Konya’nın Kalbinde Yaya Olmak

Kent merkezleri kamusal parkların, ticaret mekânlarının, sağlık merkezlerinin, eğitim kurumlarının ve aklınıza gelebilecek daha birçok yapının olduğu alanlardır.

Kent merkezleri kamusal parkların, ticaret mekânlarının, sağlık merkezlerinin, eğitim kurumlarının ve aklınıza gelebilecek daha birçok yapının olduğu alanlardır. Bu açıdan baktığımız zaman “Bir kentin kalbi neresidir?” sorusu da cevap bulmuş olacaktır. Kenti kalbi olan bu merkezler aynı zamanda oraya kimlik kazandıran, dokusunu oluşturan yerlerdir. Yaşadığımız şehirleri veya gidip gördüğümüz şehirleri düşünecek olursak aklımıza ilk gelen yerler şüphesiz ki kent merkezleridir.

Kent merkezlerinin planlanması bireylerin sağlıklı, güvenli ve rahatça dolaşabilmesi ve kentsel mekanlara erişilebilirliğin sağlanabilmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Ancak hızlı kentleşmeyle plansız kentler ortaya çıkarak kent merkezlerini de değiştirmiştir. Bu değişim ile ilk akla gelenler trafik sıkışıklığı ve çevre kirliliği olsa da ekonomik, sosyal ve fiziksel bakımdan birçok sorunu saymak mümkündür. Kentlerin organik büyümesinde temel öğe, yaya iken günümüzde araçlara odaklı olarak gerçekleştirilmekte, yaya ise ortaya çıkan yeni düzende kendisine yer bulamamaktadır. Daha önceden yaya olarak erişebildiğimiz alanlar artık yaya açısından güvenli olmaktan çıkmış konforsuz, kamu yararını gözetmeyen, peyzaj özellikleri ile ilişkilendirilmemiş alanlara dönüşmüştür. Ancak yayalaştırma çalışmaları ile kaybedilen bu özellikler yeniden kazandırılmaktadır.

Peki son günlerde sıkça duymaya başladığımız bu yayalaştırma kavramı da nedir? En basit tanımı ile sokakların araç trafiğinden arındırılması denilebilir. Hong Kong Ulaşım Departmanı ise yayalaştırmayı “yaya kullanımına ait alanlara veya sokaklara araç girişinin sınırlandırılması’’ olarak tanımlamaktadır. Yayalaştırma ile yürürken alışveriş yapabileceğimiz, diğer insanlarla iletişime geçebileceğimiz, sosyal yaşamı destekleyen sokak dokusunu oluşturmak amaçlanır. Açık alanlarda oturma, yeme, içme, diğer insanları gözlemleyebilme ve seyretme gibi birçok aktiviteyi de içinde barındırır. Özellikle tarihi alanlara baktığımızda tarihi eserlerin ön plana çıkması, bu alanların imaj kazanması için taşıttan arındırılmış yaya yollarını düzenlemek akıllıca olacaktır.

Yukarıda bahsi geçenlerin ışığında yaşadığımız şehre bakarsak, Konya’nın kalbi olan Bedesteni ele almak gerekecektir. Bedesten 2000 yılında Tarihsel Kent Merkezi Koruma Amaçlı Kentsel Tasarım Projesi ile tamamen yayalaştırılmıştır. Bu proje ile Kapu ve Aziziye Cami çevre düzenlemelerinin yapılması, Aziziye Caddesinde örnek cephe düzenlemelerinin yapılması amaçlanmıştır.

Şekil 1: Geleneksel Kent Merkezi (Google Earth)

Geleneksel ticaretin yoğunlaştığı Bedesten, Aziziye, Kapu, İplikçi ve Şerafeddin Camii çevreleri “Kentsel Tasarım Alanları” olarak düşünülmüştür. Bu bölgelerde yaya ağırlıklı, geleneksel kent mekânlarının sergilendiği bir bölge haline dönüşmesi düşünülmüştür.

Koruma Planı’na göre 3 ana yaya aksı belirlenmiştir; Mevlâna, Aziziye ve Dülgerler.

-Mevlâna: Mevlâna Caddesi boyunca Alâeddin Tepesi ve Alâeddin Külliyesi’ni, İplikçi Camii, Şerafeddin Camii, Hükümet Konağı ve Mevlâna Enstitüsü aracılığıyla Selimiye Camii’ne ve Mevlâna Külliyesi’ne bağlayan ana yaya aksıdır.

-Aziziye: Katlı Otopark ’tan başlayarak, Kapu Camii, Aziziye Camii, Selimiye Camii gibi önemli anıtsal yapıları birbirine bağlayan ana yaya aksıdır.

-Dülgerler: Sulu Han, Buğday Pazarı vb. önemli tarihsel hanları, Mecidiye Han ve Kapu Camii’ne bağlayan ana yaya aksıdır. Bu akslar özel plan ve projeler ile düzenlenecek ve tamamen yayaya ait olacak yaya akslarıdır.

Yaya akslarının yanında 2 tane de başlıca yaya bölgeleri belirlenmiştir.

1.Geleneksel Bedesten/Arasta Kesimi Yaya Bölgesi

2.Mahkeme Hamamı ve Şerafettin Camii Çevresi Yaya Bölgesi

Peki Bu Değişikler İle Neler Oldu?

Son zamanlarda yayalaştırma çalışmalarının arttığı fakat alınan yanlış kararlar, çevre ile uyumsuzluklar, getirilen çözümlerde eksikler olduğu görülmektedir. Konya kent merkezi aslında birçok tarihi dokuyu barındıran, ticari kapasitesi yüksek bir alandır. Ancak yaşlı, çocuk, engelli gibi birçok kullanıcı açısından baktığımızda alan hepsine hitap etmemektedir. Özellikle bu alanın trafiğe kapalı olması düşünülürse giriş çıkışlarda yoğun taşıt trafiği olması yukarıda sayılan kullanıcılar için sorun oluşturmaktadır. Aynı zamanda yeşil alanların, dinlenme alanların ve kent mobilyalarının yetersiz olması kullanıcıların dile getirdiği bir diğer konudur. Bunun yanında olumlu sonuçları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.

-Tüm bu değişiklikler ile bedesten bölgesinin imajı değişmiştir.

-Ortaya çıkan tarihi yapılar ile daha fazla turist çekmeye başlamıştır. Bunun yanında ticarette çeşitlenme görülmüş turistlerin bu bölgede kalma süresi de uzamıştır.

-Ticarethane işlevleri sadece üretim ile kalmayarak turistik ürün satış yeri, restoran, pastane gibi birçok fonksiyon yüklenmiştir.

-Ticarethane önlerinde açık alan oluşturularak dikkat çekici hale gelmişlerdir.

-Han, camii, çeşme gibi tarihi eserlerin konumunu gösteren bilgilendirme yapılmıştır.

-Peyzaj ögeleri ile desteklenerek dinlenme alanları eklenmiştir.

-Tarihi kent merkezi yeniden yayaların yoğun kullandığı bir alana dönüşmüştür.

Öneri Niyetine..

Tarihi yapıları ile şehrin göz bebeği olan Bedesten, kullanıcıların istekleri ile yeniden ele alınmalıdır. Yapılacak önemli dokunuşlar ile daha işlevsel olacak ve böylece kullanıcılar da daha fazla vakit geçirecektir. Bu alanda yapılacak her türlü proje, tasarım ve uygulamada halkın da sürece katılabileceği bir düzenleme getirilmelidir. Özellikle tarihi alanlarda yapılan çalışmalarda yerel yönetimlerin aldığı yanlış kararlar ve hatalı müdahaleler, bazı değerleri tamamen ortadan kaldırarak dokunun ve kimliğin yok olmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, tarihi kent merkezleri yaşadığımız bu çağın modernleşme çabaları sonucu bugün kimliğini kaybetmeye yüz tutmuş bir sürü örnekle karşı karşıyadır. Oysa doğal ve kültürel değerleri korunmuş bir çevrede yaşamak her bireyin hakkıdır. Bu hakka dikkat edildiğinde kimliğimizin ve tarihimizin gelecek nesillere miras olarak aktarılması da sağlanacaktır. Değilse çağdaş olarak ithaf ettiğimiz yeni düzenden gelecek nesle ruhsuz beton yığınlarından başka bir şey bırakamayacağız. Oysaki çağdaşlık; insanın odak alındığı, yayanın her zaman üstün ve öncelikli olduğu kentler ile mümkündür.

 

 

Fatiha Nur Terlemez

Şehir Plancısı

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Gündem Haberleri