Kur'an'da İnsan-5-

Nurten Selma Çevikoğlu
HAKİKİ İNSAN
İnsanla ilgili bir süredir devam eden yazı dizimizin bugün sonuncusuyla berâberiz bundan sonra da ‘Din’ konusunu ihtiva eden bir yazı dizisiyle karşınızda olacağız inşaALLAH efendim.
İnsanların içinde bulundukları çevre onların dünyevi ve uhrevi âkibetinin istikâmetini belirlemede en etkin unsurdur. İnsan kimin elinde yetişirse onun boyasına boyanır. Yetişmedeki ilk nüve gâyet önemlidir. Fıtrat hep hayırdan yanadır. İnsan doğduğundan itibâren her zaman hayâtın içindedir. O bir köşede, kıyıda yalnız başına yaşayamaz. Hayâtı hangi şekilde ikâme ettirirse ettirsin insana yaşamını sürdürmekte en çok ‘Din’ gereklidir. Din insan hayâtının her dâim merkezindedir de insan bunun farkında değildir. Yaşamın her aşamasında icra edilecek davranış biçimlerinin temelinde din vardır. Zâten dînî olan davranışlar en beğenilen ve en kabul gören davranışlardır. Dikkat edin bakın her insan tarafından yapılsın diye arzu edilen davranışların hemen hepsinin dînî bir yanı vardır. İnsan din olmadan ahlaklı olamaz, erdemli davranışlar geliştiremez.
İnsan daha doğmadan ‘kâlu belâ’da ruhlar âleminde Rabb’ine bir söz vermiştir ve hayâta bir emânet yüküyle gelmiştir. Bu sebeple insan verdiği söze uygun bir yaşam biçimi sürdürmelidir. Yüce Rab: “Kıyâmet gününde biz bundan (dinden, tevhit inancından) habersizdik demeyesiniz diye, Rabb’in Âdemoğullarında, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı ve onları kendi kendilerine şâhit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? (Onlar da) evet, (Senin Rab oluşuna) şâhit olduk dediler.” ( Araf, 172)
Bu ilâhi ahde bağlı kalan mümindir. İnsanı sırâtı müstakim yolunda yürüten, dünyâda ve ötelerde gerçek huzûra ermenin sırlarına erdiren aklıdır. İnsan dînî kurallara riâyet edip son Peygamber Hazreti Muhammed aleyhissalâtu vesselâm’a tâbi olursa kutsal kitâbın ilâhi hitaplarına duyarlı bir şekilde aklını hayırda kullanmış olur. Aklını hayırda kullanmayanların âkibeti hakkında yüce Kur’an’da şu acı ifâdeler mevcuttur: “Her grup cehenneme atıldıkça cehennem bekçileri onlara; ‘Size bir uyarıcı (bu azaptan sakındırıcı Peygamber) gelmemiş miydi?’ diye sorarlar. Onlar; ‘Evet bize bir uyarıcı/ peygamber gelmişti fakat biz (onu) yalanlamış ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, sizler ancak büyük bir sapıklık içindesiniz, demiştik.’ Diye cevap verirler ve şöyle derler: Şâyet (Peygamberin getirdiği ilâhi mesaja) kulak verseydik ve aklımızı kullanmış olsaydık (şimdi) şu alevli ateşin ashâbı arasında olmazdık.” (Mülk, 8-10)
Cenâb-ı Hak özene bezene yarattığı hiçbir noksan bırakmadığı kâinâtı tüm güzellikleriyle önüne serdiği insana rahmet ederek yalnızca aklıyla doğruyu bulabileceğini bilmesine rağmen âdemoğullarının hem dünya hem ebedi saadetlere erişmesini kolaylaştırmak için kutsal kitaplar ve yol gösterici peygamberler göndermesi insanlar için çok büyük bir kolaylıktır. Bunca kolaylık ve güzellik önünde eğilmek gerekirken bunun tersi davranışlarda bulunmak gerçekten tamı tamına akılsızlıktır.
Her canlı gibi insan da Hak Teâlâ Hazretleri tarafından belirli bir amaç üzere yaratılmıştır. Kâinâtın eşsiz sâhibi: “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülemeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun, 115) gerçeğiyle insanın gâyesiz yaratılmadığını ömrünün nihâyetinde hesap vereceğini bizlere bildirmektedir. Ve yine yaratılıştaki asıl amacın kulluk olduğu kulluğun temelinde de ibâdet bulunduğu vurgusu kutsal kitapta birçok defa zikredilmiştir.(Zâriyat, 56) Rabb’ine ibâdet etmek amacıyla yaratılan insanın önünde ömür denen belirli bir süre vardır. Bu süre herkese göre değişmekle birlikte ortalama 60-70 senedir. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bu mahdut zaman ömür içinde çabucak akıp geçmektedir. Böylece canlıların içerisinde en mükemmel biçimde yaratılmış, yeryüzünün halifesi olarak ilan edilmiş insanın ömrü her gün nihâyete doğru hızla yol almaktadır. Dünya hayâtı çok kısa, sonlu ve sınırlıdır. İnsan için asıl önemli olan sonsuz, sınırsız ahiret hayâtı gerçeğini kavramasıdır. “…Halbuki dünya hayâtı, ahretin yanında çok az bir yararlanma yeridir.” Âyetiyle dünyânın asıl yararlanma yeri olmadığı gerçeği belirtilmektedir. Zira dünya üzerindeki her şey eskimeye, bitmeye ve yok olmaya mahkumdur. İşte bu gerçekten hareketle geçici dünyâya aldananlar sırf hayâtı dünya sananlar bu sebeple de ahretini ihmal edenler aldananların ta kendileri olacaktır.
Hayat kitâbı Kur’ânı Azümüşşân’ın birçok âyetinde insandan beklenen davranışlar üzerinde durulmuş, insanın nasıl bir hayat tarzı izlemesi hususlarında bazı emirler ve yasaklar konarak insanlara çeşitli tavsiyelerde bulunulmuştur. Yüce Yaratıcı: “Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allâh’ındır. Bu, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezâlandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.” (Necm, 31) buyurarak ahret gerçeğini önemseyen, ömrünü Allâhü Teâlâ’nın işâret ettiği çizgi üzere geçirenlerin yâni kulluğunu hakiki mânâda ifâ edenlerin kıyâmet günü mükâfatlandırmayı hak ettiklerini ama kulluk çizgisini aşıp kötülük edenlerin ise cezâlandırmaya lâyık olduklarını açıklanmıştır. Enbiya Sûresi âyet 47’de: “Kıyâmet günü için, adâlet terâzileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek (yapılan iş) bir hardal tânesi ağırlığında olsa onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” buyrulmaktadır.
O halde insan önce insan olduğu gerçeğinden hareketle yaşadığı sürece hakiki insan olma gayretinde bulunmalıdır. İnsanın dünyâdaki hedefi şu olmalıdır; ‘hayat diye nitelenen şu kısacık ömrü içinden hiç çıkmayacağım ahret hayâtını kazanmaya harcamam en akıllıca bir tercihtir’ Yaptığı tercihe göre insanın geleceği şekillenir. Kişinin sâdece îmân etmesi yeterli değildir. Îmân eden insan amelleriyle bunu göstermelidir. Gerçek insan ebedi hayâtında kendisine lâzım olacak hayırlı amellerle ömrünü tamamlayıp rûhunu îman üzere Rabb’ine teslim edendir.
En kalbi muhabbetlerimle saygılar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.