Ziya Doğan…Önce basın mensupları arasına “nifak” soktu…
Sonra taraftarların…
Sonra futbolcuların…
En sonra da yöneticilerin…
Mübarek, futbol adamı değil, nifakçıbaşı…
Kendi transfer ettiği futbolcusuna “tokatçı, sahtekar” diyerek hakaret eden ve kadro dışı bırakan, bir iki hafta sonra “tokatçı” dediği oyuncuyu ilk 11’de sahaya süren bir teknik adama ne söylenebilir ki?
Ya da hangi futbolcu böyle bir teknik adama inanır…
Ne acıdır ki, kulübün teknik direktörü, futbola kullanması gereken aklını başka işlere kullanıyor… Başka bir deyişle de, güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyor… Yöneticiler ve futbolcuların yüzde 80’inin hazzetmediği ve inanmadığı “elmanın içine girmiş kurt” olarak gördüğü kişi…
Ve en acısı da “Elmanın içindeki kurt”a sessiz kalan bir başkan…
Bahattin Karapınar…
Konyaspor ona rağmen şampiyon olmuştu…
Şimdi de ona rağmen düşmemeye direniyor…
Oyuncağı gibi gördüğü Konyaspor’u iyi yönetemediğini kendisi de çok iyi biliyor… Bu işi beceremediğini de… Ama “Körler memleketinde şaşılar padişah olur”muş ya, Bahattin Karapınar da, sanırım bu körlerin çok olduğu Konyaspor’da “şaşı” da olsa padişahlığını sürdürüyor ve öyle görünüyor ki, sürdürecek…
Nereye kadar mı?
Konyaspor’u düşürene kadar…
Ne diyebilirim ki…
Tablo ortada…
Allah Konyaspor’un yardımcısı olsun…
xxx
Sivasspor maçıyla ilgili tek satır yazmadım, konuşmadım…
10 kişi kalmış, moral değeri dip yapmış bir takımdan puan alamıyor ve bunun faturasını bel altı vuruşlarla hakeme kesiyorsan, sözün bittiği yer tam da orasıdır…
Söylenecek bir şey yok…
Ziya Doğan’ın bu takıma zarar verdiğini ve gönderilmesi gerektiğini söyleyen insanların en başında ben geliyordum…
Ne zamana kadar?
Bundan 4-5 hafta öncesine kadar…
Şimdi mi?
Ne Bahattin Karapınar’ın ne de Ziya Doğan’ın bu kulüpten santim uzaklaşmasını istemiyorum… Çünkü, bu takım batacaksa da onlarla batmalı, çıkacaksa da onlarla çıkmalı…
Bu saatten sonra kaçmak yok…
“Benden bu kadar” demek de…
Ziya Doğan ya da Bahattin Karapınar…
İkisi de yaptıkları ya da yapmadıkları ile eleştirilebilir veya tartışılabilirler… Ama tartışılmayacak tek gerçek var, o da Konyaspor’un ligin ilk yarısında çok ama çok kötü bir performans sergilediğidir… Son maçında Galatasaray’ı yenmesi, bu gerçeği ne örtebilir ne de değiştirebilir…
Bunun bir çok nedeni ve sadece iki sorumlusu var… En büyük sorumlu Bahattin Karapınar’dır… Kulüpte “iktidar” olup da “muktedir” olmadığı için… Ya da davulun tokmağını Ziya Doğan’a kaptırdığı için…
İkinci derecede suçlu ise Ziya Doğan… Bu takımda transferleri yapan o… “Transferde geç kaldık, ekonomik sıkıntılar bizi düşmüş takımdan oyuncu almaya zorladı” ya da buna benzer ipe sapa gelmez söylemleri, timsah gözyaşlarından başka bir şey değil… Takımdaki olumsuz tablonun sorumlusu olarak Ziya Doğan karşımıza çıkıyor…
Konyaspor’da şanssızlığı veya futbolcuların beceriksizliklerini bir yere not edelim, ama bunlar asla ve asla mazeret olamaz, olmamalı da! Yukarıda da özellikle belirttiğim gibi, 10 kişilik bir Sivas takımından puan alamıyorsan, “armudun sapı, üzümün çöpü” gözyaşlarının müşterisi yok…
Son sözüm şu; Futbolcuların “barut” gibi olduğu, birbirlerine “bıçaklarla çatallarla” saldırdıkları bir futbol takımının altına dinamiti ben değil, ne yazık ki sen yerleştirdin Ziya Hoca…
Neymiş; Etten önce kazana atlamamak gerekirmiş…
Anlarsan eğer.
Sonra taraftarların…
Sonra futbolcuların…
En sonra da yöneticilerin…
Mübarek, futbol adamı değil, nifakçıbaşı…
Kendi transfer ettiği futbolcusuna “tokatçı, sahtekar” diyerek hakaret eden ve kadro dışı bırakan, bir iki hafta sonra “tokatçı” dediği oyuncuyu ilk 11’de sahaya süren bir teknik adama ne söylenebilir ki?
Ya da hangi futbolcu böyle bir teknik adama inanır…
Ne acıdır ki, kulübün teknik direktörü, futbola kullanması gereken aklını başka işlere kullanıyor… Başka bir deyişle de, güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyor… Yöneticiler ve futbolcuların yüzde 80’inin hazzetmediği ve inanmadığı “elmanın içine girmiş kurt” olarak gördüğü kişi…
Ve en acısı da “Elmanın içindeki kurt”a sessiz kalan bir başkan…
Bahattin Karapınar…
Konyaspor ona rağmen şampiyon olmuştu…
Şimdi de ona rağmen düşmemeye direniyor…
Oyuncağı gibi gördüğü Konyaspor’u iyi yönetemediğini kendisi de çok iyi biliyor… Bu işi beceremediğini de… Ama “Körler memleketinde şaşılar padişah olur”muş ya, Bahattin Karapınar da, sanırım bu körlerin çok olduğu Konyaspor’da “şaşı” da olsa padişahlığını sürdürüyor ve öyle görünüyor ki, sürdürecek…
Nereye kadar mı?
Konyaspor’u düşürene kadar…
Ne diyebilirim ki…
Tablo ortada…
Allah Konyaspor’un yardımcısı olsun…
xxx
Sivasspor maçıyla ilgili tek satır yazmadım, konuşmadım…
10 kişi kalmış, moral değeri dip yapmış bir takımdan puan alamıyor ve bunun faturasını bel altı vuruşlarla hakeme kesiyorsan, sözün bittiği yer tam da orasıdır…
Söylenecek bir şey yok…
Ziya Doğan’ın bu takıma zarar verdiğini ve gönderilmesi gerektiğini söyleyen insanların en başında ben geliyordum…
Ne zamana kadar?
Bundan 4-5 hafta öncesine kadar…
Şimdi mi?
Ne Bahattin Karapınar’ın ne de Ziya Doğan’ın bu kulüpten santim uzaklaşmasını istemiyorum… Çünkü, bu takım batacaksa da onlarla batmalı, çıkacaksa da onlarla çıkmalı…
Bu saatten sonra kaçmak yok…
“Benden bu kadar” demek de…
Ziya Doğan ya da Bahattin Karapınar…
İkisi de yaptıkları ya da yapmadıkları ile eleştirilebilir veya tartışılabilirler… Ama tartışılmayacak tek gerçek var, o da Konyaspor’un ligin ilk yarısında çok ama çok kötü bir performans sergilediğidir… Son maçında Galatasaray’ı yenmesi, bu gerçeği ne örtebilir ne de değiştirebilir…
Bunun bir çok nedeni ve sadece iki sorumlusu var… En büyük sorumlu Bahattin Karapınar’dır… Kulüpte “iktidar” olup da “muktedir” olmadığı için… Ya da davulun tokmağını Ziya Doğan’a kaptırdığı için…
İkinci derecede suçlu ise Ziya Doğan… Bu takımda transferleri yapan o… “Transferde geç kaldık, ekonomik sıkıntılar bizi düşmüş takımdan oyuncu almaya zorladı” ya da buna benzer ipe sapa gelmez söylemleri, timsah gözyaşlarından başka bir şey değil… Takımdaki olumsuz tablonun sorumlusu olarak Ziya Doğan karşımıza çıkıyor…
Konyaspor’da şanssızlığı veya futbolcuların beceriksizliklerini bir yere not edelim, ama bunlar asla ve asla mazeret olamaz, olmamalı da! Yukarıda da özellikle belirttiğim gibi, 10 kişilik bir Sivas takımından puan alamıyorsan, “armudun sapı, üzümün çöpü” gözyaşlarının müşterisi yok…
Son sözüm şu; Futbolcuların “barut” gibi olduğu, birbirlerine “bıçaklarla çatallarla” saldırdıkları bir futbol takımının altına dinamiti ben değil, ne yazık ki sen yerleştirdin Ziya Hoca…
Neymiş; Etten önce kazana atlamamak gerekirmiş…
Anlarsan eğer.