Yeni ortaya çıkan bir başka güruh ise en büyük hatalarını dil konusunda yapmışlar ve öğrenmek yerine öğrenmemeyi tercih ederek, artık kimin ne maksatla tercüme ettiği çok iyi bilinen 250’yi aşkın mealden aklına(!) en uygun olanını kuran olarak zan edip, meali kuran olarak kabul etmişler ve dolayısıyla meal dini adı altında bir düşünceye saplanıp kalmışlardır.
Allah(cc) Rasulü’nün(sav) neredeyse en küçük ayrıntısına kadar safha safha kaydedilen hayatı, nübüvveti, risaleti, savaşları hatta evlilikleri ile ilgili bilgiler Müslümanların elinde mevcut iken bu uygulamanın ana kaynağını red ederek doğruya ulaşacaklarını zan etmektedirler.
Hâlbuki Rabbimiz(cc) kendi sevgisine ulaşmanın yolunu Peygamberine(sav) tabi olmaya bağlamış olmasına rağmen.
Hz. Peygamberin(sav) Risâlet’ini ve Nübüvvetini Kuranın beyan ettiği şekilde kavramadan, Hz. Peygamberin(sav) Kuran ayetlerinin ilk öğreneni, öğreteni ve hayata nasıl uyguladığını bilmeden, Kuran kendisinden başka hiçbir kaynağa başvurulmadan anlaşılabilecek bir kitaptır iddiasında bulunanlar, maalesef açık bir yanılgı içine düşmüşlerdir.
Açık ifade etmek gerekirse bir ütopyadan ileri gitmeyecek bu iddia, tıp tahsil etmeden doktor, hukuk tahsil etmeden hâkim, bir ustadan mesleğin inceliklerini talim etmeden sanatkâr olunabileceği iddiası kadar bir değer taşır.
Bunun en açık örneğini son zamanlarda maalesef İmam-ı Azam(Rha) da bir adam, İmam-ı Şafi(Rha) de bir adam, ben de bir adamım şeklinde tavır gösterenlerde görmekteyiz.
Hatta bunlar arasında zaman zaman Rahman Suresinin 1. Ve 2. ayetlerini kendilerine dayanak ederek, Kuran-ı Kerimi kendilerine Allah’ın(cc) öğrettiğini iddia etmek suretiyle, garip bir şekilde bu güne kadar başta anne ve babaları ile öğretmenleri olmak üzere, üzerlerinde emeği olan herkesi bir çırpıda red edecek kadar garip davranışlar gösterenler bile görülmektedir.
Müslümanlar bilirler ki Allah’ın(cc) Kurandaki emir ve yasaklarındaki muradı anlamanın en temel yolu Rasulullah’ın(sav) kuranı ilk ve ön doğru tefsiri olarak kabul edilen sahih sünneti ve hadislerine ittibadır.
Kuran-ı Kerimin gerçeklerini 1400 yıl sonra sadece kendisinin anladığını zan edenlere rağmen.