Kültür, toplumları ayakta tutan en önemli unsurların başında gelir. Topluklar bir tarafta maddi güçleri, diğer tarafta kültür değerleri ile muasır milletler arasında yerini alır. Aksi hâlde ayaklar altında ezilir giderler. Bunlara ne acıyan ne de ellerinden tutan olur.
Osmanlı’nın son elli yılından başlamak üzere, yakın bir zamana kadar Konya’da yapılan kültür ve tarihî doku tahribatı Türkiye’nin hiçbir vilayetinde olmadı. Önce dış ve iç surlar yok edildi. Yıkılan, yok edilen türbe, tekke, zaviye, mescit ve medrese sayısını bilemiyoruz. Henüz yok edilen bu eserlerin bir envanteri yapılmadı. Cumhuriyet Döneminde de Mevlâna Dergâhı gibi pek çok tarihî eser üzerindeki tuğralarla çeşmeler üzerindeki kitabeler kazınıp yok edildi. Şehirdeki tarihî dokudan da eser kalmadı.
Türkiye, çok partili döneme geçtikten sonra, bir kalkınma süreci içerisine girdi. Bu süreç günümüzde oldukça hızlandı. Dün hayal bile demeyeceğimiz pek çok şey gerçek oldu. 1950 yılından beri bütün iktidarlar maddi kalkınmaya ve memleket imarına önem verirken hep iki şeyi ihmal etti. Bunun birisi kültür, diğeri ise millî eğitimdi. Çok şey yapılması gereken son dönemlerde Ertuğrul Günay’lı yıllar kayıp yıllar oldu. İlk fırsatta da çekip gitti.
Bu konuda söyleyecek çok şey var. Meselâ dil, kültürün en önemli unsurlarından, eğitimin de asla ihmal edilmemesi gereken konularından birisidir. Komünist Rusya bir dönem Türk toplumlarını mazisinden, tarihinden ve birbirlerinden koparmak için akıl almaz oyunlara başvurdu. Sonra bu görevi bizde sol kesim üstlendi. Öz Türkçe adı altında yaptıkları çalışma ve dayatmalarla koskoca imparatorluk dilimizi kabile dili hâline getirdiler. Merkezden vilâyetlere bazı kelimelerin yazışmalarda kullanılmaması için tamimler gönderdiler. Dil bugün en kötü dönemini yaşıyor.
Günümüzde büyük devletler 40-50 bin kelimelik zengin bir dille yazdıkları kitaplarla eğitim verirken biz sadece 5-6 bin kelimelik kitaplarla eğitim veriyoruz. Yeni nesil bunların tamamını değil. 4-6 yüz kelimelik bir kısmı ile işi götürüyor. Bu yüzden de üniversite mezunlarımız bile, değil yüz yıl, 25-30 yıl önce yazılan kitapları okuyup anlamada zorlanıyorlar. Deneyin göreceksiniz.
İnsanlar kelimelerle düşünür. Bu sebeple fikir hayatları için de zengin bir dile ihtiyaçları vardır. Böyle fakir bir dille ne ilim yapılır ne ilim adamı yetişir ve ne de verimli bir fikir hayatları olur. Bu sebeple günümüzde Ahmet Mithat Efendiler, Muallim Naciler, Peyami Safalar, Necip Fazıllar, Ahmet Hamdi Tanpınarlar, Erol Güngörler ve daha niceleri gibi ülke ve dünya çapında ilim, fikir adamı, yazar ve eğitimci yetiştiremiyoruz. Bunlar bir tarafa doğru dürüst aydına bile sahip değiliz. Bu sebeple ülkemiz büyük bir fikrî perişanlık içerisinde. Herkesin inandığı bir doğrusu var. Birinin ak dediğine değer kara diyor. Günümüzde kavgaların en büyük sebebi budur. Dün her noktada anlaştığımız insanlarla bugün büyük bir ihtilaf içerisindeyiz.
Çocuklarda suç işleme yaşı 11’e düşmüş, uyuşturucu yaşı da öyle. Sigara yaşı daha aşağılarda… Günümüzde kadına uygulanan şiddet ise had safhada ve bunun bir türlü önüne geçilemiyor. Gençlerin cep telefonları evde, yolda, otobüste ve tramvayda ellerinden düşmüyor. Âdeta çevre ile ilgilerini kesmiş gibiler.
Toplumdaki bütün sosyal bozukluklar yılların ihmalinin sonucudur. Bunlar birdenbire meydana gelmediği gibi birden bire de düzeltilemezler. .
Zaman zaman temas ettiğimiz bu konulara tekrar neden girdik, onun da gelecek yazımızda üzerinde duralım.