Ülkemizdeki insanların büyük çoğunluğu meri la dini kanunları kendilerine yerine göre dayanak yerine göre de basamak yaparak ticari faaliyetlerini kanunlara uygun yürütürken meri sisteme göre dini inanç ve hayatlarında da farklı değişiklikler göstermektedirler.
Hâlbuki ülkemizdeki Müslümanların hemen hepsi Kur'an-ı Kerim söz konusu olduğunda ayeti kerimelerin hükümlerinin kendileri için kural olduğunu da kabul eden kişilerdir.
Hatta Müslümanların tamamı olmasa da çoğunluğu Kur'an-ı Kerimi İslam’ın anayasası olarak kabul ettiklerini beyan ederler.
Ancak iş Kur'an-ı Kerim ayetlerinin hükümlerini hayatlarına uygulamaya geldiğinde işin renginin farklılaştığını görmek mümkündür.
Tıpkı beyazdan siyaha kadar gri den başlamak üzere pek çok farklı renk olduğu gibi.
Hatta bu renk farkı gibi olan ayrım Kur'an-ı Kerim ayetlerinin hükümlerinin Müslümanların kişisel ve toplumsal hayatlarına uygulama söz konusu olduğunda çok daha belirginleşir ve ayrıma uğrar.
Müslümanlar Rabb’leri (cc) tarafından kendilerine gönderildiğine iman ettikleri Kur'an-ı Kerim'i okumakla mükellef olduklarını bildikleri için okurlar.
İbadetlerinde okumak zorunda olduklarından dolayı da Kuranı Kerim ayetlerini ezberlerler ve Kur'an-ı Kerim ayetlerinin de ezberlenmesine çok de verirler.
Ama iş Kur'an-ı Kerimin sadece okunmak ve ezberlenmek için göndermediği konusu gündeme geldiğinde tavır değişir.
Tıpkı Kur'an-ı Kerim ayetlerinin güzel sesli hafız veya diğer kişiler tarafından okunmasının hoş karşılanıp da ayetlerinin hükümlerinin açıklanmasına geldiğinde tavırların değişebildiği gibi.
Kuran karşısındaki tavrımızın hayattaki bazı diğer konularda da değişebilir olduğunu görmek mümkün.
Kuranı Kerimin okunduğu yarışmalarda ayetlerinin millî ve evrensel musiki makamlarını güftesi yapıldığında olduğu gibi.
Ya da temel atma ve işyeri açılış programlarının girizgâhı yapıldığı anlar da gibi.
Hâlbuki Kuranı Kerim bu amaçla gönderilmediğini ayetleri ile açık seçik ortaya koymuştur.
Tıpkı evlerin en mutena köşesine asılıp bir daha kapağının hiç açılmadığı zamanlar gibi.
Ya da insanların yakalarına veya boyunlarına nazarlardan korunmak için asılan nazarlıklar gibi.
Hayatları boyunca okuyup durdukları ama birkaç ayet veya sure dışında anlamlarını öğrenmek için yeterli gayret sarf etmedikleri Kuranı Kerim ayetlerinin kendileri öldükten sonra çocuk veya yakınları tarafından mezarları başında okunmak için gönderilmediği gibi.
Aslında belki de en başta yazmamız gereken bir konu daha var.
Kuranı Kerim üzerinden akademik kariyer elde etmek.
Bu öylesine netameli bir durumdur ki belki de yukarıda sayılanların hepsinden daha fazla Kuranı Kerime aykırılık içermektedir.
Çünkü akademik kariyer elde edilsin diye yapılmadık tevil veya daha doğrusu yenilmedik herze kalmıyor.
Kur'an-ı Kerime bakış açımızın çeşitliliği üzerine yazılacaklar elbette bu kadarla sınırlı değil.
Çünkü Kur'an-ı Kerim'in ne kadar gönderilmeme gerekçesi varsa hepsini kendimize gerekçe yaptık.
Kur'an-ı Kerim'in esas amacı olan hayata uygulanması gerektiği özelliğini ihmal hatta özellikle yok ettik.
Tıpkı Kur'an-ı Kerim'in ilk muhatabı, ilk okuyucusu, ilk öğretmeni ve ilk uygulayıcısı olan Hz. Peygamberimizin “Üsvei Hasene” olarak ifade edilen örnekliğini yok ettiğimiz gibi.
Belki şöyle demek daha uygun olurdu.
Hz. Peygamberimizin örnekliğini ret edince Hz. Kur'an'ın hayatımıza uygulanması gereken emir ve yasaklarını göz ardı etmek daha kolay oluverdi.
FARKINDA MIYIZ?
Yüzde sekseni Müslüman olduğu söylenen bir ülkede;
Hz. Rasulullah’ın(sav) Sünneti Seniyyesini göz ardı etmenin sonucu bidate, Bilinçli bir şekilde terk etmek ise Kuranı Kerimin açık hükümlerini inkâra yol açar.