Hilmi Kulluk körlere yol gösterirken, körler ona yolu çoktan göstermiş ve kader de Konyaspor’a ağlarını o zaman örmeye başlamıştı! Kulluk’un görevden ayrılmasıyla birlikte kurt elmanın içine adımını çoktan atmıştı bile…
Konyaspor kulübünde “iktidar” olup “muktedir” olamamanın verdiği “cinnet”lik ruh halleriyle önce Hilmi Kulluk ve arkadaşlarının, daha sonra da bu takıma 41 puan toplamış Hüsnü Özkara’nın boynuna “yağlı ilmiği” geçirenler, aslında kendi ayaklarına kurşun sıkmışlardı…
Hem de bilerek…
Hem de isteyerek…
Hangi düşünür söylemiş bilmiyorum… “Akıllı adam aklını kullanır, daha akıllı adam ise kendinden daha akıllı adamların akıllarını kullanır” demiş… Bahattin Karapınar işte bunu yapamadı, hem kendisine hem de şehrin takımının geleceğine ipotek koydu… Ve de Ömer Atiker ile Süleyman Işıkçeviren’e rağmen…
Ne dramatik ki, Konyaspor’da yönetimler, başkanlar, oyuncular, teknik adamlar, masörler, malzemeciler her şey değişiyor, ama sahipsiz şehrin sahipsiz takımının makus talihi nedense bir türlü değişmiyor…
Hoş bu zihniyetle değişecek gibi de görünmüyor… Ufukta değişime uğrayacak zerre bir ışıkta görülmüyor…
Her sezon başında sil baştan transferler yapılıyor, yeni kadrolar kuruluyor, teknik adamlar getiriliyor, ama Konyaspor, hem yönetimsel hem de sportif anlamda kan kaybetmeye devam ediyor…
Çünkü prensip sahibi olmayanların, Konyaspor’a hizmet etmeyi değil, Konyaspor’da boy göstermeyi daha çok istemelerinden de kaynaklı bir durumdur sözünü ettiğim…
Şimdi kaybedilen zamana mı yanarsınız, havaya savrulan paralara mı, yoksa yeşil-beyazlı formaya gönül vermiş, sevdalanmış insanların her geçen gün kırılıp ufalanan ve buharlaşan hayallerine mi?
Sahi hangisine?
Konyaspor “skor” değil “spor” yöneticileri bulamadığı müddetçe, bu kulübün makus talihi değişmeyecektir…
Sadece o mu?
Yazarı çizeri, yöneticisi idarecisi, antrenörü teknik direktörü, topçusu popçusu, masörü malzemecisi, taraftarı seyircisi, havada uçanı yerde kaçanı, kaportacısı boyacısı nasibine düşeni almalı ve bu kulübün sırtının yerden kalkmamasında kendilerinin de sorumlu olduğunu unutmamalı…
xxx
Fuat Yaman’ın bu takımı uçurup kaçırmayacağını yazmayacağım… Temcit pilavı gibi tekrarlamanın ne Konyaspor’a ne de Konyaspor’u sevenlere bir faydasının olmayacağını biliyorum…
Ancak, Fuat Yaman’ın Mersin İdmanyurdu “rezalet”inin hemen ardından palas pandıras “uçağa yetişeceğim” ayağıyla İstanbul’a kaytarması hiç hoş olmamış… İstanbul’da önemli bir işi olduğu için, yangından mal kaçırır gibi havaalanına gittiği söylendi…
Eyvallah…
Olabilir…
De…
Bir insanın ekmek yediği ya da çalıştığı ya da sorumlu olduğu yerden (sağlık ve ölüm hariç) çok daha önemli bir işi varsa, işverenin düşünmesi lazım… Sorumluluk almaktan kaçan, yardımcısını aslanların önüne atan bir futbol aklının Konyaspor’a ne yararı olacak?
xxx
Futbolculara gelince…
Onlara kızmamak lazım… Belli yetenekleri ve futbol akılları, alamadıkları maç başları ve iki aylık maaşları ile “Adımız Hıdır, elimizden gelen budur” demekten başka yapabilecekleri bir şey yok… Dört gözle sezonun bitmesini ve Konya’dan sıvışmanın hayaliyle yatıp kalkıyorlar…
Siz bakmayın onların da, “uçacağız kaçacağız” sözlerine… Şaşkın ördek misali onların ki… Çaresizliğin verdiği “ruh hali” ile söylediklerine kendileri bile inanmıyorlar…
Biz niye inanalım ki!
Hem de bilerek…
Hem de isteyerek…
Hangi düşünür söylemiş bilmiyorum… “Akıllı adam aklını kullanır, daha akıllı adam ise kendinden daha akıllı adamların akıllarını kullanır” demiş… Bahattin Karapınar işte bunu yapamadı, hem kendisine hem de şehrin takımının geleceğine ipotek koydu… Ve de Ömer Atiker ile Süleyman Işıkçeviren’e rağmen…
Ne dramatik ki, Konyaspor’da yönetimler, başkanlar, oyuncular, teknik adamlar, masörler, malzemeciler her şey değişiyor, ama sahipsiz şehrin sahipsiz takımının makus talihi nedense bir türlü değişmiyor…
Hoş bu zihniyetle değişecek gibi de görünmüyor… Ufukta değişime uğrayacak zerre bir ışıkta görülmüyor…
Her sezon başında sil baştan transferler yapılıyor, yeni kadrolar kuruluyor, teknik adamlar getiriliyor, ama Konyaspor, hem yönetimsel hem de sportif anlamda kan kaybetmeye devam ediyor…
Çünkü prensip sahibi olmayanların, Konyaspor’a hizmet etmeyi değil, Konyaspor’da boy göstermeyi daha çok istemelerinden de kaynaklı bir durumdur sözünü ettiğim…
Şimdi kaybedilen zamana mı yanarsınız, havaya savrulan paralara mı, yoksa yeşil-beyazlı formaya gönül vermiş, sevdalanmış insanların her geçen gün kırılıp ufalanan ve buharlaşan hayallerine mi?
Sahi hangisine?
Konyaspor “skor” değil “spor” yöneticileri bulamadığı müddetçe, bu kulübün makus talihi değişmeyecektir…
Sadece o mu?
Yazarı çizeri, yöneticisi idarecisi, antrenörü teknik direktörü, topçusu popçusu, masörü malzemecisi, taraftarı seyircisi, havada uçanı yerde kaçanı, kaportacısı boyacısı nasibine düşeni almalı ve bu kulübün sırtının yerden kalkmamasında kendilerinin de sorumlu olduğunu unutmamalı…
xxx
Fuat Yaman’ın bu takımı uçurup kaçırmayacağını yazmayacağım… Temcit pilavı gibi tekrarlamanın ne Konyaspor’a ne de Konyaspor’u sevenlere bir faydasının olmayacağını biliyorum…
Ancak, Fuat Yaman’ın Mersin İdmanyurdu “rezalet”inin hemen ardından palas pandıras “uçağa yetişeceğim” ayağıyla İstanbul’a kaytarması hiç hoş olmamış… İstanbul’da önemli bir işi olduğu için, yangından mal kaçırır gibi havaalanına gittiği söylendi…
Eyvallah…
Olabilir…
De…
Bir insanın ekmek yediği ya da çalıştığı ya da sorumlu olduğu yerden (sağlık ve ölüm hariç) çok daha önemli bir işi varsa, işverenin düşünmesi lazım… Sorumluluk almaktan kaçan, yardımcısını aslanların önüne atan bir futbol aklının Konyaspor’a ne yararı olacak?
xxx
Futbolculara gelince…
Onlara kızmamak lazım… Belli yetenekleri ve futbol akılları, alamadıkları maç başları ve iki aylık maaşları ile “Adımız Hıdır, elimizden gelen budur” demekten başka yapabilecekleri bir şey yok… Dört gözle sezonun bitmesini ve Konya’dan sıvışmanın hayaliyle yatıp kalkıyorlar…
Siz bakmayın onların da, “uçacağız kaçacağız” sözlerine… Şaşkın ördek misali onların ki… Çaresizliğin verdiği “ruh hali” ile söylediklerine kendileri bile inanmıyorlar…
Biz niye inanalım ki!