Kur’an ve hadisle yüklendiklerimiz

Süleyman Küçük

Eskilerin tabiriyle koskoca bir yıl, yenilerin tabiriyle ise ne çabuk geçip gitti diyebileceğimiz bir yılı bitirip yeni bir yıla başladığımızda biraz olsun kendimizle yüzleşmek için Kuran ve Hadisi Şerifler ile yüklendiklerimizi hatırlayalım istedik.

Kuranı Kerimi 2021 de yıl boyu okuduk okuttuk. Ayetlerde bizden istenenleri ve yasaklananları anlamaya çalıştık ve çevremize en azından hatırlatmaya çalıştık.

2022 de elbette yine okuyacağız ve okutacağız.

Herkes bilir ki Müslümanlar 1400 senedir Kuranı Kerimi okurlar.

Arapça asli hali ile okurlar, tefsirini okurlar, mealini de okurlar.

Anlamak için okurlar. Anlatmak için okurlar.

İbadet maksadı ile okurlar.

Manasını anlamasalar bile sevap kazanmak için okurlar.

Yani burada sayılan ve sayılmayan akla gelen her bir şekli ile okurlar.

Buna rağmen kendilerine yalnız Kuran dedikleri için genel olarak “Kuraniyyun/Kurancılar” denilen tayfanın Müslümanlara sık sık yaptıkları itham Kuran okumamak olmuştur.

Kurancılar da elbette Kuran okur. Ama sadece birilerinin ellerine verdiği ve kuran zannettikleri meali okurlar.

Okuduklarını içselleştirdikçe daha iyi daha güzel davranışlar elde etmeleri beklenirken Müslümanlara karşı daha saldırgan olurlar.

Hâlbuki ister asli halinden, ister tefsirinden isterse de mealinden ayetleri okuyan insandan beklenen şey, Kuran ayetlerini okurken en çok dikkat etmeleri gereken husus yaptıkları okumalarının kendilerine nasıl bir yükümlülük doğuracağı konusuna dikkat etmeleridir.

Yani Kuran Kursunda, İmam Hatipte, İlahiyat Fakültesinde veya Medresede eğitim görmemiş bile olsalar yani bir cami hocası, İmam Hatip öğretmeni, İlahiyat öğretim görevlisi veya medrese mollası olmasalar, ya da bir fakih ve müfessir veya muhaddis gibi düşünemeseler bile ulaşacakları ortak nokta okuduklarının kendilerine neler yüklediğini düşünmeleridir.

Daha farklı bir deyişle; Ayetlerde belirtilen her bir konuya mutlaka teklif merkezli yaklaşmalarıdır.

Çünkü bu onun Hz. Allah’ın(cc) vaaz ettiği dinin gereği gibi anlaşılabilmesi için Hz. Rasulullah’ın(sav) taliminin bir gereğidir.

Ya da din anlayışının hayata uygulamasındaki pratiğin Kuran okuyan her kişiye yüklediği bir yükümlülüktür.

Aslında din konusunda konuşanların yaptıkları en büyük hatanın da bu olduğunu söylemek mümkündür.

Yani dinde var olduğu kabul edilen her meselenin bir Kur'an nassına dayandığını iddia ettikten sonra anlatanın değil de dinleyenin üzerinde yükümlülük doğurduğu kanaatinde olan din satıcılarının yaptığı gibi.

Maalesef günümüzdeki İslami mükellefiyetler konusundaki anlayış böyle oluyor.

Kuranı okuyanlar bu okumadan elde ettiklerini iddia ettikleri fikirlerinin kendilerini sanki bilginin pratiğe dönüşmesi konusunda müstağni kıldığı gibi bir sonuca ulaşmış olmalarıdır.

Hâlbuki bütün Müslümanlar bilirler ki; Allah’ın(cc) ayetlerindeki hitap şekli ve onun hayata uygulaması olan Hz. Peygamberimizin (sav) sahih sünnet örneklerinde var olan anlayışa göre ayetlerdeki bilgi, uyarı ve yasaklarla istenen şey bilginin pratiğe dönüşmesinin istenmiş olmasıdır.

Aksi halde Kuranı Kerim ayetlerindeki bilgi, uyarı ve yasaklar amele dönüştürülmediğinde geçmiş ümmetlerdeki bozulma ve sapmaların yaşanması kaçınılmazdır.

Kuranı Kerim ayetlerinin bizzat ifade etmiş olduğu "anlaşılmak için nazil olmuş olan bir kitabın" ilk inananı, ilk okuyucusu, ilk anlayanı, ilk anlatanı ve ilk hayata uygulayanı olan Hz. Muhammed(sav) in ilk muhatabı olan seçilmiş sahabelerinden bunu istemesi boşuna değildir.

Kuranın ilk muhataplarının ümmi olduğunu kabul ettikten ve Kuranın onlardan anlaşılıp hayata uygulanmasını istediğini bildikten sonra kendi bilgi düzeyinin ilk muhataplardan daha yüksek olduğunu kabul eden 21. Asır Müslümanları tarafından da eksiksiz olarak anlaşılması ve hayata uygulanmasını es geçmek ne büyük bir gaflettir.

Kuranın vahiy edildiği ilk günden bu yana Müslümanların Kuran anlayışlarında var olan bu mefhuma sıkı sıkıya bağlı kalanlar medeniyetler kurmuşken, zamane Müslümanlarının anlayışında bu özellik yok görünmektedir.

Buna neden olarak bilgi örnek, emir yasak, okumak uygulamak ve belki de en önemlisi lafız mana dengesini kendi kişisel tercih ve sübjektif anlayışlarına kurban etmiş olmalarıdır.

Bu yanlış anlayış bizi Kuranın ilk muhataplarının mı yoksa zamane Müslümanlarının mı kendilerine kitap verilmeyen ümmi bir topluluk oldukları üstünde düşünmeye sevk etmelidir.

Bir kez daha ifade etmek gerekir ki; Müslümanların Kuranı anlamalarının bir takım kuralları vardır ve en başta gelen kural ise Allah(cc) Resulünün(sav) koyduğu sınırlardır.

Biz bu sınırlara Sahih Sünnet de diyebiliriz.

Sahih Sünnet uygulamaları dışındaki her anlayış, Allah(cc) Rasulünü devreden çıkarmakla işe başlayan Kuranı Kerimi ucu açık bir biçimde anlama ve yorumlama gayreti olur.

FARKINDA MISINIZ?

Kuran ayetlerinde ifade edilen konuların naklin yer açtığı alanda aklın kullanılması ile anlaşılması sınırlı ve sorumlu bir anlama ve uygulama faaliyetidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.