Şimdi aldığımız mesafe ortada ve 2023 için dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden biri olma hedefimizi gerçekleştirebilecek bir potansiyele sahibiz.
Mesela Cumhuriyet Kurulduğunda devraldığımız Yüksek Öğretim Kurumu Sayısı bir elin parmakları kadardı. Bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız ve Marmara Üniversitelerinin nüvesini oluşturan bu eğitim kurumlarının tamamı İstanbul’da idi.
Bugün 81 ilimize yayılmış bir yükseköğretim sistemine sahibiz. Toplamda 139 devlet ve vakıf üniversitemiz var. Yaşı 40 ve üzeri olanlar bilir 1980’li yılların sonunda dahi asker ocağında Ali Okullarından evlatlarını okuryazar olarak terhis etmeye çalışan bir ülke olan Türkiye bugün yaklaşık 1.400.000 evladına üniversite eğitimi veriyor.
Cumhuriyetimizin kuruluşundaki nüfusumuzdan 1 milyon fazla evladına yani 13,5 milyon evladına ilk ve orta öğretimde eğitim imkânı sağlıyor.
Müthiş bir bilim yurdu olma yolunda önemli mesafeler kat ettik. 12.551 profesörümüz çocuklarımızın eğitimi için çaba sarf ediyor, 5.912 Doçent, 15.377 Yardımcı Doçent Akademik gücümüzü perçinliyor. Araştırma görevlileri ve okutmanları da dahil ettiğimizde sadece yükseköğretimdeki 85.841 kişi ilim ve irfan yolculuğumuzda gençlerimize rehberlik ediyor.
1923’ün Türkiye’sinin ender iktisatçılarından biriydi rahmetli Celal Bayar. 1919’da Ege’de istiklal harbi için Galip Hoca kimliğiyle yerel çeteleri organize etmeye çıktığında bir Alman Bankasında stajyer memurluktan ibaretti tecrübesi. O Bayar, 1923 İzmir İktisat kongresini organize etti. O Bayar Atatürk’ten aldığı talimatla ve kıt sermaye ile İş Bankasını Kurdu. Genel Müdürlüğünü yaptı, dev sanayi tesislerinin kurulmasına ön ayak oldu. O Bayar, İktisat Vekilliği, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptı. Şimdi dünyanın dev şirketlerine yönetici yetiştiriyoruz.
1923 İzmir İktisat Kongresinde alınan Şeker fabrikası kurulması kararını hayata Rahmetli Nuri Şeker Abimiz geçirdi. Yurt dışına çıktığına dair, yurt dışında şeker sanayini incelediğine dair hiçbir bilgimizin olmadığı Nuri Şeker, Uşak’ta bir şeker fabrikası kurmak üzere köylerden yumurta toplayarak sermaye biriktirmek üzere yollara düştüğünde 70’li yaşlarındaydı.
Ve o yıllarda ülkemizin tek üretim kaynağı tarımsal üretimdi, sanayimiz birkaç kayıkhane ve iptidai dokuma tezgâhından ibaretti. Bu alınan mesafe bizim daha iyi bir gelecek kurabileceğimizin ispatı ve müthiş bir tecrübe sürecidir.
Nuri Şeker’in ve onun gibi nicelerinin insanı özne olarak kabul eden yaklaşımı bizim ilham kaynağımızdır.
İhtiyacımız olan ise akıl ve duygudur. İkisinin bir arada olduğu iktisadi yaklaşımdır.
Konya Şeker’i ve Konya Şekerde yapılanları diğerlerinden veya batıdaki örneklerinden farklılaştıran da budur.
Tarım sektörünün de ülkemizin de bu farklığın getireceği dinamizmle yeni bir atılıma ihtiyacı var.
Mesela batı akılcıdır, rasyonalisttir, pragmatiktir batının değer yargıları ve iktisadi sistemi bunun üzerine inşa olmuştur. Bizim iktisadi sistemimiz bunu doğuya, doğu toplumlarına has duygu ile gönül ile vicdani değerlerle zenginleştirebilirse kalkınma yolunda adımlarını hızlandırabilir.
Konya Şeker’den yola çıkarak örneklemek istiyorum. Mesela normal bir şirket literatüründe patates hammaddedir, onu üreten ise tedarikçi, bizim şirketimizin terminolojisinde ise biz pancara hammadde demeyiz, o bizim için üründür. Bunun neticesinde de mesela köylü tedarikçi olarak görülmez, onlar bizim için üretici ortaktır.
“Doğu Duygudur, Batı Akıldır” denir. Akılcı ya da rasyonalist, içinde vicdanı değerleri olmayan bir yaklaşımda patatesi de, buğdayı da, pancarı da hammadde, emtia olarak görürsünüz, buna gönlü, vicdanı kattığınızda bu ürün olur. Üretim sürecindeki her zorluğu, her umudu üründe görürsünüz. Üretici özne olur, sanayici de olsanız onun duygularıyla, hayalleriyle, umutlarıyla empati kurarsınız.
Dolayısıyla bizim öznemiz kar, karlılık, mal değil insandır. Bizim insanımızdır. Bizim için sanayi tesisi üretici ortakların refahını arttıracaksa, onların üretimleri için araç olacaksa inşa edilir.
Bizim sistemimizin başarısının temeli buradadır. Sistemin akıl yanında gönül birlikteliği ve vicdani sorumluluk ile bezenmiş olmasındadır. Biz tarladaki üretici ortakla aynı duyguları, hissedebilen bir şirketiz.
Başarı bizde sadece akılla tarif edilmez, erdemle de tarif edilir. Bu törenin düzenlenmesine vesile olan Konya Şeker ile ilgili başarı algısının temelinde de bu vardır.
Biz Konya Şeker’de akılcılığın yanına geniş bir kitle ile gönül birlikteliğini, onlara karşı vicdani sorumluluklarımızı ve erdemi ilave ettik, öznemize insanımızı yerleştirerek. Milyonlarca çiftçinin bir holdingden daha fazla üretmesini sağlayabilmek için. Bu sıralarda oturan siz gençlerin mezun olduğunuz da işinizin hazır olması için. Koskoca bir ülkenin, ülkemizin marketler zincirinden kat kat fazlasını üretmesi için. Var olan potansiyellerimizin bizim insanlarımızın refahını arttırması için.
Ben Recep Konuk olarak, Konya Şeker’de insanı özne kabul eden, iktisadın, sanayinin, ticaretin, kooperatifçiliğin içine bize has vicdani değerleri de katabilmişsem bunun verdiği haz her türlü dünyevi makam, itibar ve zenginlikten kıymetlidir.
Klasik liberal iktisadın temel felsefesi olan bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler yerine ben, Selçuklu’nun kuruluş felsefesini anlatan Vezir-i Azam Nizamülmülk’ün “Allah Boynuzlu Koyunun Boynuzsuz Koyuna Vurmasından Hesap Sorar, Cevabını İster” yaklaşımını tercih ederim.
Benim tercihim;
Makyavelli’nin “Başarıya giden her yol mubahtır” öğüdü yerine,
Şeyh Edebali’nin Damadı Osman Gaziye vasiyetidir;
“İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın.”
Yüksek huzurlarınızda olmanın verdiği heyecanı ifade ederek, Türk tarımı ve Türk çiftçisi adına şükranlarımı sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…
Mesela Cumhuriyet Kurulduğunda devraldığımız Yüksek Öğretim Kurumu Sayısı bir elin parmakları kadardı. Bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız ve Marmara Üniversitelerinin nüvesini oluşturan bu eğitim kurumlarının tamamı İstanbul’da idi.
Bugün 81 ilimize yayılmış bir yükseköğretim sistemine sahibiz. Toplamda 139 devlet ve vakıf üniversitemiz var. Yaşı 40 ve üzeri olanlar bilir 1980’li yılların sonunda dahi asker ocağında Ali Okullarından evlatlarını okuryazar olarak terhis etmeye çalışan bir ülke olan Türkiye bugün yaklaşık 1.400.000 evladına üniversite eğitimi veriyor.
Cumhuriyetimizin kuruluşundaki nüfusumuzdan 1 milyon fazla evladına yani 13,5 milyon evladına ilk ve orta öğretimde eğitim imkânı sağlıyor.
Müthiş bir bilim yurdu olma yolunda önemli mesafeler kat ettik. 12.551 profesörümüz çocuklarımızın eğitimi için çaba sarf ediyor, 5.912 Doçent, 15.377 Yardımcı Doçent Akademik gücümüzü perçinliyor. Araştırma görevlileri ve okutmanları da dahil ettiğimizde sadece yükseköğretimdeki 85.841 kişi ilim ve irfan yolculuğumuzda gençlerimize rehberlik ediyor.
1923’ün Türkiye’sinin ender iktisatçılarından biriydi rahmetli Celal Bayar. 1919’da Ege’de istiklal harbi için Galip Hoca kimliğiyle yerel çeteleri organize etmeye çıktığında bir Alman Bankasında stajyer memurluktan ibaretti tecrübesi. O Bayar, 1923 İzmir İktisat kongresini organize etti. O Bayar Atatürk’ten aldığı talimatla ve kıt sermaye ile İş Bankasını Kurdu. Genel Müdürlüğünü yaptı, dev sanayi tesislerinin kurulmasına ön ayak oldu. O Bayar, İktisat Vekilliği, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptı. Şimdi dünyanın dev şirketlerine yönetici yetiştiriyoruz.
1923 İzmir İktisat Kongresinde alınan Şeker fabrikası kurulması kararını hayata Rahmetli Nuri Şeker Abimiz geçirdi. Yurt dışına çıktığına dair, yurt dışında şeker sanayini incelediğine dair hiçbir bilgimizin olmadığı Nuri Şeker, Uşak’ta bir şeker fabrikası kurmak üzere köylerden yumurta toplayarak sermaye biriktirmek üzere yollara düştüğünde 70’li yaşlarındaydı.
Ve o yıllarda ülkemizin tek üretim kaynağı tarımsal üretimdi, sanayimiz birkaç kayıkhane ve iptidai dokuma tezgâhından ibaretti. Bu alınan mesafe bizim daha iyi bir gelecek kurabileceğimizin ispatı ve müthiş bir tecrübe sürecidir.
Nuri Şeker’in ve onun gibi nicelerinin insanı özne olarak kabul eden yaklaşımı bizim ilham kaynağımızdır.
İhtiyacımız olan ise akıl ve duygudur. İkisinin bir arada olduğu iktisadi yaklaşımdır.
Konya Şeker’i ve Konya Şekerde yapılanları diğerlerinden veya batıdaki örneklerinden farklılaştıran da budur.
Tarım sektörünün de ülkemizin de bu farklığın getireceği dinamizmle yeni bir atılıma ihtiyacı var.
Mesela batı akılcıdır, rasyonalisttir, pragmatiktir batının değer yargıları ve iktisadi sistemi bunun üzerine inşa olmuştur. Bizim iktisadi sistemimiz bunu doğuya, doğu toplumlarına has duygu ile gönül ile vicdani değerlerle zenginleştirebilirse kalkınma yolunda adımlarını hızlandırabilir.
Konya Şeker’den yola çıkarak örneklemek istiyorum. Mesela normal bir şirket literatüründe patates hammaddedir, onu üreten ise tedarikçi, bizim şirketimizin terminolojisinde ise biz pancara hammadde demeyiz, o bizim için üründür. Bunun neticesinde de mesela köylü tedarikçi olarak görülmez, onlar bizim için üretici ortaktır.
“Doğu Duygudur, Batı Akıldır” denir. Akılcı ya da rasyonalist, içinde vicdanı değerleri olmayan bir yaklaşımda patatesi de, buğdayı da, pancarı da hammadde, emtia olarak görürsünüz, buna gönlü, vicdanı kattığınızda bu ürün olur. Üretim sürecindeki her zorluğu, her umudu üründe görürsünüz. Üretici özne olur, sanayici de olsanız onun duygularıyla, hayalleriyle, umutlarıyla empati kurarsınız.
Dolayısıyla bizim öznemiz kar, karlılık, mal değil insandır. Bizim insanımızdır. Bizim için sanayi tesisi üretici ortakların refahını arttıracaksa, onların üretimleri için araç olacaksa inşa edilir.
Bizim sistemimizin başarısının temeli buradadır. Sistemin akıl yanında gönül birlikteliği ve vicdani sorumluluk ile bezenmiş olmasındadır. Biz tarladaki üretici ortakla aynı duyguları, hissedebilen bir şirketiz.
Başarı bizde sadece akılla tarif edilmez, erdemle de tarif edilir. Bu törenin düzenlenmesine vesile olan Konya Şeker ile ilgili başarı algısının temelinde de bu vardır.
Biz Konya Şeker’de akılcılığın yanına geniş bir kitle ile gönül birlikteliğini, onlara karşı vicdani sorumluluklarımızı ve erdemi ilave ettik, öznemize insanımızı yerleştirerek. Milyonlarca çiftçinin bir holdingden daha fazla üretmesini sağlayabilmek için. Bu sıralarda oturan siz gençlerin mezun olduğunuz da işinizin hazır olması için. Koskoca bir ülkenin, ülkemizin marketler zincirinden kat kat fazlasını üretmesi için. Var olan potansiyellerimizin bizim insanlarımızın refahını arttırması için.
Ben Recep Konuk olarak, Konya Şeker’de insanı özne kabul eden, iktisadın, sanayinin, ticaretin, kooperatifçiliğin içine bize has vicdani değerleri de katabilmişsem bunun verdiği haz her türlü dünyevi makam, itibar ve zenginlikten kıymetlidir.
Klasik liberal iktisadın temel felsefesi olan bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler yerine ben, Selçuklu’nun kuruluş felsefesini anlatan Vezir-i Azam Nizamülmülk’ün “Allah Boynuzlu Koyunun Boynuzsuz Koyuna Vurmasından Hesap Sorar, Cevabını İster” yaklaşımını tercih ederim.
Benim tercihim;
Makyavelli’nin “Başarıya giden her yol mubahtır” öğüdü yerine,
Şeyh Edebali’nin Damadı Osman Gaziye vasiyetidir;
“İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın.”
Yüksek huzurlarınızda olmanın verdiği heyecanı ifade ederek, Türk tarımı ve Türk çiftçisi adına şükranlarımı sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…