Kötü Ahlaklı Kişilerle Mücâdele -2-

Nurten Selma Çevikoğlu

Yüce Kur’an’da insanlara hem nasihat hem uyarı niteliğinde güzel ahlâkî tavsiyeler vardır: “Allah –haksızlığa uğrayanın dışında- kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir.” (1) Yine: “Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve gönül, işte bunların hepsi sorguya çekilir. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; ne yeri delebilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin. Bunların hepsi Rabbi'nin katında beğenilmeyen kötü şeylerdir.” (2) Başka bir âyette: “Mal toplayıp onu sayıp duran, diliyle çekiştirip, yüzüyle de alay eden kimsenin vay hâline!” (3) Buyrulur. Bunlar gerçekten insan için çok açık ve net uyarılardır.
İnsan, ilâhi îkaz sadedinde olan bu uyarılara kulak asmaz ise kendine yazık etmiş olur. Genellikle bozuk huylu kişiler, sıkça kötü davranışlar icra ederler. Onlarla yakın iletişimde olan kişiler üzülür, yıkılır, bunalır, sıkılırlar. Örneğin elindekilerden memnun olmayıp biri eskimeden diğerini alan savurgan, içki sofralarında gönül eğlendiren evdeki helal hanımını kapıya koyan, bulunduğu evi, arabayı beğenmeyip dâime en iyi şeyleri kendine lâyık görenler, kendi huzûrunu kendi eliyle kaçırmış olurlar. Böyleleri kendisi için iyi olmayan ama kendisinin iyi sandığı işlerin peşine düşerler. Bu kişiler çeşitli yanlış yollarda dolaşarak pek çok hatâlar işleyip kendilerini gereksiz yere birçok sıkıntıya sokarak yorulurlar, sinirlerini yıpratırlar. Sonu gelmeyen istekleri ve içinden çıkılmaz problemleri, yerilen davranışlarıyla hem kendilerine hem de ailelerine eziyet eder, keyiflerini kaçırırlar. Böylesi kişiler tâbiri câizse kötü ahlâklarıyla çevrelerinin başına belâ olurlar. Bu sıkıntılı kişilerle muhatap olanlara hayat zordur ancak durum ne olursa olsun kendi nefislerine uymayıp hakça, doğruca davranışlardan ayrılmamaları tasvip edilendir. Cenâb-ı Hak kutsal kitâbında şöyle buyuruyor: “O halde insanlar arasında adâletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allâh’ın yolundan saptırır.” (4)
Meselâ; kötü ahlâki vasıflardan haset etmek, kişiler için çok çirkin ve tehlikeli bir davranıştır. Toplumda böylelerine sıkça rastlanır. Hasetçiyle muhatap olan kişiler çok üzülürler. ‘Hasetçi, haset ettiği kimseye kin, hâinlik, intikam, hile, ayıplama ve onu gıybet etme hisleriyle doludur. Kısacık ömrünü kuruntular ve endişeler içinde geçirir.’ (5) Yâhut kötü ahlâkın en fecilerinden olan öfke hiç istenmeyen davranışları berâberinde getirir. “Öfke, aklı ve gönlü perdeleyen bir gadap hâlidir. Öfkeli insan; iç dünyâsı ‘intikam, kin, hakâret, kavga ve cinâyet’ gibi şerlerle dolu bir musibettir. Hayat kitâbının öfke faslı, bir facia faslıdır. Bu vahim tehlikeden kurtuluş çâresi, bu hoşa gitmeyen feveran karşısında kardeşlik ve sabır gücünü kullanmak, muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmektir.” (6) Nitekim Peygamber aleyhissalâtu vesselam bu konuyla ilgili olarak şöyle buyururlar; ‘ Güçlü ve kuvvetli pehlivan herkesi sallayıp yere yatıran değildir. Asıl kahraman kişi, öfke zamânında kendini tutandır.’ (7)
Öfke gibi beğenilmeyen bir başka kötü ahlâki özelliklerden gıybet etmek de çok çirkin ucunda insanları inciten, kıran, üzen durumlar ortaya koyan bir davranıştır. Cenâb-ı Hak, gıybetle berâber insanların birbirleri hakkında kötü zan yürütmelerini de yasaklamıştır: “Ey inananlar! Zanda bulunmaktan çokça sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz. Allâh’a saygılı olun. Allah tevbeleri dâima kabul edendir, merhametlidir.” (8) Veya başka bir âyette, hiçbir zaman tasvip edilmeyen, istenmeyen, insanı üzüntüye sevk eden iftirâya mâruz kalan kişilerle ilgili Rab Teâlâ şöyle buyuruyor: “İnanan erkek ve kadınları yapmadıkları bir şeyden ötürü incitenler, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olurlar.” (9)
Burada bahsedilen veya bahsedilmeyen kötü ahlâki vasıfları üzerinde taşıyan insanlarla muhatap olunduğunda, azgın nefse uyarak değil sükûnetle davranmak zor da olsa başarılması gereken bir haslettir. Büyükler derler ki; “İyiliğe iyilikle karşılık ‘her kişi’nin yapacağı şeydir. Asıl olan kötülüğe iyilikle mukâbele edip ‘er kişi’ olmak gerektir.” Tabi bu söylendiği kadar kolay değildir ancak kolayı herkes başarır iş zoru başarmaktır. Genelde insanlar kötülüğe kötülükle cevap verirler. O zaman da tartışmalar, münâkaşalar, bozuşmalar, sataşmalar, atışmalar, küslükler, geçimsizlikler oluşur. Bunların ardından da üzüntüleri berâberinde gelir.
 İnsan yaşam mücâdelesinde karşılaşabileceği menfi hâdiseleri mümkünse iyilikle savuşturmalı, hakça doğru davranışlar geliştirmeli, olmuyorsa sâkin ve sükûnetle duâya sarılmalıdır. Kötülüklere aynıyla mukâbele etmek kavgaya sebep olur. Nihâyetinde karşılaştığımız her bir hâdise, bizim imtihanımızın bir parçasıdır. Allah Teâlâ: “İnsan gerçekten tahammülsüz yaratılmıştır. Başına bir fenâlık gelince feryat eder. Kendisine bir iyilik dokununca pintileşir.” (10) Buyurur. Kötü ve çirkin bir davranışla karşılaşıldığında; sabırla, tahammül göstererek onları affetmek, hatâyı yüze vurmadan sanki hiç olmamış gibi davranmaya çalışmak ne güzeldir! Hak Teâlâ Hazretleri sevgili Rasûlüne şu tavsiyede bulunuyor: “(Rasûlüm!) Sen af yolunu tut! İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (11) Biz de ayni ilâhi tavsiyelere muhatabız.
 Rabb’im hepimizi iyilerle karşılaştırsın. Kötü ahlak sâhibi kişilerle karşılaşınca da kendi emirleri doğrultusunda davranışlar sergilememizi nasip etsin. Kâinâtın yüce sâhibine emânet olunuz efendim.
-----------------
1) Nisa, 148
2) İsra, 38-39
3) Hümeze, 1-2
4) Sad, 26
5) O.Nuri.Topbaş, Muhabbetteki Sır, İst, 2001, s.161
6) O.N.Topbaş, a.g.e, s.173
7) Buhâri, Edep 102
8) Hucurat, 12
9) Ahzap, 58
10) Meâric, 19-21
11) A’raf, 199

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.