Ticari ve sınai faaliyetlerin hammaddeden başlayarak nihai tüketiciye ürün olarak ulaşıncaya kadar yapılan tüm hammadde ve ara ürünler de dâhil olmak üzere malzemelerin üretilmesi ve işlenmesi ile sonuçlanan kaynaklar ve insan gücünün de dâhil edildiği sürecin tamamına endüstri denilmektedir.
Sanayi devriminden bu yana inşaat malzemelerinden otomobile, gıda sektöründen moda ve müzik sektörüne kadar hemen her şey artık bir endüstriyel sektör olarak planlanmakta ve üretilmektedir.
Dünyamız insanların hayatlarını daha iyileştirme, güzelleştirme ve kolaylaştırma adına hayata geçirildiği iddia edilen teknolojik yeniliklerin bile birer endüstriye dönüştüğü ve bu endüstriden kaçışın olmadığı gibi bir düşünceye evirildiği global bir köy haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Aslında bu durumu açıklayabilecek en güzel mefhum saldırgan vahşi kapitalizm ifadesidir.
Saldırgandır çünkü endüstri haline dönüştürdüğü sektörlerdeki fabrikalarında kullanacakları hammaddelerin çok büyük bir kesimi kendi ülkelerinde olmadığı için fakir az gelişmiş ülkelerin doğal kaynaklarını sömürmektedirler.
Doğal kaynakların var olduğu ülkelerde ise işçilik ücretlerinin yüksek olması nedeniyle yine az gelişmiş ülkelerin insanlarını ucuz işgücü olarak sömürmektedirler.
Velhasıl nereden bakarsanız bakın bu gün dünyamızda insan hayatını kolaylaştıracağı söylenen endüstriyel sektörlerin arkasındaki gerek devlet gerekse de özel sektöre ait güç, endüstrisini her geçen gün biraz daha kötülük endüstrisine dönüşmeye başlamıştır.
Gerçi en başından beridir hangi alanda olursa olsun endüstri olarak adlandırılan mefhumun tarih boyunca hiçbir zaman ahlâkî kuralları olmamış, tam tersine insanları etkileyecek ölçüde üretim kapasitesini arttıkça toplumların ahlaki değerlerini ortadan kaldıracak eylemlerde bulunma yönünde de bir engel de tanımamıştır.
Bunu sağlamak için ülkelerin yöneticilerini satın alama girişimleri başarısız olmuş ise askeri darbeler hatta işgaller yapılmış, bilim adına endüstriyel kötülüğe karşı çıkmaları engellemek için bilim adamları ya satın alınmış ya da suskunluğa terk edilmiştir.
Bu arada endüstriyel faaliyetlerinin insanlara olan faydalarını(!) anlatma görevlerini hakkıyla yerine getiren uluslararası basını güdümündeki basın yayın organlarının canhıraş gayretlerini de elbette ve hiçbir zaman unutmamak lazım geliyor.
Bunlara karşı çıkan olmadı mı sorusunun elbette olumlu ve olumsuz cevapları var.
Olumsuzlukları hatta tehlikeleri ilk anda görüp insanları uyarmaya çalışan bilim ve basın sektöründeki insanlar elbette olmuştur.
Dikkat ettiyseniz basını da artık sektör olarak tanımlıyoruz ifadelerimizde.
İlk zamanlarda adlarının önüne ilave edilen aktivist ifadesiyle tanınan ve insanları uyarmaya çalışan kişilerin gerek hedef kitle olan insanlar gerekse de endüstri sektörünün patronları tarafından çok da ciddiye alınmamasına rağmen örgütlü veya bağımsız aktivistlerin sayısı artış gösterdi.
Zaman geçtikçe ve özellikle de çalışanlar olarak farklı endüstriyel sektörler içinde geçirdikleri zaman içinde elde ettikleri bilgi ve belgelerle insanların ve çevrenin aleyhine gelişen durumların ispat edilir ve görünür hale gelmesiyle haklılıklarını ispatlanmış olması işleri biraz olsun işleri kolaylaştırmıştır.
Bu konuda belki de hem ilk hem de son olmayacak en belli başlı örneklerden birisi Sunday Times'ın eski moda editörü Charty Durrant dır.
20 yıldır çalıştığı moda endüstrisini terk ederek çevre aktivistlerinden birisi olan Durrant, “Trendlerin Tiranlığı” başlıklı makalesinde modern dünyada var olan sorunların büyük bir bölümünün kökeninin modada yattığını, moda tarafından şiddetlendirildiğini açıklamıştır.
Durrant, modernizmin insana yüklediği en büyük kötülük ve sorunlardan biri olan moda endüstrisinin hayatı ve çevreyi nasıl daha kötü hale getirdiğini örneklendirerek açıklamıştır.
Durrant’a göre; modanın insana yüklediği ekonomik külfetten daha çok çevreye verdiği zararı açıklarken bu zehirli etkinin tekstil endüstrisinin yoğunlaştığı Hindistan, Çin, Brezilya ve Afrika’da açıkça görüldüğünü ispat etmiştir.
Bu gün artık ret edilemeyen bir gerçek olarak ortaya çıkan duruma göre çevreyi kirleten böcek ilaçlarının ana sorumlularından biri modadır, çünkü kimyasallar daha ucuz pamuk üretmek için her geçen yıl daha fazla kullanılmaktadır.
Dünyada son günlerde hepten kendini belli eden su kıtlığında da aynı modanın sektörünün parmağı var.
Mesela sadece bir kot pantolon üretmek için gerekli olan pamuğun yetiştirilmesinde 800 litre su harcanıyor. Gerisini siz düşünün artık.
Yüksek kar oranlarını koruyabilmek için düşük maliyet, yüksek fiyat marjına odaklanan moda sektörünün özellikle doğu Asya ülkelerdeki kötü çalışma koşullarını ve çocuk işçilerin çalıştırılmasını da tetiklediği biliniyor.
Sonraki yazılarda özellikle gıda ve ilaç sektöründeki kötülüklere de değineceğiz.
Çünkü vahşi kapitalizmin kurallarına göre herhangi bir sanayi kolu sektör haline geldi mi orada artık iyiliğin ve kötülüğün nötr olduğu bir nokta yoktur.
FARKINDA MISINIZ?
Endüstriyel sektörler daha fazla kar elde etme amaçlı üretimlerini artırırken sadece doğal kaynakları tüketmekle kalmıyor, insan neslini de doğal kaynaklardan daha fazla tüketmiş oluyorlar.