Daha şampiyonluğun tadını çıkarmadan, yeni bir “kaos”un ortasında buldu kulüp kendisini… Sezon içinde yaşanan Bizans oyunlarını “kol kırılır yen içinde kalır” diyerek, dışarı sızdırmayan önce Hilmi Kulluk, sonra Ömer Atiker ve arkadaşları, “Bahattin Karapınar’ın başkan olduğu bir yönetimde yokuz” diyorlarsa, bu şehri yönetenler, başlarını ellerinin arasına alıp bir defa daha düşünmeliler…
Konyaspor’un bir yıl aradan sonra yeniden Süper Lige yükselmesi ile gururlandık, heyecanlandık ve çok sevindik… Bize bu gururu, bu heyecanı yaşatanlara şükran borçluyuz… Ama, şampiyonluk ne kadar sevindirici olsa da, kulüpteki son gelişmeler de bir o kadar düşündürücüdür…
Bu son başarı günleri de dahil olmak üzere elde edilen şampiyonluk planlı ve programlı uğraşlardan çok, büyük ölçüde rastlantısaldır ve görünmez kahramanların babayiğitliğidir…
Bunu inkar eden çarpılır…
Yanlış yönetim politikalarına, özellikle de doğru olmayan liderlere rağmen Konyaspor Süper Lige çıkmışsa, “A takımı”nın varlığını göz ardı etmek, “vefa”sızlıkların da en büyüğüdür… Bu takım Bahattin Karapınar’a ve onun tekere çomak sokmasına rağmen şampiyon olmuşsa, başta Hilmi Kulluk ile arkadaşlarına, sonra da Ömer Atiker ve ekibine teşekkür edilmelidir…
Evet, “A takımı”nın olmadığı Bahattin Karapınar başkanlığında oluşacak muhtemel yönetim ve o yönetime destek vermenin hesaplarını yapanlar, yarınki başarısızlığın da en büyük sorumlusu olacaklardır…
Garip şeyler oluyor Konyaspor’da…
Eğer duyduklarım ya da bana söylenenler doğru ise Bahattin Karapınar’ın şehre ve şehrin takımına omuz vermiş insanlara söylediği laflar hiç yenilir yutulur cinsten laflar değil… Şampiyon olmuş bir kulübün öyle ya da böyle başkanlığını yapan bir kişi, hem yönetimdeki hem de bu kulüpte daha önce onurluca görev yapmış insanlar için “darbe” niteliğinde laflar edebiliyorsa orada söz biter…
Hele de yönetimindeki arkadaşlarının kuyusunu kazarsa…
En azından ben…
Böylesini ne görmüş ne de duymuştum… Kulübü karşılıksız seven insanların başkan tarafından “aforoz” edilmesini! Bütün bu olanlardan sonra, ya o başkan gitmeliydi ya da başkanın A takımı… Onurlu bir duruş gösteren “A takımı” oyuncuları, “Bahattin Karapınar’ın başkan olduğu bir yönetimde biz yokuz” demişler… Ömer Atiker, Süleyman Işıkçeviren, Mustafa Küçüksöker, Ekrem Coşkun ve diğerleri… Daha önce görevi bırakan Hilmi Kulluk ve arkadaşları gibi…
Mesele şu; Bahattin Karapınar, hem Konyaspor’u hem de Bahattin Karapınar’ı sırtlayan “A takımı” olmadan bu işi nasıl yürütecek?
xxx
Konyaspor üzerinden ülke çapında kimlik edinmek, Konyaspor üzerinden bilinmek ve tanınmak, dahası gazete ve televizyonlarda boy göstermek bir kısım yöneticilerin, başkanların hep hayallerini süslemiştir… Şehrim ve şehrimin takımı öyle ya da böyle, “biz” değil “ben” diyenlere “kimlik” kazandırmıştır… Bu birlikteliğin kazananı “ben” diyenler, kaybedeni ise şehrimin takımı olmuştur…
Ve esas meseleye geliyorum…
Konya’nın dünya’ya açılan penceresi olan Konyaspor’un bu değerinden şehrimize katkı üretemeyenler, Konyasporlu olmayı Konyalılık bilinci üzerinden düşünmeyenler, Konyalı olmanın özellikle Konyasporlu olmayı gerektirdiğini yüreğinden hissetmeyenler, Konyaspor’un başkanlığına da yöneticiliğine de heves etmesinler!
Dolayısıyla da bu şehrin “Süleyman”ları ve genel kurul üyeleri, sakın ha sakın bu kulübün anahtarını “Konyalı olmanın Konyasporlu olmayı gerektirdiğini yüreğinden hissetmeyenler”e teslim etmemelidir… Çünkü, bu işin “vebali” taşınacak gibi değil…
Gücünü “siyasetin ve münafıklığın dinamikleri” yerine, şehrimin “dinamizmi ve potansiyelinden” alan, genel kurul üyelerinin ve Konyasporlular’ın karınlarının ağrımayacağı, Konyaspor’un çıkarlarını kendi çıkarlarından önce savunabilecek, şehrimin potansiyelini akıllı, etkili ve önemli projelerle hayata geçirecek bir lider ve ekibi Konyaspor’da nöbeti devralmalıdır… İki yanlışın bir doğru etmeyeceğini en az bizler kadar şehri yönetenlerin de, genel kurul üyelerinin de bildiğinden eminiz…
O halde…
Konyaspor’un bir yıl aradan sonra yeniden Süper Lige yükselmesi ile gururlandık, heyecanlandık ve çok sevindik… Bize bu gururu, bu heyecanı yaşatanlara şükran borçluyuz… Ama, şampiyonluk ne kadar sevindirici olsa da, kulüpteki son gelişmeler de bir o kadar düşündürücüdür…
Bu son başarı günleri de dahil olmak üzere elde edilen şampiyonluk planlı ve programlı uğraşlardan çok, büyük ölçüde rastlantısaldır ve görünmez kahramanların babayiğitliğidir…
Bunu inkar eden çarpılır…
Yanlış yönetim politikalarına, özellikle de doğru olmayan liderlere rağmen Konyaspor Süper Lige çıkmışsa, “A takımı”nın varlığını göz ardı etmek, “vefa”sızlıkların da en büyüğüdür… Bu takım Bahattin Karapınar’a ve onun tekere çomak sokmasına rağmen şampiyon olmuşsa, başta Hilmi Kulluk ile arkadaşlarına, sonra da Ömer Atiker ve ekibine teşekkür edilmelidir…
Evet, “A takımı”nın olmadığı Bahattin Karapınar başkanlığında oluşacak muhtemel yönetim ve o yönetime destek vermenin hesaplarını yapanlar, yarınki başarısızlığın da en büyük sorumlusu olacaklardır…
Garip şeyler oluyor Konyaspor’da…
Eğer duyduklarım ya da bana söylenenler doğru ise Bahattin Karapınar’ın şehre ve şehrin takımına omuz vermiş insanlara söylediği laflar hiç yenilir yutulur cinsten laflar değil… Şampiyon olmuş bir kulübün öyle ya da böyle başkanlığını yapan bir kişi, hem yönetimdeki hem de bu kulüpte daha önce onurluca görev yapmış insanlar için “darbe” niteliğinde laflar edebiliyorsa orada söz biter…
Hele de yönetimindeki arkadaşlarının kuyusunu kazarsa…
En azından ben…
Böylesini ne görmüş ne de duymuştum… Kulübü karşılıksız seven insanların başkan tarafından “aforoz” edilmesini! Bütün bu olanlardan sonra, ya o başkan gitmeliydi ya da başkanın A takımı… Onurlu bir duruş gösteren “A takımı” oyuncuları, “Bahattin Karapınar’ın başkan olduğu bir yönetimde biz yokuz” demişler… Ömer Atiker, Süleyman Işıkçeviren, Mustafa Küçüksöker, Ekrem Coşkun ve diğerleri… Daha önce görevi bırakan Hilmi Kulluk ve arkadaşları gibi…
Mesele şu; Bahattin Karapınar, hem Konyaspor’u hem de Bahattin Karapınar’ı sırtlayan “A takımı” olmadan bu işi nasıl yürütecek?
xxx
Konyaspor üzerinden ülke çapında kimlik edinmek, Konyaspor üzerinden bilinmek ve tanınmak, dahası gazete ve televizyonlarda boy göstermek bir kısım yöneticilerin, başkanların hep hayallerini süslemiştir… Şehrim ve şehrimin takımı öyle ya da böyle, “biz” değil “ben” diyenlere “kimlik” kazandırmıştır… Bu birlikteliğin kazananı “ben” diyenler, kaybedeni ise şehrimin takımı olmuştur…
Ve esas meseleye geliyorum…
Konya’nın dünya’ya açılan penceresi olan Konyaspor’un bu değerinden şehrimize katkı üretemeyenler, Konyasporlu olmayı Konyalılık bilinci üzerinden düşünmeyenler, Konyalı olmanın özellikle Konyasporlu olmayı gerektirdiğini yüreğinden hissetmeyenler, Konyaspor’un başkanlığına da yöneticiliğine de heves etmesinler!
Dolayısıyla da bu şehrin “Süleyman”ları ve genel kurul üyeleri, sakın ha sakın bu kulübün anahtarını “Konyalı olmanın Konyasporlu olmayı gerektirdiğini yüreğinden hissetmeyenler”e teslim etmemelidir… Çünkü, bu işin “vebali” taşınacak gibi değil…
Gücünü “siyasetin ve münafıklığın dinamikleri” yerine, şehrimin “dinamizmi ve potansiyelinden” alan, genel kurul üyelerinin ve Konyasporlular’ın karınlarının ağrımayacağı, Konyaspor’un çıkarlarını kendi çıkarlarından önce savunabilecek, şehrimin potansiyelini akıllı, etkili ve önemli projelerle hayata geçirecek bir lider ve ekibi Konyaspor’da nöbeti devralmalıdır… İki yanlışın bir doğru etmeyeceğini en az bizler kadar şehri yönetenlerin de, genel kurul üyelerinin de bildiğinden eminiz…
O halde…