Korona bitiyor mu?

Ayşe Aslı Duruk

Uzun süredir hakkında kalem oynatmamaya özellikle dikkat ettiğim bir konuda artık yazmak için şu an yeterince cesur ve ümitvar bir durumdayım. Korona hakkında… Gerçi yine dereyi görmeden paçaları sıvamak mı olur bu, daha tam olarak “bitti” dememişken, bilemiyorum. Fakat eğer bu bir serap değilse, evet, dereye benzer bir şeyi seçmeye başladı gözlerim. O halde paçaları sıvamak yersiz olmaz şimdi. Kalemin oynaması da öyle.

**

Eh, sütten ağzı yanan birisinin yoğurdu üflemesini anlayışla karşılamalıyız, haksız mıyım? Geride kalan 2 küsur yıl boyunca, ha bitti ha bitecek derken, durulmaya başlayan salgın denizindeki yeni dalgalarla az mı boğuştuk? 

**

Kişisel olarak hastalığa yakalanma riskinden çok, artık dünyanın her yerinde ve kuytusunda duyulan gizli siren sesleri, kırmızı alarmlar, imdat çığlıkları, can taşıyan her organizmayı olağan şüpheli gözüyle görüp ondan köşe bucak kaçışmalar falan derken… (hayvanların da taşıyıcı oldukları söylenmişti bir ara) bu huzursuz ve tekinsiz gezegende diken üzerinde yaşamanın psikolojisini, halden birazcık anlayan birisi bile görebilirdi gözlerimin içine bakınca. Çok bunaldık azizim, çok!

**

Geçen sene Ocak ya da Şubat aylarındaydı sanırım -samimiyeti bozmamak için bu bilgiye google’dan bakmıyorum şu anda- aşılamanın ilk başladığı günün ertesinde aşı yaptıran kişi sayısının 175000 olduğunu görmüştüm. Hatırlıyorum. Şimdiyse toplam doz sayısı 150 milyona yakın. Dile kolay. Tane tane, adım adım, bir bir, şırınga şırınga ilerleyen kümülatif bir sayıdan ve süreçten söz ediyoruz. Varyantıydı, mutasyonuydu… Renkli, şekilli, yazılı, desenli, esprili maskeleriydi… Kolonya ve dezenfektandan kuruyan eller için bir de el kremi arayışıydı! Di’li geçmiş zaman kullanabilecek kadar yürekliyim şu anda bir de, gördüğünüz gibi. Allah utandırmasın!

**

Cümlelerin içindeki bu geçmiş zaman kipleri, gerçekçilik midir, yoksa, iyimserlik midir, emin de değilim hala. Ne var ki, toplumsal bağışıklığa -artık bir zahmet- ulaştığımız söylendiği için gerçekçiliğin bir mahsulü olarak görüyorum bu yazıyı daha çok; boş bir iyimserliğin ve hayalperestliğin değil. 

**

Nitekim Sağlık Bakanımız da bu yönde tweetler paylaşıyor ve onun bulunduğu konumun, hayalperestlikle bağdaşmaya el vermeyeceği kadar ciddi söylemlerde bulunmaya iteceğini düşünüyorum onu. E ‘Koca’ bakan bile gerçekçi bir iyimserlik içindeyken, cemaat sevinmesin mi yani? Bu yaz biteceğini söylüyorlar…

**

Fakat aklıma takılan bir şey var. Önümüz bayram ya hani… Sarılmalar, öpüşmeler falan? Ne diyorsunuz? Rengi kan kırmızıdan artık yeşile dönmeye başlayan tablolardaki sağlığa açılan yolların önüne taş koyar mı tüm bunlar? Gerçi toplumca düşkünü olduğumuz yakın fiziksel temaslardan kaçınmanın artık bir alışkanlık; kültür haline gelmiş olmasını diliyorum, o başka konu. Bu dileğim yalnızca taşa ekilen bir tohum gibi kalacaksa bile, biz yine kendi bildiğimiz şekilde yakinen bayramlaşsak bile, o toplumsal bağışıklık yeterince dirençli tutar mı bizi peki?

Son sözü söyleyen, soruları cevaplayan tek şey, zaman olacak yine. Zaman. Kısmetse göreceğiz artık. Pandemi sözcüğünün, -di’li geçmiş zamana dahil olmasını, hatta çocuklarımıza aktarılacak bir -miş’li geçmiş zaman hikayesine dönmesini dileriz, tez vakitte.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.