İslam Dinine mensup Müslümanların hayat kitabı olan Kur'an'ın Hz. Peygamberimizin(sav) işaretleri ile tevkifi olarak yapılan sıralaması yetmiyormuş gibi nüzul sırasına göre Kuran okunmalıdır diyenleredir sözümüz.
Kuranı Kerimin nüzulü 14 asır evvel tamam olmuştur.
Hangi zaman ve mekânda olursak olalım, bilgimiz ve kimliğimiz ne olursa olsun bir daha asla kimseye yeniden inzal olmayacaktır.
İnsanların Kendi kendine ne olduğu tam olarak tespit edilmemiş bir sıralama ile ele alıp okudukları Kuran ayetleri de kimsenin gönlüne Hz. Peygamberimize(sav) olduğu gibi yeniden veya peyderpey inmeyecektir.
Elde tastamam bir Kuranı kerim varken Müslümanlara düşen hemen iman edip herhangi bir ayetini duyduğu anda İşittik itaat ettik demektir.
Çünkü iman şeksiz şüphesiz ve tastamam bir şekilde teslim olmaktır ve Müslümanda tastamam teslim olmakla mükelleftir.
Kuranı Kerimi nü zül sırasına göre yavaş yavaş okumak beyhude bir davranıştan başka bir şey ve liberal bir yapılanma tarafından uydurulmuş diğer palavralar gibi bir yalandan başka bir şey değildir.
Çünkü nüzul sırasına göre yapılan okuma ile okuyan asla ve hiçbir zaman 1400 sene önceki Mekke ve Medine ortamında olmayacağı gibi ne de Hz. Peygamberimize(sav) gelen vahyin şahidi olan Sahabe neslinin(ra) şerefine erişemeyecektir.
Son zamanlarda yapılan Kur’an’ın anlaşılması konusu etrafındaki tartışmalar, Kuranın tevkifi tertibi dışında bir tertip ile dikkatleri meal ve tefsir çalışmalarının yeniden yapılmasına çevirmeye yönelik olmaktadır.
Bu yönelimin asıl maksadının Kuranı Kerimi bizlere ulaştıran İslam’ın Kurucu Nesli olan Sahabe nesli(ra) ile aramızdaki bağı koparmak ve dolayısıyla Kuranın anlaşılmasının sahih sünnet anlayışından koparılarak ferdiliğe kapı açmaktır.
Ferdiyet kapısı açıldığında ise kişi sayısı kadar meal ortaya çıkacak ve daha ilerisinde ise kişi sayısı kadar dini görüşün ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Bu şeytani planın asıl amacı yukarıda ifade ettiğimiz gibi Müslümanları bir arada tutan ve İslam medeniyetinin asli kurucu özelliği olan sahih sünneti ortadan kaldırmaktan başka bir şey değildir.
Şimdilerde İslam ülkelerini veya Müslümanların yaşadığı coğrafyaların dünyanın en fakir, en geri ve zulmün en çok hâkim olduğu ülkeler olduğunu ve bunu sebebinin de Kuranı Kerim varken sünnete tabi olmak olduğunu ifade edenlerin sözleri bu düşünceyi doğrulayan en açık gerçektir.
Kuran ayetlerinin hükümlerinin hayata uygulanması ve bu günkü kötü durumdan kurtulma konusu gerçekten daha iyi analiz edilip yorumlanacaksa Kuran, meal ve tefsir ilişkisinin sağlıklı bir şekilde ortaya konulması gerekir.
Bu sağlıklı ilişki ancak ve ancak Hz. Peygamberin(sav) rehberliği ile olacaktır.
Bu nebevi rehberliği terk ettiğimizden beridir bu günkü kötü duruma düşmüş durumdayız.
Çünkü Hz. Peygamberimizin(sav) rehberliği ve belirleyiciliği olmadan ortaya konacak her hangi bir meal ve tefsir, kim tarafından, hangi zamanda üretilirse üretilsin ve üreten kimsenin bilgi seviyesi ne olursa olsun bilgi kaynağı olarak asla Kuran'ı Kerimin yerini tutmaz.
Kur'an'ı anlamak isteyenler şunu asla unutmamalıdır ki sadece meal okumakla İslami bilginin veya daha doğrusu Kuran ayetlerindeki ilahi muradın tam olarak anlaşılabileceği düşüncesi baştan sona hatalı bir düşünce şeklidir.
Bu günlerde insanlara Kuranı Kerim diye dayatılmaya çalışılan mealler yazarı olan şahsın dünyaya bakış açısını da gösteren bir yapıda olduğu için ayeti kerimelerdeki özelliği olan kelimelerin birde fazla manaları olanlardan sadece işine geleni tercih etmekte ve zaaflardan hâli olmamaktadır.
Bir de işin içine Hz. Peygamberi(sav) Kuran öğreticiliğinden silmek gibi mahut bir düşünce girdiği için:
Kuran cehaletimiz sonunda o toplumda zina, İçki, kumar yasal hale geliyor ve aile müessesesini kendi elimizle çökertiyoruz.
Kuran cehaletimiz sonunda o toplumda faiz yasal yasal hale geliyor ve ekonomiyi kendi elimizle çökertiyoruz
Kuran cehaletimiz sonunda o toplumda kişisel tercihler ön plana çıkıyor ve torpil ile iltimas sıradanlaşıyor ve toplumsal yapıyı ellerimizle çökertiyoruz
FARKINDA MIYIZ?
Kuran cehaletimiz nedeniyle Kuran ayetlerinde geçmiş toplumların neden ve nasıl helak oldukları açıkça beyan edilmiş olmalarına rağmen çöküşe sebep olan ailevi ve toplumsal günahlarımızdan vazgeçemiyoruz.