KRİZ TOPLUMU DERİNDEN SARSIYOR
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Aydın, Merhaba'ya değerlerle ilgili açıklamalarda bulundu. Toplumun değerler krizi yaşadığını söyleyen Aydın, “Sosyal krizler, toplumsal dokuyu derinden sarsmaktadır. Günlük yaşamda değişik örneklerini izlediğimiz bu krizler insanın manevi ve moral yapısı üzerinde derin izler bırakmaktadır” diye konuştu.
TÜRKİYE'DE DEĞERLER EĞİTİMİ YOK
“Yarar-çıkar ilişkileri arttıkça değerler erozyona uğruyor” diyen Aydın, “13-18 yaşları arasında bireylerin kişiliği oluşuyor. Bu yaş aralığında gençlerimiz sınavlarla meşgul. Öğrenciler, iyi bir üniversiteye girebilmek için mücadele ediyor. Değer eğitiminin olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Komşuluk bir değerdir. Komşuluk ilişkilerinde bir gerileme var. Ciddiyet, özveri ve sorumluluk tahrip oluyor” sözlerini kullandı.
YARAR-ÇIKAR İLİŞKİSİ GÜÇLENİYOR
**Son dönemlerde değerler üzerinde sıkça tartışılıyor. Değerler nasıl oluşuyor. Gerçekten de değerler erozyona mı uğruyor?
-Değer, önemli bir konu. İnanç, bilgi ve değerler zihin dünyamızı şekillendiriyor. Hayvanların bir değer dünyası yoktur. İnsan sadece midesiyle ilgilenmez. İnsanın bir değer dünyası var. Değer insanların herhangi bir şeye verdiği anlamdır. Değerler farklı kaynaklardan beslenir. Toplumun kendi iç etkileşimiyle meydana gelen değerlere sosyal değerler denir. Değerlerin çoğu din temellidir. Değerler, anlam dünyasıyla ilgilidir. Değerlerin anlam sırasını da din belirler. Demokrasi diye küresel bir değer var. Bu değerin herkes için anlam ifade edebilmesi için o değerin dinle bağlar kurması lazım. Yakın bir geçmişe kadar özellikle Müslümanlar demokrasiye geçişte, 'demokrasi dinimize uygun mu' diye tereddüt etti. Tartışmalar yapıldı. Değerler sahiplenilirse anlam kazanır. Değerler, kişisel ve toplumsal olabilir. Tek Allah inancı ve adalet yüksek değerdir. Para ise bir araç değerdir. Yüksek değerler, diğer değerleri düzene koyar. Yüksek değerler uzun vadelidir. Hemen karşılık almayabiliriz. Bazı insanlar kendi inandığı değerler için yaşamına son veriyor. Yaşamak başlı başına bir değerdir. 'Değerlere ne oluyor, değerlerimiz erozyona mı uğruyor' şeklinde tartışmalar var. Her şey gibi değerler de zaman içerisinde değişime uğruyor. Bir toplum mevcut yüksek değerlerini bile çıkar olarak görüyor. Toplumda 'kime yardım ettiysem ondan zarar gördüm. Bu nedenle kimseye yardım etmeyeceksin' diyenler var. Bu adam yaptığı iyiliği yüksek değer olarak değil, çıkar için yapmış. Yarar-çıkar ilişkileri arttıkça değerler erozyona uğruyor. Medyada, özellikle de sosyal medyada bir kontrol mekanizması yok. Denetleme yok. Herkes istediğini yayınlıyor. Ciddiyet, özveri ve sorumluluk tahrip oluyor. Bunların yerini günlük hayatta başka şeyler alıyor.
BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER ÖĞRETİLMİYOR
**Yerel değerlerin yerini küresel değerler mi aldı? Değer değişikliğinde ya da tahribatında ailenin rolü nedir?
-Helal kazanç çok güzel bir şey. İnsanlar emek sarfederek ekmeğini kazanıyor. Ama bugün toplumda köşe dönmecilik bir değer haline geliyor. Bu bir değer kaybıdır. Günümüzde dürüstçe kazanma yok, kapkaçcılık var. Modern dünyada evrensel değerlerin yerini küresel değerler alıyor.
Adaletin yerini eşitlik alıyor. Adalet ve eşitlik iki ayrı şeydir. Eşitlik, adaletin yerini almaz. Açıkgöz olmak bir küresel değer haline geldi. Mesala bazı aileler, 'çocuklar, yırtıcı olmalı, gözü açık olmalı” der. Bunlar değer olarak sunuluyor. Böylece birbiriyle sürtüşen bir toplum oluşturuluyor. Çağımızda ciddi bir kültür ve değer erozyonu yaşanmakta. Öğrencilerin belli yaşlarda kazanmaları gereken, "bizi biz yapan değerler” yoğun ders temposunun içerisinde, aileler tarafından ihmal edilebiliyor. Okullarda da bu alanın önemi ve gereği yeterince idrak edilebilmiş değil. Bunun sonucu olarak, çocuklarımız tamamen çevresel faktörlerin insafsız ellerine terk edilmiş olabiliyor ve aileler bu alanda bıraktıkları boşluğun acı sonuçlarıyla yüzleştiklerinde iş işten geçmiş olabiliyor. Doğru öncelikler, doğru sıralama ve doğru destek üzerine bina edilemeyen destekler de ters sonuçlar üretebildiği için, geleceğimiz bir 'manevi çoraklık' tehlikesiyle karşı karşıya. 'Değerlerle çerçevelenmemiş bilgi tehlikelidir' gerçeği, modern çağların üzerine düşünmesi gereken en önemli sorunlardan birini oluşturmakta. Çocuklar; çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donanırken bu toprakların değerleri ile barışık bir süreci birlikte yürütebilirler.
MANEVİYATIN YERİNİ MADDİYAT ALDI
**Günümüzde maneviyatın yerini maddiyat mı aldı? Gelişmiş ülkelerde durum nasıl? Teknik gelişmelerin değerlere etkisi nedir?
-Refah seviyesi çok yüksek ülkelerde ahlak mekanik hale geldi. Bu ahlak da, ahlaksızlık da değil. İsveç'te bir süre kaldım. Orada her şey mekanik. Evinizdeki kalorifer peteğinin derecesini bile siz belirleyemiyorsunuz. Yetkilileri arıyorsunuz, onlar dereceyi artırıyor. Her şey dakik. Trafikteki bir hata affedilmez. Ama orada komşunuz ve yakınınız için hiçbir şey yapmıyorsunuz. Herşey sizin yerinize yapılıyor. Aslında, değer olarak adlandırdığımız çok şey değer olmaktan çıktı. Bunu belirleyen çok etken var. Maneviyatın yerini mekanik dünya aldı. Maneviyatın yerini maddiyat aldı.
Teknik gelişmeler insanın zekasını ön plana çıkarıyor. Zeka araçsaldır. Zeka gelişiyor. Aklı geriletiyor. Zeka, parça parçadır. Zeka, aklın yerini hiçbir zaman tutmaz. Aklın yerini zekanın alması da bir erozyondur.
HERKES ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI
**Değer erozyonunun nedenleri neler? Değerlerdeki tahribatın önüne geçmek için neler yapılabilir?
-Değer erozyonunu önlemek için medyanın, siyasetin, okulların yapması gerekenler var. Bu erozyonunun nedeni sadece medyadır, ya da müfredattır demek doğru olmaz. 13-18 yaşları arasında bireylerin kişiliği oluşuyor. Bu yaş aralığında gençlerimiz sınavlarla meşgul. Öğrenciler, iyi bir üniversiteye veya liseye girebilmek için mücadele ediyor. Bireylerin vakitleri test çözmekle geçiyor. Ailelerin de isteği bu. Değer eğitiminin olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Aile de farkında olmadan bu olumsuzluğa destek veriyor. Ekonomik, siyasal ve sosyal şartlar değerleri yıpratmaya başlıyor. Komşuluk bir değerdir. Komşuluk ilişkilerinde bir gerileme var. Bunun nedenleri neler? Bunun tek sebebi olmaz. Ekonomik hayattaki iyileşme, bürokratik bir anlayış bu ilişkileri geriletebilir. 'Komşu komşununu külüne muhtaçtır' deriz. Ama bugün kimse kimsenin külüne muhtaç değil. Artık kül de yok.
MUSTAFA AYDIN KİMDİR?
1950 yılında Konya’da doğan Prof. Dr. Mustafa Aydın, 1976 yılında Selçuk Üniversitesi Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. 1987’de Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi’nde yüksek lisansını tamamalayan Aydın, aynı bilim dalında doktora derecesini 1991’de aldı. 2010 yılından beri Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanlığı görevini sürdüren Aydın, Din Sosyolojisi, Bilgi Sosyolojisi, Kurumlar Sosyolojisi, Siyaset Sosyolojisi, Değişim Sosyolojisi, Antropoloji alanları ile ilgileniyor. Aydın'ın Moderniteye Dışarıdan Bakmak (2009), Gençliğin Dini ve Sosyal Değerleri (2010), Siyasetin Sosyolojisi: Bir Sosyal Kurum Olarak Siyaset (2002), İslam’ın Tarih Sosyolojisi (2001) isimli kitapları bulunuyor.