Çocuklarla birlikte yazı serisi
Büyükler, küçüklere her zaman nasihat ederler, öğüt verirler (yanlış hareketlerimizi düzeltecek sözler söylerler)
Çocuklar, bu öğütleri dinlerse her zaman doğru işler yaparlar. Eğer bunları dinlemezlerse yaptıkları yanlış işler hem kendilerine hem ailelerine ve hem de çevresindeki insanlara zarar vermiş olurlar.
Çünkü büyüklerin tecrübeleri (olay karşısında nasıl davranılacağı bilgisi) çok fazladır.
Onun için denmiştir ki;
“Büyük sözü dinleyen yüce dağlar aşmış, dinlemeyen ise düz yolda şaşmış”
Sevgili çocuklar,
Bu yazımda sizlere büyük sözü dinlemeyen bir yaramaz çocuğun (bir adamın) nasıl terbiye edildiğini anlatacağım.
Ve anlatacağım hikâye hayali (sanal) bir olay olmayıp yaşanmış bir hikâye olacak.
TARİHE YOLCULUK
Tarih okuyan ağabeyleriniz veya ablalarınız bilirler, tarihte yaşamış ABBASİLER adında bir İslam devletini bilirler.
Bu devletin Başında da (Halife) Harun Reşit adındaki adaletli bir hükümdar vardır.
Ülkesinde her kese adaletle hükmeder, ilme ve ilim adamlarına değer verir, bu haliyle de her kes tarafından sevilir, sayılırdı. Bu hükümdarın bir de erkek kardeşi vardı.
Görenler onu meczup (deli) sanırlardı. Hâlbuki o çok akıllı ve velî bir kimseydi. Yaptığı işler ve söylediği sözler, büyük manalar taşırdı.
Bu kişinin adı ise “Behlül dânâ” idi. Hani bizim Nasreddin Hocamız var ya işte onun gibi bir insan.
Sevgili çocuklar,
ANLAMAYANA NASIL ANLATILMIŞ
Adamın biri bir gün Behlül ü Dânâ hazretlerini halife Harun Reşit'e şikâyet etmiş.
Demiş ki; “Değerli Sultanım,
Kardeşiniz Behlül ü Dânâ benim her işime karışıyor. Yaptığım işlerin iyi olmadığını söylüyor ve beni tenkit ediyor.
Ben de kendisine; Sana ne oluyor? Yaptığım iş kötüyse cezasını ben çekeceğim.
Hem bilmiyor musun ki “Her koyun kendi bacağından asılır” Sen kendi işine git, diyorum.
Fakat bu sözlerimden anlamıyor, beni tenkit etmeye devam ediyor.
Sultanım, kendisini ikaz etseniz de beni rahatsız etmese” diyor.
Halife Harun Reşit, kardeşi Behlül Dânâ’yı çağırtarak kendisine, böyle davranmamasını, yoksa bu şikâyet sebebiyle kendisine ceza verebileceğini, söylüyor.
Behlül Dânâ, o anda halife ağabeyine hiçbir cevap vermiyor.
KÖTÜLÜK SADECE YAPANA ZARAR VERMEZ…
Aradan birkaç gün geçiyor.
Şikâyetçi adam “pür hiddet (öfkeli)” olarak Sultanın huzuruna tekrar çıkarak;
“Aman efendim. Ölüyoruz pis kokudan” diye şikâyet ediyor bu sefer de...
Yine ne oldu? Niçin Behlül’den şikâyetçisin diye sormuşlar.
“Bu sefer de Behlül Dânâ evimin karşısındaki ağaca bir koyunu keserek asmış. Bu koyun birkaç gündür bu ağaçta asılı duruyor. Hayvanın gövdesi güneş vurdukça kokmaya ve evimi rahatsız etmeye başladı. Artık kötü kokudan duramaz olduk.”
Halife Harun Reşit emir veriyor. “Bana Behlül’ü çağırın”
Behlül gelince de;
“Bu sefer de ağaca astığın koyun ile bu adamı rahatsız ediyor musun, doğru mu?”
“Evet, Sultanım, doğrudur. Ama…” diyor ve ilave ediyor;
“Her koyun kendi bacağından asılır, o adama ne oluyor?” diyor.
Sultan koyun gövdesinin ağaçtan indirilmesini emrederek bunları huzurundan çıkartıyor.
Behlül Dânâ, bu şikâyetçi adama;
“Görüyor musun” diyor.
“Her koyun kendi bacağından asılırmış ama kokusu da yedi mahalleyi rahatsız edermiş” diyerek bu adama iyi bir ders veriyor.