'Komşuluk' kelimesi, kavramı, olgusu, ya da, işte her neyiyse, şayet güzel çağrışımlara yol açıyorsa zihninizde, ya gerçekten bunu hala böyle yaşayan şanslı azınlıktansınız, ya da, fazla iyi niyetlisiniz. Fazla! Günün gerçekliğini göremeyen, ya da, görmek istemeyen, nostaljik ve romantik bir yönünüzün olduğu da söylenebilir hatta belki. Zira birlik ve beraberliğe dair olan tum eğilimlerin kodları, şeytani vasıflara sahip bir bilgisayar korsanı tarafından, zihnimizden silineli bir kaç sene olmuşken, tüm o kodların oluşturduğu, komşuluğa dair yazılımlar da bünyemizde barınmıyor artık. Hatta bırakın komşuluğu, yalnızca iki kişilik birliktelikler bile fazla ağır ve taşınamaz yüklere dönüştü artık; evlilikler. Gün, bireysellik, bireycilik, bencillik ve egoistlik günü. Bir başkasına komşuluk, evlilik, ya da, adı her ne ise bir şekilde 'bağlı' ve 'ortak' olma fikri, gizliden yahut açıktan, hepimizin tüylerini diken diken ediyor, acı bir tiksintiyi de getirip kucağımızın orta yerine bırakarak.
Diye başladıktan sonra, yenice yaşadığım küçük bir anekdotu aktarıyorum şimdi.
Site içindeki bahçe katı bir dairede oturuyorum. Hoş, genelde ayaktayımdır gerçi ama 'oturmak' deriz işte, yaşadığımız evden söz ederken. Her neyse... Küçük bahçemde bir kaç tane meyve ağacı dikilidir. Ağaç dediysem, gövdesi incecik, öyle cılız şeyler işte.
Bir üst katımda yaşayan ve balkonunu yıkadığı suyu her gün düzenli olarak aşağıya yani bahçeme döken, 70'li yaşlarında olduğunu sandığım komşu teyzemiz ve orta yaşı geçkince olan kızı, otoparkta ya da o civarlarda denk geldiğimiz zaman bir rahatsızlıklarını dile getirmeye başlamışlardı bir kaç gündür. Konu şuydu ki, sözünü ettiğim o cılız meyve ağaçları çok uzamış ve 1. kat balkonunun, yani onların balkonlarının görüş ve seyir alanını kapatmıştı. 'Seyir' sözünü özellikle kullandım çünkü engelli olan bir başka kızının daha olduğunu söylemişti komďu teyze. Ve engelli olan bir kız kardeşinin olduğunu söylemişti orta yaşı geçkin kadın. Dolayısıyla söz konusu kişi, engelinden dolayı mütemadiyen oturuyor ve balkondan dışarıyı izliyordu sık sık. Bunu öğrendikten sonra, ağaçların o işe engel oluyor olmasına daha fazla göz yummam, tamamen vicdansızca ve insanlığa yakışmayacak bir şey olacaktı yani. Bu arada, o engelli kişinin varlığından yana bile habersiz olduğum gerçeği, ne denli samimi ve içten bağlarla birbirimize bağlı komşular olduğumuzun da bir nişanesi olarak dursun yazıda. Her neyse... "Bilgi güçtür ve güç sorumluluk getirir" düsturunu şiar edinmek, kaçınılmaz bir hal almıştı artık elbette. Engelli bir insanın balkonda oturup dışarıyı izlemesine, bahçemdeki ağalçların engel oluyor olmasına göz yumamazdım daha fazla. Dolayısıyla, site görevlisi Mustafa Bey'e, agaçları budamasını rica ettim. Ve geldi sağ olsun...
Ağaçları kökünden kesip atmıyordu elbette, yalnızca, varlığından ötürü rahatsızlık oluşan, yukarıya doğru fazla uzamış olan dalları buduyordu bir. Bu budama işi, bitkiler için gerekli ve yararlı bir ismiş hatta ama ne köyde ne de bahçede büyüdüğüm için, sanki ağacı kesiyormuş gibi hissediyordum onu izlerken hep. Ortada bir kıyım varmış gibi...
Üst kat balkonundan, komşu teyze de bu budama işini memnuniyetle izliyordu ve o sırada haksızca da olsa ufak bir kafa tası atması durumunu yaşadım bünyemde, ne yalan soyleyeyim... "Günahı vebali sizin boynunuza" demekle yetindim ona sadece. Sanki ağaç kökünden kesilip atılıyormuş gibi. Biliyorum, saçma ve mantıksız duygular içindeydim ama ağaç budanması esnasında teyzenin yüzünde gördüğüm hoďnutluk dolu ifade, içinde yaşadığı kötücül ve sadistçe bir hazzın su yüzüne çıkan bir uzantısıydı gibi gelmişti bana. Fakat kendime yenik düşmedim ve ağaçların budanmasına "dur!" demedim, biliyor musunuz? Ne de olgun kişiymişim demek, azizim... Ve yılların tecrübesini edinmiş olan komşu teyze de, durumu izleyişinin üzerimde uyandırdığı rahatsızlığı sezmiş ya da bilmiş olacaktı ki, izlemeyi bırakıp içeriye girdi ve gözden kayboldu.
Hepsi bu işte. En başta söylediğimi tekrarlıyor ve en halisane hislerle yazılmış olan bu yazıyı noktalıyorum şimdi: Komşuluk kelimesi, kavramı, olgusu ya da işte her neyiyse, şayet hala güzel çağrışımlara yol açıyorsa zihninizde, ya gerçekten bunu hala böyle yaşayan şanslı azınlıktansınız, ya da, fazla iyi niyetlisiniz.