Kötüden kurtuluş ve iyi kalabilmek

Halim Selvi

İnsan psikolojisi olduğu gibi toplumların da psikolojisi vardır. İnsan fıtratı gereği inanmaya ihtiyacı olan bir varlıktır. Çünkü yaratılmıştır ve her yaratılan gibi yaratıcısının emir ve nehiylerine göre hareket etmesi gerekir. Burada meydana gelen sapmalar, olması gerekene aykırı davranışlar insan nefsine ve dolayısı ile psikolojisine zarar verir. Ama az ama çok! Huzursuz, mutsuz bir toplum karakteristik yapısını fıtratına uygun değiştirirse mutlu bireylere sahip olabilir.

İnsan için kendi inandığı dini bilmesi, öğrenmesi kadar güzel bir şey var mıdır? Çünkü din bir yaşam biçimidir ve bilerek anlayarak benimseyerek yaşamak ne büyük saadettir. Aksine yaşantısından bihaber cahilane ve gafilce yaşamak ne büyük bahtsızlıktır!

İnsan beşer şaşar, düşer! Ancak insan düştüğü yerden kalkmasını da bilmelidir, bunun yollarını araştırmalı, bulmaya çalışmalıdır. Bunun için uzaklarda değil kitabımız Kuran’da sünnette belirtilmiş, örneklenmiş kıssa ve modellere bakıvermek yeterli olur. Kötüden, nefsimize uymaktan kurtulmak ve hayra koşmak, iyi kalabilmek amacındayız. Bunun için önce dua / yakarış ve bunu samimi kullukla birlikte yapmak en doğru yöntem…

Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Sana vahyettiğimiz kitap kendinden öncekileri doğrulayıcı bir hakikattir. Kuşkusuz Allah kullarından haberdardır, her şeyi görmektedir.” (Fatır-31) “Sonra biz kullarımızdan seçtiklerimizi o kitaba mirasçı kıldık. Onlardan kimi kendine kötülük eder, kimi orta bir durumdadır, kimi de Allah’ın izniyle hayır işlerinde yarışır; işte büyük lütuf budur.” (Fatır-32)

Bu kitap şüphesiz ki -kendinden önceki ilâhî kitapları onaylayan ve Allah katından geldiğinde kuşku bulunmayan- Kuran-ı Kerim’dir. Burada kastedilen ‘kitaba mirasçı’ olanların Allah’a iman edenler olduğu gerçektir. Ne var ki Kitaba varis olan ‘seçkin’ kulların tamamı ondan eşit derecede yararlanmış değillerdir. Çünkü bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Allah imtihanımızı kolaylaştırsın, anlayışımızı artırsın. Diğer cihetten bakıldığında zikri geçen ‘üç grup insan’ mü’min olan kesimdir.1

Bu üç kesimden Zalimun li nefsih (nefsine zulmeden) grubu, ikinci kesim muktesid (orta yolu tutan),Üçüncüsü ise sabikun bil-hayrat (Allah’ın izniyle hayırlarda yarışanlar) olarak yazabiliriz. Burada dikkat çekmek istediğim konu şudur: Hz. Yunus’un (as) duası "…Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum" (Enbiya Suresi, 87)2 ve de Hz. Adem’in (as), Hz. Havva’nın (as) duası 3 “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyân edenlerden oluruz.” (Araf Suresi, 23) Bu dualara baktığımızda, peygamberlerin bile nefislerine zulmedebileceklerini görebiliyoruz. Anlaşılıyor ki kendi nefsine zulmeden, Allah’ın yasak ettiği yolda yürüyen bir kimsenin -bu peygamber dahi olsa- yine bu durumunu bir iltica ile yakarış ve nedametle, yine doğrudan Rabbine arz etmesi onun için bir çıkış, kurtuluş yoludur. Bu yolu kullanmanın umut açısından hiçbir sakıncası yoktur bilakis faydalıdır. Biliyoruz ki peygamber modelinde olduğu gibi, burada dualarda müminlere örnek bir duanın nasıl yapılacağı öğretiliyor. Önce günahımızı kabul, itiraf ve ikrar edeceğiz, sonra Cenab-ı Hakk’tan mağfiret dileyeceğiz. Adaletsizlik, haksızlık ve zorbalık anlamındadır zulüm. Allah (cc) zulmü kendi zatına haram kıldığı gibi, kullarının zulme meyletmelerini de haram kılmıştır. Her şeyde bu kendini farklı tezahürlerde/belirti gösterir. Örnek verecek olrsak; ekonomik olarak haksız kazanç, emek ve gayret karşılığı olmayan gelir, makul olmayan mallara yansıyan fiyat artışları, riba vb hepsi birden zulüm kapsamında değerlendirilebilir.

Aşırılıktan sakınmak, tutumlu olmak, israf etmemek, orta yol tutmak anlamlarında olan ‘muktesid’ kavramı bizlere tavsiye edilmiştir. Kur’ân, mü’minleri mutedil ,dengeli, ölçülü, adil ve örnek ümmet olmayı teşvik eder. Ömrünü, vaktini boşuna geçirmeyen, sözünü tutan, adil olan, doğru yolda sebat eden kimse anlamlarındadır. Orta yol tutan, vasat bir ümmet olabilmeyi başarmış ‘ifrat ve tefrit’4 ten kaçınan bir topluluk manalarında. Allah böyle bir millet olabilmeyi nasip etsin!

Bakara Suresi 148. ayetle hayırlarda yarışmaya değinelim. ‘Her milletin yöneldiği bir kıblesi vardır. Siz hep hayırlı işler yapmada birbirinizle yarışın! Nerede olursanız olun, Allah hepinizi huzurunda bir araya getirecektir. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.’ Yine Mü'minûn 61. ayette ‘İşte onlardır hayırlı işlerde koşuşarak yarışanlar ve onlardır bu işlerde hep önde gidenler!’ buyrulmakta ve bizleri bu haslete davet etmektedir. İhyaul ulumiddinde bu konu anlatılırken İmam-ı Gazali anlatır, anlatır ve der ki; ‘…Şeytan bunları avlamak isterken kendisi avlanır.’ Ne mutlu ‘Sâbikun bi'l-hayrat’ hedefine ulaşabilenlere…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.