Konya’nın yaşayan hafızası: Nail Bülbül

Gazeteci Nail Bülbül Konya Aydınlar Ocağının düzenlediği Selçuklu Salı Sohbetlerinde meslek hayatı ve hatıralarını anlattı. Bülbül, 70 yıl boyunca Konya’ya hizmet ettiğini ifade ederken, Bülbül’ün Konya’nın hafızası olduğu vurgusu da yapıldı

İl Halk Kütüphanesi Salonundaki programın açılış konuşmasını yapan Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, Konya’nın yaşayan hafızası olan Bülbül’e teşekkür ederek, “Meslekte 75. Yılını dolduran Mustafa Ataman ağabey için bir program düzenlemiştik. Nail ağabey, inşallah o rekora doğru yaklaşıyor” dedi. Çalışma hayatın 1954 yılında başlayan Nail Bülbül’ün Konya’nın yakın tarihine tanıklık eden canlı tarih olduğunu kaydeden Başkan Güçlü, “Nail ağabey Konya’nın hafızasıdır ve meslekte 70. yıl ifadesi o hafızanın yanında hafif kalır. Konya’nın meşhurları, kanaat önderleri, üstatları, şehrin yapıları, her biri Nail Bülbül’ün hafızasındadır. Biz de kendisini dinleyerek istifade edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

1991’DE GAZETEMİZİN ADI MERHABA OLDU

Daha sonra kürsüye gelen gazeteci yazar Nail Bülbül, kendi adına düzenlenen program için Ayınlar Ocağı Yönetim Kuruluna teşekkür ederek, “Topraklık mahallesi çocuğuyum. Ben 1954 yılının 17 Mayıs günü Konya Ticaret Borsasında memuriyete başladım. Aynı zamanda İstanbul’a okul maçları ile ilgili spor haberleri göndererek de gazetecilik yaşantım başladı” dedi. O dönemde Yeni Konya gazetesinin Şahin Otel’in arkasındaki sokakta bulunduğunu ve bir gün spor haberi yazmak istediğini söylemek için gittiğinde yetkili kimse olmayınca İstanbul Caddesindeki Yeni Meram’a müracaat ettiğini anlatan Bülbül, “Yazı İşleri Müdürü Tacettin Öney idi. Bana (Peki yaz) dedi. Borsada yazdığım haberleri he gün getirip kendisine teslim ettim ama ilk günlerde imzamı kullanmadı. Meğer beni test ediyormuş. O dönemde spor haberleri, maçı izleyen bir kişinin verdiği bilgi ile (Filan takım, filan ile oynadığı maçı, filancanın attığı gol ile 1-0 yenmiştir) diye kısa bir şekilde haber yapılırdı. Ben haberleri tafsilatlandırmaya, esame listelerini de vermeye başladım” diye konuştu.

Yeni Meram’dan o dönemde ücret almadığını, 1959 yılında askere gittiğini, tezkere aldıktan sonra da aynı gazetede devam etmek üzere görüşürken Yeni Konya’dan ücretli yazmak üzere teklif aldığını anlatan Bülbül, “Rahmetli Abdullah Sur, Faruk Şahin ve Hasan Kayımkaya da burada bana yardımcı oldular; onları yetiştirdim. Her sene Yılın Sporcusu seçimleri yaptım. Spor haberleri önceden birinci sayfa haberlerinin alında küçük bir şekilde verilirken önce iç sayfada yarım sayfa halinde, sonra arka kapakta tam sayfa olarak vermeye başladık” dedi. İstanbul’dan bi fotoğraf makinesi alarak spor fotoğrafları çekmeye başladığını, ayrıca oradaki gazete ve dergilerden rica ile temin ettiği klişeleri Konya’ya getirdiğini de vurgulayan Bülbül, “1979’d memuriyetten emekli oldum. Bu sıra Yeni Konya ile bir anlaşmazlığımız vardı ve Türkiye’de Yarın’dan teklif aldım. Cengi Dönmez Yazı İşleri Müdürü, ben Spor Şefi olarak çalıştık. Salih Sedat Ersöz öğrenci olarak gelir, yazardı. 1991’de gazetemizin ismi Merhaba olurken tipo baskıdan ofset teknolojisine geçtik. 2005 yılına kadar her sabah gazeteye giderek fiilen çalıştım. Sonra evimden yazmaya devam ettim” diyerek basın hayatına dair faslı tamamladı.

AVUSTURYA’DAN ÇAKMAK GETİRMİŞLERDİ

Konuşmasının ikinci bölümünde Konya’ya dair bilgiler veren Bülbül, “Zindankale katlı otoparkının olduğu yer çukurdu. Dağlardan inen sel suları orayı doldururdu. Sonra Konya’nın çöplüğü yapıldı ve yükseltildi. Biz de 1985 yılında Alavardı semtinde yapılmakta olan bir apartman dairesine taşındık. Karşımızda Çolak Hoca Camii ve adı camiye verilen Hoca Efendiyi o dönede tanıdım. Hayırsever Osman Taşoluk’unda camiye büyük katkıları oldu” dedi. Nebi Dayının kahvehanesinin meşhur olduğunu ve asayiş kontrolü yapıldığında, insanların ceplerindeki muhtar çakmaklarını masanın altına attıklarını anlatan Bülbül, “Avusturya’dan getirilen bu çakmaklar gümrüksüz olduğu için, insanlar üzerlerinde yakalanmasını istemezdi” diye konuştu. Merkez İmam Hatip Lisesi binasının yapıldığı arazinin geçmişte Gazaros’un bağı olduğunu hatırlatan Bülbül, “Mübadelen sonra burası Milli Emlak Müdürlüğüne geçmiş. Bahçesinde top oynanırdı. İdmanyurdu Kasımpaşa maçını da ben 15 kuruş ödeyerek izlemiştim. 1934 yılında Muhafızgücü Konya’ya gelip burada İdmanyurdu ile maç yapmış ve 2-2 berabere kalmışlar. Atatürk bu skoru duyunca İdmanyurdu’nun Ankara’ya davet edilmesini istemiş ve oradaki maçtan sonra tebrik edip Konya’da futbol sahası olup olmadığını sormuş. Milli Emlak’a ait arazide oynandığını duyunca da o dönem faaliyette olan İdmanyurdu, Gençlerbirliği ve Selçukspor kulüplerine bu arazinin beş yılda ödenmek üzere 500 liraya verilmesini emretmiş. Ama İdmanyurdu yöneticileri bu parayı kendi kulüpleri adına ödeyip satın almışlar ve sonra da diğer iki kulübe burada soyunma odası tahsis etmişler” diyerek sözlerini sürdürdü.

CEMAATİN İÇİNE BİR KUŞKU DÜŞMÜŞ

Sonraki yıllarda Hacıveyiszade Mustafa Efendi’nin gayretleriyle bu araziye İmam Hatip Lisesi yapıldığını anlatan Bülbül, “Hacıveyiszade merhum bir sabah namazının ikinci rekâtında kıyama durduktan sonra, geri dönüp cemaate, elleriyle namaz durumundan çıkmamalarını işret ederek dışarıya çıkmış. Biraz sonra da gelip namaza kaldığı yerden devam etmiş ama cemaatin içine bir kuşku düşmüş. Fakat kimse de cesaret edip hocaya neden böyle yaptığını soramamış. İkindi namazında bir haberci Müftü Abdullah Efendi’nin kendisini beklediğini söyleyince Hacıveyiszade Efendi namazdan sonra yayına varmış. Müftü, (Sabah namazında ne yaptın?” diye sorunca, (Durumu anlatanlara sen ne cevap verdin?) diye karşılık vermiş. Müftü, (Hoca Efendi yaptıysa doğrudur dedim, yolladım) deyince de, (Ahir ömrümüzde bu sünneti biz de işlemiş olduk) diye karşılık vermiş. Meğer Peygamber Efendimiz bir defa böyle namazdan çıkıp, abdest tazeleyerek gelmiş ve namazı tamamlamış” diye anlattı.

BİNALAR HALA SAPASAĞLAM DURUYOR

Eski zamanlara Üçler Mezarlığının Akçeşme Okuluna kadar uzandığını da anlatan Bülbül, “Bilen insanlar, okul ile mezarlık arasındaki yolu kullanmazlardı. Ben de okul tarafındaki kabir taşlarını gördüm. Yol düzenlemesi için mezarlar kaldırıldı” dedi. Tarihi vasıftaki Ziraat Bankası, İsmetpaşa okulu gibi binaları da yapan Alman Yüksek Mimar İmre Zinger’in Konya’da bulunduğu dönem Selçukspor’un antrenörlüğünü de yaptığını anlatan Bülbül, “İstanbul’da Beşiktaş’ın antrenörlüğünü de yapan Zinger’in Konya’da inşa ettiği binalar halen sapasağlam duruyor” şeklinde konuştu. Lübnan’dan Konya’ya göç ettirilen Marunilerin Aziz Pavlus kilisesini inşa ettiklerini, Ermeni kilisesinin ise Alaaddin’in eteğinde olduğunu kaydeden Bülbül, “İki kilise art ardaydı. Ermeni kilisesi yıkıldı. Konya’yı işgal ettikleri dönemde de İtalyan askerleri Mevlana Türbesindeki âlemi altın zannedip, sökmek üzere zincir bağlayıp asılmışlar. Fakat zincir kopmasına rağmen âlem yerinde kalmış. O kırık zincir uzun zaman âlemde takılı kaldı” dedi. Konuşmasının sonunda Lâdikli Ahmet Efendiyi de yer veren Bülbül, “Bir Şubat günü arkadaşlarla ziyaretine gittik. Kanal harekâtında yaralandığını, kendisini uyandıran kısa boylu zat tarafından Kıbrıs eşeğine benzer bir binek ile Hilâl-i Ahmet Çadırına kadar götürüldüğünü, yaklaşık yirmi yıl bir daha görüşmedikleri o zat ile sora sıkça görüştüklerini kendilerine söylediğini anlattı. Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, Nail Bülbül için hazırlanan Meslekte 770. Yıl belgesini takdime etti.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri