Sayıları iki milyara yakın Müslüman’ın mukaddeslerinden birisi olan Kudüs’ün şimdiye kadar savunamaz hâle gelmesi içler acınası bir tablodur. ABD Başkanının Kudüs’ü alçak İsrâil’in başkenti ilan etmesi büyük bir hukuksuzluğun da ilânıdır aslında. Teröristlerle kol kola gezen, onları binlerce tır dolusu silâha boğan, dünyâyı karıştıran bir devletten başkası beklenemezdi zâten. Şunu da belirtelim ki teröristlerle iş tutan devletin kendisi de teröristtir. Dünyâda bilhassa İslam adına ortada dolaşan ne kadar gizli yapı terör oluşumları varsa inceleyin hepsinin arkasında ABD vardır. Dolayısıyla aslında ABD’nin kendisi de teröre destek veren bir terörist devlettir hatta uluslar arası mahkemelerde yargılanması gerekir. Bu ayrı bir konu! Biz Kudüs derken bunları da yazmadan geçemedik. Asıl konumuza gelecek olursak;
Eğer bugün biz Müslümanlar olarak Kudüs davâsına sâhip çıkmaz isek bunun arkası gelecektir. Kudüs ile oynayan bilinsin ki, yarın Mekke ve Medine ile oynayacaktır. Eskiden İslam düşmanları yapmak istediklerini bir oyun bir tezgah ile sahneye koyarken şimdi göstere göstere gözümüzün içine baka baka hâinliklerini yapıyorlar. Nasıl da böylesi tezgahlara düştük? Vah bize, yazık bize!
Şurası bilinmeli ki; Cenâbı Hakk’ın mübârek kıldığı bir şehri zâlimlerden korumak Müslümanların en baş görevidir. Ecdad bu hususta bize en kâmil misaldir. Kudsiyetine inandığımız bir şehir olan Kudüs’ün sinesine saplanan hançer bizim yüreğimize saplanmış demektir, canımız yanıyor, içimiz eziliyor, rûhumuz zedeleniyor. Ama şu gerçek ki; ne zâlimin zulmü yalan ne de Müslüman’ın şimdiye kadar ki gafleti… Belki de bu musibet gibi görünen şerden hayır çıkacak. Nitekim çıktı da. Şimdiye kadar bir karar almak amacıyla İslam İşbirliği Teşkilâtı ne zaman toplansa son derece birlikten uzak, en önemli meselelerde dahi duyarsız cılız sesler çıkardı hatta ses çıkmazdı desek daha doğru olacak. Ama bu sefer güçlü bir birlik ve kararlılık sonuç bildirgesi çıktı. Bu çok sevindirici! Tabi gerisi gelmeli, sâdece ses çıkarmak yetmez. Bu güçlü seste cumhurumuzun çok büyük etkisi var. Rabb’im râzı olsun.
Kudüs meselesine bundan böyle daha duyarlı yaklaşımlar sergilememiz lâzım. Zira orada amaca ulaşılırsa sırada bizim için en önemli kutsallarımız Mekke ve Medine var. Adamlar boş mu duruyorlar. Ne acı ki, Suudi Arabistan temelli İslam dünyâsı içerisinde bir şer ekseni oluşturmaya çalışıyorlar. Eğer Suudîler yeni yetme bir prensin yaptığı boyunu aşkın yanlışın peşinden gideceklerse hem kendilerine hem de tüm Müslümanların başına büyük problemler çıkaracaklardır. Çünkü Mekke ve Medine gibi iki kutsalımızın sorumlulukları onların omuzlarında! Suudi prensi ile Birleşik Arap Emirliği prensinin berâber aldıkları her yanlış karar, atacakları her hatâlı adım biz Müslümanları kahredecek durumlara sebep olabilir. Bu yanlış gidişe bir şekilde mutlaka dur denmeli. Bu prensler ateşle oynadıklarının farkına varmalı, ABD’nin kuklası olmaktan derhal vaz geçmelidir. Açık söyleyelim aksinin faturası bütün Müslümanlara çıkacaktır.
Bugün Kudüs’ü savunamıyor durumda bulunmamız Rabb katında hesâbı verilebilir bir hal değildir. Bunun sebebi bugün ümmet olarak ‘Tevhid Şuuru’ndan uzaklaşmamızdır. Hayatlarımıza keyfîlik ve nefsîliğin hâkim olmasındandır. Atalarımız hayatlarını cihad meydanlarında, at sırtında geçirmişlerdir. Bizlerin hâli ve ahvâli mâlum. Ancak mâlumun ilâni neye yarar derseniz? Hâlimizi tespit etmeden doğru kararlar alamaz müspet neticeye ulaşamayız. İslâm’ın bölük pörçük hâli İslam düşmanlarının işini kolaylaştırıyor. Hatta onlar İslam coğrafyasının bu yapısını daha da bölmeye ve bizi uzun süre ayağa kalkamaz ve toparlanamaz hâle getirmeye çalışıyorlar. Onlar yıllarca bıkmadan, usanmadan hem kabukla hem özle uğraştılar. Biz de, bizim için akıtılan akarsuya kaptırdık İslâmî kimliğimizi, varlarımızı yok ettik zamanla içimizdeki güzellikleri kendi ellerimizle yitirdik. Durum bu maalesef!
Tamam, mesele anlaşıldı. Öyleyse artık uyanalım arkadaş. Haydi, kalk ayağa. Ama elbette bilerek, inanarak, şuurla, planlı-programlı bir şekilde olmalı bu kalkış, öylesine haydi kalk gidelim olarak kuru kuruya değil. Dolu dolu, inanarak, tüm samimiyetimizle…
Düzgün inanış, düzgün tavırlar neticesinde başarı ve zafer çıkar. Biz Kudüs’ü ivazsız-garazsız, çıkarsız Hak için sevdik, çırpınışlarımız, ülke olarak kararla bu dâvâya sâhip çıkışımız ondandır. Bizde Kudüs, her vatan sevdâlısının yüreğinde yanan bir kandildir. Ancak bugün Kudüs üzerinde oynanan oyunun tezgahı da önceden planlanmıştır. Bu sıkıntılı girişimin, Ortadoğu coğrafyasında yeniden çatışmalara, çarpışmalara ve istikrarsızlık gibi pek çok probleme sebep olacağı âşikardır. Dolayısıyla Müslümanlar olarak atılan adımların hesapları yapılmalı, haklıyken haksız konuma düşmeden karşı tavır ve icraatlar geliştirmeliyiz. Bilhassa sivil toplum kuruluşları ve akademi câmiasının bu konuda üzerine düşeni en güçlü bir şekilde yerine getirmesi elzemdir.
Kudüs’ü öyle kolayca zâlimlere teslim edemeyiz. Bu Müslümanların bekâ sorunudur. Bunu kabul etmek yenilgiyi kabul etmek demektir. Kudüs bizim kutsalımızdır ondan vaz geçemeyiz. Güçlü ve gür bir sesle diyoruz ki; ‘Daha son sözümüz söylemedik.’ Bu şarkı burada bitmez. Bir Selahaddin giderse bin Selahaddinler gelecektir inşaALLAH. Hele bekleyelim görelim. Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.