Kur’an-ı Kerim hükümlerinin hayata uygulanması aşamasında Rasulullah’ın(sav) Kur’an-ı tefsir etmesi anlamına gelen sahih sünnet ve hadisleri dini hayatlarında takip edilecek kutlu bir iz, bir ölçü olarak gören Müslümanlardan başlamak üzere Rasûlullah’a(sav) kadar kesintisiz giden islam ilim ve irfan silsilesi hakkında ithamlar, töhmetler ve iftiralarda bulunan Kur’ancılık Mezhebinin yaptığı zulümlerin en büyüklerinden birisi Kur’an Hadis ayrımcılığıdır.
Genellikle Kur’an-ı Kerim varken Hadis ne oluyor veya Kur’an varken hadise ne gerek var diye söze başladıkları görülen Kur’ancılık Mezhebi mensuplarının bu ayrımcılıktaki temel yanlışları Rasulullah’ın(sav) övülmüş örnekliğini ortadan kaldırmak suretiyle ya kendi akıllarını ya da kulaklarına türlü türlü saçma sapan mealler ortaya koyan hocalarının(!) akıllarını örnek olarak ortaya koymak istemeleridir.
Özellikle Kur’an-ı Kerim’i Rasûlullah’a(sav) nazil olduğu asli hali ile oku(ya)mayan yarı muhafazakar, yarı milliyetçi ve yarı kavmiyetçi gençler arasında dönemin moda söylemi olduğu görülen Kur’an Müslümanlığı veya Kur’ancılık Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) vefatından kısa bir süre sonra gündeme gelmiş/getirilmiş olmasına karşın henüz hayatta bulunan çok sayıdaki sahabenin(ra) uyarısı ile Müslümanlar arasında kendine yer bulamamış ve sonuçsuz kalmıştır
İslam Dinin geçmiş dinler gibi dejenere edilmemesi için Kur’an-ı Kerim’in hayata uygulayıcısı olan Rasûlullah’a(sav) ve uygulamaların bütünü demek olan sahih sünnetine hayatları pahasına sıkı sıkıya bağlı olan sahabe ve Tabiin(ra) döneminde kapanan sünneti red etme düşüncesi özellikle 19. yüzyılda İslam ülkelerinin sömürülmesinde önderlik eden İngiltere kaynaklı olarak başta Hindistan, Mısır, Suriye, Türkiye olmak üzere pek çok İslâm ülkesinde tekrar ortaya çıkmıştır.
Ortaya çıktığı ülkenin insanlarının islâmî hükümleri yaşamaktaki hassasiyetleri başta olmak üzere o ülkede var olan sosyo ekonomik şartlar ve kültürel hayata bağlı olarak kendine selefilikten Kur’ancılığa kadar çeşitli adlar alan bu hareket emperyalistlerin katkı sağladıkları bir harekete dönüşmüştür.
Kur’an-ı Kerim’de açık hükümler olmasına rağmen Rasulullah’ın(sav) kıyamete kadar sürecek olan örnekliğini, Rasulullah(sav) her fani gibi ölmüş gitmiştir ve Dinin tek kaynağı olarak Kur’an olarak kalmıştır diyerek Sahih sünnet uygulamalarını ve bu uygulamaları kendisinden sonraki nesillere aktaran selefi dışlayarak İslâm’ı yalnızca Kur’an’dan anlamayıve almayı mezhep edinen bir grubun bir diğer yaklaşımı da güya İslâm’ı reforme etmek istemeleridir.
Bu reformu gerçekleştirebilmek için başta sünnet olmak üzere tüm dinîkaynakları red etmeden ve başta İslâm Hukukçuları, Tefsirciler ve Hadisçilerin emekleri ile hâsıl olmuş olan 1400 yıllık tüm dini müktesebatı yok etmeden Kur’an’ın doğru anlaşılamayacağını ve hükümlerinin yaşanamayacağını yaldızlı sözlerle iddia edenler Sahih hadisleri okumak bir yana Kur’an-ı Kerim’i Rasûlullah’a(sav) nazil olduğu asli halinde okuyamadıkları görülmektedir.
Tarih boyunca Müslümanların temel kaynağı olan Kur’an’a hiçbir şekilde dokunamadıkları ve dokunamayacakları için onun açıklaması olan ve Kur’an’dan ayrılmaz bir parça olan sahih sünneti iptal etmeye yönelen her hareket ehlisünnet âlimleri tarafından tarihin çöplüğüne gömülmüşlerdir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Rasulullah’ın(sav) vefat etmesinden kısa bir süre sonra ortaya çıkarılmış olmasına rağmen red edilen bu fasit görüş aynen tarihte olduğu gibi yine çağdaş ehli sünnet âlimleri tarafından layık olduğu yere yani tarihin çöplüğüne iade edilecektir.
Ama geçen zaman içinde ifsat ettikleri müslüman zihinler aracılığı ile kendilerine ve topluma verdikleri zarar bu defa öncekilerin verdiği zarardan daha büyük olacaktır.
Çünkü vahyin kaynağından ve hayata uygulayıcısından uzaklaştıkça azgınlaşan nefis akıl ikilisinin Batı dünyasındaki müsteşrik ve reformistlerin teşvikiyle kilisenin tahakkümünün sonaerdirilmesine benzer bir şekilde islam kurum ve kuruluşlarında ve ibadet şekillerinde gerçekleştireceklerini zan ettikleri reformla nasıl korkunç bir sona doğru gittiklerini fark edememektedirler.
Bütün bu olumsuzlukları İslamın doğruları imiş gibi göstermeye çalışan bu nev zuhur reformistlerin önündeki en büyük engel sahih sünnet ve hadisler olduğu için Allah’ın(cc) kelamı Kur’an ile O’nun açıklayıcısı ve hayata uygulayıcısı olan Rasulullah’ın(sav) sahih sünnetinin arasını açmaya ve bir birleri ile çelişiyormuş gibi göstermeye çalışmaları bu sebepledir.
Müslümanlar bilirler ve inanırlar ki; Kur’an-ı doğruokuma ve anlamanın, hükümlerinin doğru uygulanmasının temel yöntemi Peygamberimiz’i(sav) kaynak olarak görmektir.
Çünkü Rasulullah(sav) düşmanlarının ifade ettiklerinin aksine İlahî emirleri anlamadan okumuş ve tebliğ etmiş değildir.
Rasulullah(sav) Kur’an-ı okumuş, okutmuş ve tebliğ ettiği hükümleri anlamış, anlatmış ve bizzat uygulayarak kıyamete kadar geçerli olacak bir sahih sünnet manzumesi oluşturmuştur.
Bu sebeple Rasulullah’ın(sav) sahih sünneti göz ardı edilerek ortaya konacak bir yöntemin İlahi murada isabet ve uygunluk ihtimali sıfırdır.