“Kur’an-ı Kerim Müslümanlar için bir hidayet ve hayat rehberdir.”
“Kur’an-ı Kerim yeryüzünde en çok okunduğu halde en az anlaşılan bir kitaptır.”
“Kur’an okunduğu halde hayata en az uygulanan bir kitaptır.”
“Kur’an yükseğe asılıp saygı duyulması için değil hayata birebir hâkim olması gereken kitaptır.”
“Müslümanların asıl güçleri olan iman ve ihlaslı oldukları ve Kur’an-ı Kerimi hayatlarında rehber yaptıkları dönemde dünyaya adaletle hükmetmişlerdir.”
“Müslümanlar Kurandan uzaklaştıkça bu günkü zillet haline gerilemişlerdir.”
Bu ve buna benzer beylik denilebilecek cümleleri bizleri Kıranı Kerime sahip çıkma adına uyaranlardan sıkça dinlemiş veya yazdıklarından çokça okumuşuzdur.
Kuran konusunda söz söyleyen hemen herkes biz müminler için hidayet rehberi olan Kur’an-ı Kerimi anlamanın önemi vurgularlar ve devamında Kuranın nasıl ve ne şekilde anlaşılması konusunda düşündüklerine yer verirler.
Dahası bizlere Kur’an-ı Kerim hakkında bilgilendirirlerken Kuranın anlaşılabilmesi için mutlaka okuyucunun diline ana diline tercüme edilmesinin gerekliliği de araya sıkıştırılıverir.
Memleketimizde Kur’an-ı Kerimin Türkçeye tercüme edilmesinin serencamı nasıl başladığına kimse dikkat etmiyor ama böyle beylik ve afaki sözlerle devam ettiğini artık herkes biliyor.
Çünkü insanların Kuran çevirilerin önemini anlarken ve doğru yolu bulmak isterken sapıtmamak için meallerde nelere dikkat edilmesi gerektiğini artık herkes biliyor.
Türkçe Kuran çevirileri gündeme geldiğinde elbette çevirilerdeki problemler de gündeme geliyor ve doğru çeviri olarak kim veya kimlerin çevirisi tasvip ediliyorsa ondan başka hepsinin bir kenara konulduğunu da herkes biliyor.
Kuran çevirilerinde kelimelerdeki anlam değişmelerinden lafızcı çevirilere, çok anlamlılık ifade eden kelimelerin bulunduğu ayetleri anlam derinliğine inmeden yüzeysel bir şekilde çevirmenin sadece bazı kelâmî meselelere değil imani meselelere kadar pek çok yansımaları olduğu da biliniyor.
Diğer taraftan çeviri yapanın Kurana fıkhî bakış açısının çeviriler üzerindeki etkisi ile ayetlerin anlaşılmasında kilit rol oynayan bazı kavramların Kuran çevirisine yeterince yansıtılmaması, hatta ayetteki bazı ifadelerin karşılıksız kalması ile parantez içi fazladan ifadeler ile hiç de gerekli olmayan açıklamalarla ayetin anlamının içinden çıkılmaz hale getirdiği de biliniyor.
Anadilde Kuran, Ezan ve ibadet isteyenlerden az miktardaki iyi niyetli olanlarının ve art niyetli olanlarının hemen hepsinin unutmuş oldukları veya göz ardı etmek istedikleri şey Arapça inmiş olan Kuranın her şeyden önce hitaptan kitaba dönüşmüş bir metin olduğudur.
Bu nedenle de Kuran çevirilerinde her metin için dikkat edilmesi gereken hususlarda bütün insanlığa gönderilmiş son ilâhî mesaj olan bu Arapça metin için de daha da fazla dikkat edilmesi gerektiği gerçeğidir.
Metin çevirisinde yapılabilecek en küçük bir hata, eksiklik veya yanlışlığın itikadi sonuçlara yol açabileceği düşünülerek maddi olmaktan çok manevî boyutu olan ayetlerin çevirisi yapılırken sözden kastedileni en doğru ve en güzel şekilde ifade etmeye çalışmak gerekmektedir.
Çünkü Kuranın anlaşılması istenirken sadece lafzı anlamaya odaklanmanın yeterli olmadığı, ben böyle anlıyorum diye keyfî yorumların ve sübjektif düşüncelerin ayetlere söyletilmeye çalışılmaması ve belki de daha önemlisi Hz. Peygamber(sav)in bu ayetten ne anladığı ve nasıl bir uygulama yaptığı konusunun çeviriye yansıtılarak ayetteki ilahi muradı anlamanın gerekliliği öncelenmelidir.
Bunlara dikkat edilmediği için bu günlerde ortaya çıkan deizm tartışmalarında bir fikir vermesi amacıyla bir zamanlar Ankara İlahiyat Fakültesinde yaşanan bir olayı hatırlatmak istiyoruz.
Ankara İlahiyat ‘ta öğrenciler fakültenin kapısından girdiler mi beş yıl sonra mezun olup gidiyorlarmış. Tabir caiz ise İnek de girse mezun olacak demiş hocanın biri. Bunun üzerine arkadan bir öğrenci de, hocam bir beş yıl daha otlasa profesör olur deyivermiş.
Tabi sonradan öğrenci açısından bunun faturası hayli ağır olmuş.
İlahiyat Fakültesinin hocasının ve talebesinin kalitesini göstermesi açısından hayli önemli bir anekdot olarak hep hatırlanır bu karşılıklı konuşma.
Bu ifadeler hala Ankara İlahiyat başta olmak üzere bazı İlahiyat Fakültelerinde Kuran tek kaynaktır, hadislerin ve sünnetin tümü uydurmadır. Sadece Kur'an dersek birlik oluruz. Hadisler ile sünnet denilen uygulamaları dayatan ulema bizi bölük pörçük etti diyenlerin sonunda geldiğimiz noktayı belirleme açısından da çok önemlidir.
Kendi ifadelerini “Kuran böyle diyor” diyerek ayetlere söyletmeye kalkışanların her on yılda bir fikir değiştirdikleri yetmiyormuş gibi “Sadece Kuran” diyen gafillerin Müslümanları neredeyse şu andaki mezhep ve tasavvufi yol sayısından daha fazla sayıda modern mezhep ve fırkaya böldükleri gerçeği bu memleketteki deizm afetinin en baş sebebidir.
Daha açıkçası bu gün artık sapmaları her zamankinden daha aşikâre ortaya çıkmış olan zamane dalaletlerinin asıl sebebi Kuranı, vahyin mahiyetini ev belki de hepsinden daha önemlisi Hz. Peygamberin(sav) Risalet ve Nübüvvet görevlerini anlamamış olmalarıdır.
FARKINDA MISINIZ?
Sadece Kuran diyenlerin hemen hepsi Yahudiler, Hristiyanlar ve Müşrikler hakkındaki ayetleri Müminler hakkında nazil olmuş gibi anlatmaları sadece Müslümanlara değil, Hz. Allah’a(cc) ve Hz. Rasulullah’a(sav) da bir iftiradır.