Kendilerine ekonomist denilenlere göre, 2008 yılından bu güne kadar Türkiye ekonomisi ile ilgili farklı felaket senaryoları çizildi, hala da çiziliyor.
Ekonomistlerin kimileri 2007’in son çeyreğinden itibaren ısrarla küresel krizin geldiğini ve Türkiye’nin bundan etkileneceğini, tedbirler alınması gerektiğini söylerken, kimileri tüm bu iddiaları çürüten açıklamalar yapıyor, kimileri de hükümetin her yaptığını savunma telaşına düşerek hükümet kanadı ile birlikte “kriz yok, teğet geçecek” açıklamalarını söylüyordu.
Yeni kriz ile farklı ilgili açıklamalar aynen geçen dönemdeki açıklamalara paralel olarak bu defa da sadece ekonomistlerden gelmedi.
Ekonomistlerin farklı açıklamalarına nispet bu defa ki açıklamalarda asıl kafaları karıştıran olay, ekonomi kabinesinin krizin gelip gelmediğine karar verememesi ve hükümet cephesinden çok farklı açıklamaların gelmiş olmasıydı.
Son 2 aylık olayları isterseniz kısaca bir hatırlayalım.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın “Avrupa’daki soruna çözüm bulunmalı, aksi halde dünya 2008 benzeri tabloyla karşılaşabilir ve bu bizi etkiler” diyerek başladığı açıklamada, ihracatımızda en büyük pazarımızın Avrupa olmasına dikkat çekiliyor ve krize karşı hazırlıklı ve temkinli olmamız gerektiğinin üstünü çiziliyordu.
Bu açıklamadan tam 5 gün sonra ihracat beklenti anketi düşük çıkınca Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Avrupa ülkeleri nedeniyle ihracat beklentisinin düştüğünü açıklıyordu.
Bütün bunların üstüne Bülent Gedikli “Aman tasarruf edin, aman temkinli olun” derken açıklamasına neden olarak Avrupa’dan gelen kara bulutları gösteriyor ve Gedikli’nin açıklamasından bir gün sonra Babacan’a Gedikli’nin açıklaması sorulunca bir hafta önceki cevabını yineliyor, küresel risklerin artışına dikkat çekiyordu.
Ekonomi Bakanı bütün bu açıklamalardan sonra çıkıyor ve 2008 yılında en popüler Bakan olma gayesiyle ne idüğü belirsiz uluorta açıklamalarıyla anılan Unakıtan’ın açıklamalarına benzer bir tavırla krizin olmadığını ve kriz söylemlerini çöpe attıklarını söyleyerek dünyada var olan kriz gerçeğinin üzerini örtmeye çalışıyordu.
Üç gün önce söylediği gerçeği ters yüz ederek Ali Babacan’ı, Bülent Gedikli’yi ve Merkez Bankası başkanını yalanlayan Ekonomi Bakanına artık kim güvenebilir?
Döviz ve altın fiyatlarındaki yükselmelerden dolayı sıkıntıda olan esnaf ve vatandaşın kafası bu açıklamalardan sonra doğal olarak daha fazla karışmıştır.
Başarılı olduğu söylenen hükümet kanadından öyle bir açıklama yapmalı ki vatandaş da sakin kafayla bir karar verebilsin.
Yoksa Avrupa ve Dünya’da ne olup bittiği noktasında kendi arasında anlaşamayan ekonomi kabinesinin bizi bu çalkantılı dönemden kurtarması beklenemez.
Merkezi hükümette bütün bunlar olup biterken yerelde Konya’da ne olup bittiğine bakacak olursak, maalesef yerel yönetimlerde de durum genelden farklı değil.
Bu güne kadar ki yaptıkları açıklamalarla imar, yol, asfalt kaplama ve parke döşeme konularında birbirlerini rakip görmekten mütevellit, özellikle de geleceğe dönük rekabet şartları içinde oldukları için reklâma dönük uçuk-kaçık rakamlar açıklamakta beis görmeyen belediyeler özellikle kentsel dönüşüm konusunda tam anlamı ile bir anlaşmazlık içine düşmüşlerdi.
Kentsel dönüşümün ne olduğu ve hangi bölgelerde hangi ölçeklerde uygulanacağı konusunda bir türlü birbirleri ile anlaşamayan belediyelerin aralarındaki rekabet, sonuna eriştiğimiz mübarek sayılı günler vesilesi ile bu defa farklı bir alana döndürülmüş durumdadır.
Türkiye’de, özellikle de Konya’mız da “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” hadisi şerifinin öğrettiği İslami düşünceyi kendisine ölçü alan hemşerilerine inat, Ramazan programlarında bile şarkılı, türkülü, müzikli eğlence programları yapmaktan geri durmayan belediyeler kendilerine böylelikle yeni bir rekabet alanı daha açmış duruma gelmişlerdir.
Bir üniversite hocasının tabiriyle zaten “Belediyelerin işi, rant bölgelerini belirlemektir”.
Bu açıdan bakılınca düşünülenin aksine şehirlerde rant bölgelerinin sadece imar açısından belirlenmediği ve elde edilen rantın sadece nakit para olmadığı, asıl önemli olanın ise gelecek seçimlerde boşalması muhtemel koltuk için yatırım yapmak olduğu ortaya çıkıyor.
Ve ne yazık ki Türkiye genelinde olduğu gibi yerel yönetimlerde de yeni rant bölgelerinin belirlenmesinde siyasetçi, bürokrat ve işadamı ile sanatçı ortaklığı baş rol oynuyor.
Türkiye’deki tüm belediyelerin sosyal faaliyet adı altında yaptıkları ramazan programları ve Müzikli eğlence programlarında harcanan paraların, o belediyelerin bölgelerindeki fakir ve muhtaç hemşerilerine yıl boyu yaptıkları yardım miktarı ile kıyaslaması yapılmadıkça ve bu harcanan miktarların hesabı gerektiği gibi sorulmadıkça bu rant daha da devam edecek gibi gözüküyor.
Bu arada elde ettikleri rantlarla 365 gün bayram yapanlara rağmen, Milletimizin Mübarek Ramazan Bayramını tebrik ederiz.
Ekonomistlerin kimileri 2007’in son çeyreğinden itibaren ısrarla küresel krizin geldiğini ve Türkiye’nin bundan etkileneceğini, tedbirler alınması gerektiğini söylerken, kimileri tüm bu iddiaları çürüten açıklamalar yapıyor, kimileri de hükümetin her yaptığını savunma telaşına düşerek hükümet kanadı ile birlikte “kriz yok, teğet geçecek” açıklamalarını söylüyordu.
Yeni kriz ile farklı ilgili açıklamalar aynen geçen dönemdeki açıklamalara paralel olarak bu defa da sadece ekonomistlerden gelmedi.
Ekonomistlerin farklı açıklamalarına nispet bu defa ki açıklamalarda asıl kafaları karıştıran olay, ekonomi kabinesinin krizin gelip gelmediğine karar verememesi ve hükümet cephesinden çok farklı açıklamaların gelmiş olmasıydı.
Son 2 aylık olayları isterseniz kısaca bir hatırlayalım.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın “Avrupa’daki soruna çözüm bulunmalı, aksi halde dünya 2008 benzeri tabloyla karşılaşabilir ve bu bizi etkiler” diyerek başladığı açıklamada, ihracatımızda en büyük pazarımızın Avrupa olmasına dikkat çekiliyor ve krize karşı hazırlıklı ve temkinli olmamız gerektiğinin üstünü çiziliyordu.
Bu açıklamadan tam 5 gün sonra ihracat beklenti anketi düşük çıkınca Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Avrupa ülkeleri nedeniyle ihracat beklentisinin düştüğünü açıklıyordu.
Bütün bunların üstüne Bülent Gedikli “Aman tasarruf edin, aman temkinli olun” derken açıklamasına neden olarak Avrupa’dan gelen kara bulutları gösteriyor ve Gedikli’nin açıklamasından bir gün sonra Babacan’a Gedikli’nin açıklaması sorulunca bir hafta önceki cevabını yineliyor, küresel risklerin artışına dikkat çekiyordu.
Ekonomi Bakanı bütün bu açıklamalardan sonra çıkıyor ve 2008 yılında en popüler Bakan olma gayesiyle ne idüğü belirsiz uluorta açıklamalarıyla anılan Unakıtan’ın açıklamalarına benzer bir tavırla krizin olmadığını ve kriz söylemlerini çöpe attıklarını söyleyerek dünyada var olan kriz gerçeğinin üzerini örtmeye çalışıyordu.
Üç gün önce söylediği gerçeği ters yüz ederek Ali Babacan’ı, Bülent Gedikli’yi ve Merkez Bankası başkanını yalanlayan Ekonomi Bakanına artık kim güvenebilir?
Döviz ve altın fiyatlarındaki yükselmelerden dolayı sıkıntıda olan esnaf ve vatandaşın kafası bu açıklamalardan sonra doğal olarak daha fazla karışmıştır.
Başarılı olduğu söylenen hükümet kanadından öyle bir açıklama yapmalı ki vatandaş da sakin kafayla bir karar verebilsin.
Yoksa Avrupa ve Dünya’da ne olup bittiği noktasında kendi arasında anlaşamayan ekonomi kabinesinin bizi bu çalkantılı dönemden kurtarması beklenemez.
Merkezi hükümette bütün bunlar olup biterken yerelde Konya’da ne olup bittiğine bakacak olursak, maalesef yerel yönetimlerde de durum genelden farklı değil.
Bu güne kadar ki yaptıkları açıklamalarla imar, yol, asfalt kaplama ve parke döşeme konularında birbirlerini rakip görmekten mütevellit, özellikle de geleceğe dönük rekabet şartları içinde oldukları için reklâma dönük uçuk-kaçık rakamlar açıklamakta beis görmeyen belediyeler özellikle kentsel dönüşüm konusunda tam anlamı ile bir anlaşmazlık içine düşmüşlerdi.
Kentsel dönüşümün ne olduğu ve hangi bölgelerde hangi ölçeklerde uygulanacağı konusunda bir türlü birbirleri ile anlaşamayan belediyelerin aralarındaki rekabet, sonuna eriştiğimiz mübarek sayılı günler vesilesi ile bu defa farklı bir alana döndürülmüş durumdadır.
Türkiye’de, özellikle de Konya’mız da “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” hadisi şerifinin öğrettiği İslami düşünceyi kendisine ölçü alan hemşerilerine inat, Ramazan programlarında bile şarkılı, türkülü, müzikli eğlence programları yapmaktan geri durmayan belediyeler kendilerine böylelikle yeni bir rekabet alanı daha açmış duruma gelmişlerdir.
Bir üniversite hocasının tabiriyle zaten “Belediyelerin işi, rant bölgelerini belirlemektir”.
Bu açıdan bakılınca düşünülenin aksine şehirlerde rant bölgelerinin sadece imar açısından belirlenmediği ve elde edilen rantın sadece nakit para olmadığı, asıl önemli olanın ise gelecek seçimlerde boşalması muhtemel koltuk için yatırım yapmak olduğu ortaya çıkıyor.
Ve ne yazık ki Türkiye genelinde olduğu gibi yerel yönetimlerde de yeni rant bölgelerinin belirlenmesinde siyasetçi, bürokrat ve işadamı ile sanatçı ortaklığı baş rol oynuyor.
Türkiye’deki tüm belediyelerin sosyal faaliyet adı altında yaptıkları ramazan programları ve Müzikli eğlence programlarında harcanan paraların, o belediyelerin bölgelerindeki fakir ve muhtaç hemşerilerine yıl boyu yaptıkları yardım miktarı ile kıyaslaması yapılmadıkça ve bu harcanan miktarların hesabı gerektiği gibi sorulmadıkça bu rant daha da devam edecek gibi gözüküyor.
Bu arada elde ettikleri rantlarla 365 gün bayram yapanlara rağmen, Milletimizin Mübarek Ramazan Bayramını tebrik ederiz.