Kümes damı…!

Kerem İşkan

Yetim ve öksüz büyümüş, alın terine bürünmüş mert bir dedem vardı…

***

Hayatta elde ettiği her şeyi, sırtında taşımış, abdestsiz ayağını yere basmamış, ezilmiş ama ezmemiş bir dedenin elinden tattık ilk helal lokmalarımızı

***

Onun için tüm hayat; HELAL LOKMA dairesinde başlamış ve bitmişti…

***

Üç erkek evlat ile üç kız çocuğunun kahramanıydı o…

***

En küçük amcam yirmili yaşlarda çok acı bir hadise neticesinde hayatını kaybetmişti… Koca çınarı evladının öldüğü o gün bahçedeki o devasa dut ağacının altında dolanırken görmüştüm…

***

Bir taraftan odun kırıyor, diğer taraftan da kazanlar kurarak evladını yıkamaya hazırlanıyordu… Belki de kimsesiz büyümenin verdiği o merhamet kokusu ile yanan odunun kokusu birbirine karışarak genizlerimizle birlikte yüreğimizi yakıyordu…

***

Yağmur gibi göz pınarlarından düşen yaşlara aldırmayan dili, ne zikri bırakıyor ne de; “Hiç haram lokma girmedi bu haneye?” diye şaşkınlığını gizleyemiyordu… Kendisini bir köşeye oturtmaya çalışanlara aldırmadan evladının cenazesini yıkamaya çalışıyordu…

***

Bir babanın çaresizliğine ilk kez orada tanık olmuştum…

***

At sırtında doğuya yaptığı seyahatleri anlattığı o neşeli, yürek ısıtan çehresi çoktan uçup gitmiş, sırtında taşıdığı onca yükün bükemediği beli, omzuna binen evlat acısıyla çatırdıyordu sanki…

***

Ümitsizlikle karışık, bir teslimiyet sürmesi çekilmiş gibiydi o dünyanın en güzel gülen gözlerine… Bir daha da güldüğünü görmedim… En zor işleri bile sanki diliyle yapıyormuş gibi dilini ısırarak yapan kanaat zengini dedem geldi dün en mahzun anımda…

***

Helal lokma ve bir hırka ile gönüllerimizi zenginliğe boğan o evvel zaman kahramanı kaşlarını çatıp oturdu karşıma…

***

Kahırlandığım şeylerin ne kadar basit ve çocukça olduğunu hiç konuşmadan merhamet çehresiyle anlatıverdi, sonra sessizce bahçeden çıkar gibi ardına dönmeden beyaz atıyla çekip gitti…

***

Bir lokma helal rızık için, elinde ipi ile hamallık yaparak ömrünü çocuklarına ve komşularına adayan bir dedenin torunu olarak, içinde bulunduğum nimetlerin zenginliğinden utanıp sustum…

***

Keşke bu süslü elbiseler içinde, onun sırtından hiç çıkartmadığı hırka kadar şerefli görünebilseydim… Adam olmayı öğretmek için ne kadar uğraştıysa da onun adamlığı yanında bizim yaşadığımız hayatların kötü bir kümes damı olduğunu yeniden anladım…

***

Hiç doymayan midelerimiz kadar adamlık içinde çalışmalıyız… Öbür tarafta besili vücutlarımıza değil, adamlıkla adanmış ruhlarımıza bakacaklar…