Korkuyu büyütmek

Süleyman Küçük

 

Cenabı Allah’a (cc) sonsuz şükürler ve hamdü senalar olsun.

Mubarek Ramazan Ayının rahmet günleri olarak tarif edilen ilk 10 gününü tamamlayıp mağfiret günleri olarak tanımlanan ikinci 10 gününe eriştik.

İnşaallah bu günlerde mağfiret edilenlerden oluruz duasıyla Cehennem azabından kurtuluş günleri olan son 10 gününü de tamamlayarak bayrama erişenlerden oluruz.

Gerçi bu sıkıntılı virüs musibeti günlerinde ne bayramından bahsediyorsun diyenler çıkabilir.

Çünkü virüs musibeti ile gelen zor günlerde önlerine alternatif olarak konulan aşı konusunda insanlar büyük bir korku tuzağına çekilmek isteniyor.

Bir grup insan tarihte eşi benzeri görülmemiş bir el çabukluğu ile üretilen aşıların ileriki zamanlarda getireceği tehlike veya kötülüklerin korkusunu yaşıyorlar.

Birileri ise virüse karşı sağlığı korumanın alternatif yolu olarak gösterilen aşıyı bulamamanın endişesini korkuya dönüştürüyorlar.

Bunun en bariz örneğini pandemi bakanının açıklamasından sonra aşı olmak için Hastahane önünde kuyruk oluşturan vatandaşlarla yaşadık.

Hastahaneye gitmeden önce internetten randevu alalım diyenlerin ise aşı randevu sistemini çökertecek kadar yoğun ilgilerini gördük.

Bu yazının yazıldığı ana kadar diğerine göre daha az tehlikesi olduğundan bahsedilen çin aşısı için hala insanlar MHRS sistemi üzerinden kendi aile hekimlerinden bile randevu alamıyorlardı

Hani iki de bir yetkili şahıslar bir sistem ne kadar büyük olursa olsun sitem çarklarında sıkıntı olursa sistem işlevsiz kalır derler ya işte tam da o durumu yaşıyoruz.

60 yaş üstü insanlar ile sağlık çalışanlarının önemli bir kısmının hala aşı olmadığından şikayet eden pandemi bakanı randevu sistemini yerince iyileştirmeden 60 yaş altı için aşı başladı diye açıklama yapınca sistemin çarklılarını kendi eli ile dönmez hale getirmiştir.

Maske, mesafe ve musluk üçlemesiyle insanların aile içi özgürlüğünü, hatta nefes almasını kısacası hayatını kısıtlayanlar şimdilerde aşıya ulaşamama endişesi ile bir kez daha insanları zora soktular.

Yani insanları bir kez daha korkutarak ikna etme yolunu seçtiler.

İkna için illaki bir sebep gerekiyorsa bu asla korku olmamalı düşüncesindeyiz.

Kısıtlamalarla devam ettirilen insanlar için bu devam eden kısıtlamalar için ikna gerekiyorsa bu mantıklı bir sebep üzerinden yapılmalıdır.

Zamanımızın en güçlü silahı insanların korkularıdır diyerek onları kendi canları ile korkutursanız bir zaman sonra gelinen noktada yaşama hakkını can hakkına karşılık feda edenler olabilecektir.

Sürekli olarak köşeye sıkıştırdığınız insanları “Bu ne idüğü belirsiz kafeste yaşayacağıma canımı riske atarım daha iyi” diyenler de çıkabilir ve sonu arada bir de olsa gördüğümüz virüs korkusu ile olan intiharlara kadar gidebilir.

Aslında son zamanlarda korku konusunda bir takım yeni taktiklerin devreye sokulmaya çalışıldığını da görmekteyiz.

Aşı olmama konusunda dirençli olan veya acelesi olmayan insanlar şimdilerde artık kendi canlarının tehlikede olduğu ile değil de en yakınlarının canlarının tehlikede olduğu düşüncesi ile korkutulur oldular.

Kendi canlarını tehlikede olmasını umursamayan insanları annelerinin, babalarının veya çocuklarının canlarının tehlikede olduğu iddiası ile korkutuluyorlar.

Böylelikle ana, baba ve çocuklar üzerinden pompaladıkları yeni korkularla çarklarını yeniden döndürmeye başlıyorlar.

Yazılı ve görsel basın ile internet ortamında görsel, işitsel ve uygulamalı olarak gösterilen korku enstrümanları ile insanların düşünce ve mantık silsileleri devre dışı bırakılıyor.

Sabah akşam maruz kaldığımız bu korku uygulamaları yeterli olmamış olacak ki bu defa insanların beyin nöronlarına daha fazla korku yükleyebilmek için bu defa biri Türkiye’de diğeri ise İngiltere de artık insanlardan sonra büyükbaş hayvanlarda da corona denilen virüsün görülmeye başlandığının ilanıdır.

Bu aynı zamanda laboratuvar ortamında üretilen etlerin insanlara dayatılmasının da yolunu açıveriyor.

Böylelikle bir taşla aynı anda iki kuş vurulmuş olacaktır.

Aşıdan başka bir çözümün olmadığında ısrar edenler için faydalı olacağına inandığımız bir ikna hikâyesine buyurun:

Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan ve bu nedenle de yemek yemeyen ve hiç bir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hastası, tüm uzman psikiyatristlerce girişilen tüm çabalara rağmen, ölü olmadığı konusunda bir türlü ikna edilememiştir

Hastanın bu kararından vazgeçmeyeceğini anlayan ve tedavisini üstlenen psikiyatristlerden biri, sonunda hastaya, ölülerin ellerinin kanayıp kanamayacağına dair bir soru yöneltir. Hasta “tabii ki kanamaz, çünkü ölülerin tüm hayat fonksiyonları durmuştur” der. Bunun üzerine psikiyatrist, küçük bir iğne alıp hastanın parmağına batırır. Bir müddet şaşkınlıkla parmağına bakan ve kanadığını gören hastanın tepkisi ilginçtir. “Lanet olsun! Ölüler de kanarmış.”

Yani bir kişiyi ikna edemeyecekseniz, edemeyeceksiniz demektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.