Allah (cc) kelamı Kur’an-ı bilmeyenlerden alim ve hoca olur mu derlerse sakın olmaz demeyin ve televizyon ve gazetelerde din alimi ve Kur’an talebesi gibi adlarla boy gösterenleri işaret ediverin Kur’an bilmeyen ulema olarak.
Günümüzde Kur’an-ı Kerim’i bilmeyen Kur’an talebesi, İslam’ı bilmeyen ise din alimi sıfatını alıyor kendi kendine.
Halbuki bütün Müslümanlar bilirler ki Kur’an-ı Kerim’i bilmek için önce vahyi tanımak, sonra Hz. Peygamberi (sav) bilmek gerek.
Daha sonraları ise Kur’an dili olan Arapçayı ve İslam tarihini öğrenmek gerek.
Kur’an niyetine son yıllarda yazarları ve yayıncıları için iyi bir gelir kapısı olan mealleri okuyanların Kur’an-ı Kerim’i, Hz. Rasulullah’ı (sav) ve İslam tarihini bilmeleri mümkün değildir.
Arapça ile zaten araları hiç yok ki öğrensinler.
Hz. Peygambere (sav) vahyolunan ayetlerin bir Mushaf halinde 2 kapak arasına nasıl alındığını bilmeyen hatta bu konuda Mushaf’ın Hz. Peygamber (sav) eliyle gerçekleştirildiğini zanneden saftirik ulemalar türedi.
Eh, Kur’an ve İslam Tarihini bilmeyenler veya öğrenmek zahmetine katlanmayanlara bir kere daha hatırlatmak görevimiz.
Müseylemetül kezzap ile yapılan savaşta 70 kurra hafız şehit olunca Hz. Ömer (ra) Hz. Ebubekir'e (ra) Hitabı kitap haline getirelim demiştir. Hz. Ebu Bekir (ra) önceleri Rasulullah’ın (sav) yapmadığını biz mi yapacağız demesine rağmen sonradan Hz. Ebu Bekir (ra)in Allah (cc) gönlüme bu işe karşı genişlik verdi yapalım demesinden sonra Sahabeler (ra) deriye kemiğe taşa yazılı olan ayetleri getirmeye başladı ve Kur’an Sahabe Efendilerimiz (ra) eliyle Mushaf haline getirildi.
O zaman kağıt icat edilmemiş mi de taşa ve kemiğe tasa yazmışlar Allah’ın (cc) ayetlerini sorusunu açlıktan karnına 2 adet taş bağlamış olan Hz. Peygambere inanan Müslümanların vicdanlarına havale etmekten başka bir diyeceğimiz yoktur.
Kur’an lafzının iki kapak arasında toplanarak Mushaf haline getirilişinden 1400 yıl sonra ortaya çıkıp Sahabelerin (ra) deride kemikte tahtada ve taşta yazılı olanlar kadar ezberlerinde getirdikleri ayetlerin nasıl Mushaf haline getirildiğini bilmemeleri bir yana, Hz. Peygamber (sav) ile Sahabelerine (ra) yalan ithamda bulunmaları aslında Kur’an'a olan örtülü bir düşmanlıktır.
Kur’an-ı Kerim’in vahyedildiği anda görevlendirilen sahabeler (ra) tarafından elde mevcut herhangi bir malzemeye yazılıp ezberlendiğine inanıp ta aynı yolla onlardan nakledilen Hz. Peygamberimizin (sav) Sahih Hadislerine inanmamak ta ayrı bir garabet örneğidir.
İslam Dininin itikat, ibadet ve muamelat hükümleri ile ilgili olarak kafasındaki kişisel sıkıntıları hatta açmazları çağa ve bilime uymadığını iddia ettiği ayetler ve hadisler vasıtasıyla dine mal etmeye kalkışan bedbahtlar biraz olsun İslam ve Kur’an tarihi okusalar bütün problemlerinin Hz. Allah (cc) ve Rasulü (sav) tarafından çözülüverdiğini kolaylıkla görecekler.
Ama aslında bunların derdi Kur’an ayetleri veya ayetlerin Mushaf haline getirilmesi falan değildir.
Eğer böyle bir niyetleri olsaydı Kur’an ayetlerini zamana ve bilime uymuyor düşüncesiyle bir birinden ayırmayacakları gibi, Hz. Peygamberi (sav) ve Sahih Hadislerini de Kur’an-ı Kerim’den ayırmazlardı.
Kendisine Kitap ile birlikte hikmetinde verilen ve Kur’an-ı açıklamakla emrolunan Hz. Peygamberimiz (sav) için Kur’an-ı Kerim’de kullanılan özel tabir olan nur ifadesini, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin hayata yansıyan ışığı olarak görmeyen herkes maalesef Kur’an-ı bilmeyen ulema olmaktan öte bir şey olmayacaktır.
Allah (cc) ile Hz. Peygamber (as)in arasını açmak istemeyenler öncelikle Hz. Rasulullah’ın (sav) ayak izi mesabesindeki Sünneti Seniyye’ye uymak mecburiyetindedirler.
Kur’an-ı Kerim ile Hz. Peygamber (sav) Efendimizin arasını açmak istemeyenler de Sahih Sünnetin uygulanması konusunda İslam’ın kurucu nesli Sahabe nesli (ra) Kur’an-ı Kerim’in arasını açmamaları gerekir.
Çünkü Sahih Sünnet ancak Ashabı Kiram (ra) ile tamam olur.