Cenab-ı Allah’ın (cc) Kur’an-ı Kerim’inde kıyamet gününe kadar gelecek tüm insanlar içinde kendisine ve ahiret gününe inananlar için övülmüş bir örnek olarak gösterdiği ve itaat edilmesini emrettiği aziz Peygamberimizin (sav) sahih sünnetini ve hadislerini red eden insanlara sadece Kur’an demelerinden dolayı Kur’aniyyunculardan Mülhem Kur’ancılar denildiği malumlarınızdır.
Ataları yani fikir babaları olan Hariciler ve Mutezilenin yolunda olan zamane Kur’ancıları da oryantalistlerin açmış oldukları sahih sünneti ve hadisi Şerifleri itibarsızlaştırma yolunda yürüyerek zaten parça parça olan ümmeti yeni parçalara bölmektedirler.
Bu bölünmelerden bu gün Kur’ancıların inkâr ettikleri Miraç mucizesini inkârlarından bahsedeceğiz.
Miraç mucizesini inkâr eden Kur’ancılar inkârlarında da kendi içlerinde bölünmüşler ve temelde 3 ayrı guruba ayrılmışlardır.
Mucizeleri tamamen red eden 1. Gruba göre Rasûlullaha (sav) olağanüstülük ifade eden ve mucize anlamına gelecek hiçbir şey verilmemiştir.
Miraç Mucizesi dediğimiz hadisenin İsra ve Miraç olmak üzere iki bölümden oluşmakta olduğunu kabul eden Kur’ancıların birinci gurubu Ayeti Kerime gereği İsra olayını kabul ederken Miraç bölümünü ise tamamen red etmektedirler.
Gece yürüyüşü anlamına gelen İsra Mucizesini mucize değil de sıradan bir olay kabul edenler ise 3 gurup olarak; uzak mescid anlamına gelen ve ayeti kerimede Mescidi Aksa diye isimlendirilen mescidin Kudüs’te değil Mekke’de olduğunu iddia ederek başka bir inkârda bulunmaktadırlar.
Görüldüğü gibi İslam Ümmetini dağınık ve parça parça olmakla suçlayan Kur’ancılar, “Dinime söven Müselman olsa” sözünü ispatlarcasına kendi aralarında bile birliği sağlamaktan uzaklardır.
Kur’ancıların Rasulullah (sav) için genel olarak ifade eşilen tüm mucizeleri, özelde de Miraç Mucizesini inkârları ve imkânsızlığını iddia etmeleri de tamamen materyalist seküler akıl ve bu akıldan türetilmiş olan felsefî esaslara dayanmaktadır.
Bu arada Kur’ancılık Mezhebi mensuplarının varlığını kabul ettikleri tek mucize olan Kur’an-ı Kerim’de ki açık seçik olan ayete karşı yapmış oldukları tenakuz da işin cabası olmaktadır.
İşin bu boyutunu düşününce; Kur’an ayetleri başta olmak üzere Rasulullah’ın (sav) bu güne kadar temiz ve sahih bir şekilde gelen sahih sünnetleri ve meşhur derecesine ulaşmış haberle sabit olan İsra hadisesini inkâr insanı küfre kadar götürürken, İsra hadisesinin Kudüs’teki Mescidi Aksa yerine Mekke sınırları içindeki bir mescide doğru yapıldığını iddia etmek ise insanı kâfir etmese bile bid’atçı eder.
İnsanları kullanacakları söze göre küfre veya bidat ehli olmaya sevk edecek diğer boyut ise Miraç hadisesidir ki:
Sünnet ehli Müslümanlarca Rasulullah’ın (sav) ruh ve beden birlikteliğinde gerçekleştirdiğine inandıkları ve Necm Suresi ayeti ile ilişkilendirdikleri göğe yükselme anlamına gelen Miraç hadisesine inanmamak ise, ayeti kerimeler ile Rasulullah’ın (sav) sahih Hadislerini inkâr etmek ve Allah’ın (cc) Resullerin (as) temel sıfatlarından biri olan sıdk özelliklerini red ettikleri için yerine ve söyledikleri söze göre küfür, Rasulullah’tan (sav) bize ulaşan tevatür derecesinde ulaşan haberleri red anlamına geldiğinden dolayı da, insanı bidat ehli yapmaktadır.
Bu arada Miracı inkâr etmelerinin temel gayesi Namazı yani Kur’andaki ifadesi ile Salatı red etmek olan Kur’ancılardan da söz etmemiz gerek.
Geçmiş diğer ümmetlere farz kılınan ve zaman içerisinde asli hüviyetinden uzaklaştırılan namaz ibadetinin, Miraç Mucizesi esnasında önce günde 50 vakit olarak farz kılınması, daha sonra ise Rasulullah’ın (sav) Musa (as) ile istişaresi üzerine Rabbimiz (cc) tarafından indirilerek 5 vakit olarak Rasûlullaha (sav) ve ümmetine farz kılınması da, Kur’ancılık mezhebi mensuplarının red ettiği Miraç Mucizesi gerçeklerindendir.
Kur’an-ı Kerim’i Rasulullah’ın (sav) anladığı ve anlattığı şekilden başka bir şekilde ve mahiyette, salt materyalist seküler akıl doğrultusunda anlamak ve böylelikle şeriatsız, ibadetsiz, fıkıh sız ve Rasulullah’ın (sav) örnekliği olmadan kişiye göre anlayıp kişiye göre yaşanacak bir din kitabı görenler elbet yanıldıklarını anlayacaklardır.
Müslümanlara düşen ise, sıddıkıyet makamına erişebilmek için Ebu Bekir Sıddık (ra) sadakatinde olmaktır.