Kur’an’ı okuma açımız Kur’an-ı Kerim ayetlerini okumanın yanında anlama açımızı de belirler.
Hatta biraz daha ileri giderek Kur’anı okuma zamanımız Kur’an ayetlerini daha fazla veya daha az anlamamızı da belirler diyebiliriz.
Bunun örneğini de Ramazan günlerinde ve Ramazan ayı dışındaki okumalarımızda çok rahat fark edebiliriz.
Zaman zaman çokça karşılaştığımız cümlelerden biridir Ramazan günlerinin diğer günlerden farkı nedir sorusu.
Kur’anı okuyorum ama anlayamıyorum diyenlerde bile Ramazan günlerindeki anlayış farkı belli olur.
Kaç kez okudum ama bir türlü anlayamıyorum diyenler sadece hal ve davranışlarına bakarak kendileri bile karar verebilirler ne durumda olduklarına.
Elbette Ramazan ayı günleri dışındaki günlerde Allah’ın(cc) günleridir ve tıpkı Ramazan günleri gibi dikkat edilecek günlerdir.
Ancak şu bir gerçektir ki Ramazan günlerinde gösterilen titizlik maalesef diğer günlerde yeteri kadar gösterilmemekledir.
Ya da daha doğrusu anlama anlatma ve yaşama konusunda şöyle demek belki daha doğru olacaktır.
Ramazan günlerinde Kur’an-ı Kerim ayetlerinin hükümlerini anlamak için çok daha fazla gayret gösterilmektedir.
Ramazan günlerinde Kur’an-ı Kerimi anlamanın yanında anladıklarını hayatına uygulamak için özel bir gayret sarf edilmektedir.
Diğer günler ise sanki sadece okuyarak sevap elde etmek gibi bir tavır gözlenmektedir.
Kur’an-ı Kerimi asli halinden okumak elbette Müslümanlar için sevaba nail olma vesilesidir.
Ancak tekrar tekrar hatırlatmak gerekir ki Kur’an ayetleri sadece okunmak için gönderilmedi Müslümanlara.
Hangi dilden ve hangi günlerde okunursa okunsun ayeti kerimede “Faiz haramdır ve geriye kalan faizi terk etmezseniz Allah(cc) ile harp etmiş olursunuz” hükmünü okuyorsak Ramazan ayı içinde de dışında da bu ayet hükmünü derhal hayata uygulamakla mükellef oluruz.
Kur’an-ı Kerimi yüzünden okuyup sonrasında özellikle tefsirinden o ayeti kerimenin manasını da okuyorsak 2 kere sevap kazanmanın yanında 2 kere sorumlu olduğumuzu düşünerek “Hırsızlık yapmayın mallarınız aranızda batıl yollarla yemeyin” ayetinin hükmünü şahsi ve ticari hayatımıza uygulamıyorsak kendimizi Kur’an okumuş saymamalıyız.
Kur’an okurken karşımız çıkıveren “içki, kumar, fal oklarının şeytan işi birer pislik” olduğunu ifade eden ayetlere sıra geldiğinde sadece okumakla kalıyor ve devlet destekli bu tür pislikleri pislik olarak görüp sakınmıyorsak Kur’an ayetlerini anlamamış duruma düşüveriyoruz.
Sureler peş peşe okundukça dedikodu ve gıybet ile fuhşiyyat ve zinanın kişiye ve topluma verdiği zarar ve kötülüklerden sakınabilmek için “günahların büyüklerinden sakınanların küçük günahlarını örteriz” ayeti hükmünü göz ardı edebiliyorsak Kur’an ayetlerini sanki hiç tilavet etmemiş oluyoruz.
Hz. Âdem’in(as) cennet bahçelerinde bile olsa ezeli düşman şeytana ve dünya hayatında ise insanların şeytanlaşmış insanlar tarafından kandırılabilme özelliğini anlatan ayetleri okuduktan sonra mümin olarak şeytandan, nefisten ve şeytanlaşmış insanlardan uzak durması gerektiğini hayatında tatbik etmiyorsa ayeti okumamış oluyoruz.
Hata ettiği her anda derhal Hz. Âdem(as) gibi hatada ısrar etmeden tövbe ederek o günaha bir daha yaklaşmaması gerektiğine dair tedbirleri almıyorsa okuduğu ayeti hiç anlamamış bir duruma düşüveriyoruz.
Cenabı Allah’a(cc) kulluk etmenin sonucunda elde edeceği cennet nimetlerini, isyan etmenin sonunda ise cehennem hayatında karşılaşacağı ateşi, acıyı ve ıstırabı daha ayeti okurken hissetmiyorsa ayeti kerimeyi gerçekten anlama problemimiz var demektir.
Hz. Nuh’un(as) ile Hz. Lut’un(as) ve Hz. Musa’nın (as) kavmini anlatan ayetleri okuduktan sonra kendisinin içerisinde yaşadığı toplum ile benzerlikleri görüp ürpermiyorsa, Kur’an ayetlerini oluşturan arap harflerini seslendirmiş olmaktan başka bir şey yapılmış olmuyor mu?
Hz. İbrahim’i(as) Hz. İsmail’in(as) birlikte yükselttikleri Kâbe’nin Müslümanların ilk ve son kıblesi olması ile ilgili ayetleri okuduktan sonra Peygamberimiz Hz. Muhammed’in(sav) kavmine yaptığı tebliğini ve müşriklerle yaptığı mücadelede karşılaştığı çile ve zorluklarını ve savaşlarını anlatan ayetlere sıra geldiğinde kılı bile kıpırdamıyorsa ayetleri hakkıyla anlamamış oluyoruz
FARKINDA MIYIZ?
Yüzde sekseni Müslüman olduğu söylenen bir ülkede "Kimse dini değerlerimize saldıramaz" dedikten sonra İslam ile savaşmak yasal olarak da muhafaza altına alınıyor ve bize sadece kırıp dökmeden sözde kalan bir kınama hakkı veriyorlarsa Kur’an hakkıyla okunmuyor ve hükümleri hakkıyla yaşanmıyor demektir.