Cila boya değil; içyüz(ey) ve düzeylerden bahsediyorum Şehrin kalbinden, derunundan, nefes saldığı göz(enek)lerden, ruh atmosferinden, ayak bastığı zemin ve baş koyduğu zirvelerden.
Eski manevîyatından soyunmuş, açıktan oruç yiyenler, fütursuzca “yasak” çiğneyenler; dışarıdaki Konya’nın muhafazakâr sivriliğini, uçluğunu sabote eden, ruhaniliği hafiflemiş, daha dünyevî bir Konya.
Konya’lardan İkoniyumlar’a doğru gelen; bütün İslâm vurgularına rağmen, esasen inancın çok da mühim olmadığını hatıra ve dile getiren, “haz toplumu hüviyetine bürünen”; gitgide modernist, menfaatçi, gayrimüslimlerle aradaki farkın azaldığı, ibadetin, inancın kabuk haline geldiği, gürültücü, şiddet eğilimi artan bir dünya.
En çok şehit veren illerimizden biri olmasına rağmen; esnaf ve halkın eskisi gibi şehit cenazelerinde bayrak asmadığı; alışveriş merkezlerinden çıkılmadığı bir Konya.
Dışarıdan bir bakış, belki bazı gerçekleri daha iyi görecektir. Farklı kesimlerden iki görüşü yazıya alıyorum.
“Kanıt” programının sunucusu, Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, geçenlerde şehrimizi ziyaret etmiş ve gazetemizde de kendisiyle yapılan söyleşiyi okumuştuk.
“Konya'ya çok sık gelip giderim. 15 yıl öncesi ile şimdi arasında çok ciddi bir fark var.” diyor Sayın Atasoy.
“İnsanda bıraktığı ilk izlenim çok büyük ve temiz. Çok genç nüfus var. Bu herhalde üniversitelerden kaynaklanıyor olsa gerek. Güzel yemek yeniyor. Suç oranı çok garip benim penceremden bakıldığı zaman. Sayıca az ama şiddet dozu yüksek suçlar oluyor. Hiç beklemediğiniz vahşet örneklerini de görebildiğiniz bir yer. Belki de çok büyüklüğü ve zor ulaşılan yerlerinin olması ve kozmopolit bir yapıya sahip olmasının etkisi var. Alkole bağlı trafik kazalarının yaşanıyor olması benim dikkatimi çekiyor. Ağır trafik kazalarına sıklıkla rastlanıyor…. Bir kere uyuşturucu konusunda giderek artan bir yapı var. Konya'da da her yerde olduğu gibi kullanımı artıyor.”
Ve Mehmet Şevket Eygi’nin “7 Ekim 2011” tarihli, “Türkiye ve Konya’da Durum Nasıldır” başlıklı yazısından bazı bölümler:
“Genel soru: Konya halkının ve şehrinin dinî-İslâmî durumu nasıldır? İyi midir, orta mıdır, zayıf mıdır, kötü müdür?
*Konya, eskiden olduğu gibi Ehl-i Sünnet İslâmlığının, sahih itikadın kalesi midir?
*Konya'da İslâm'ın ikinci şartı olan beş vakit namaz halkın büyük kısmı tarafından kılınmakta mıdır?
*Konya'nın Müslüman kadın ve kızları, tesettür farzını ve şartını yerine getiriyorlar mı? Yoksa Konya'da açıklık, saçıklık başlamış ve yayılmış mıdır?
*Konya'da Müslümanlar, İslâm'ın temel şartlarından olan istikamete (doğruluk ve dürüstlüğe) riayet ediyor mu?
*Konya halkını irşad edecek, bilgilendirecek, aydınlatacak, müjdeleyecek, uyaracak yeterli miktarda icâzetli ulemâ, fukaha, mürşidler mevcut mudur ve vazifelerini bihakkın yerine getiriyorlar mı?
*Konya'da Müslüman şehir medeniyeti ve kültürü hâkim midir?
*Konya'da KDV'li, resmî, TC vesikalı yasal fuhuş polisin koruması altında yapılıyor mu, yapılmıyor mu?
Bir hatırasını anlatıyor Mehmet Şevket Eygi:
“1960'ta, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda Fransızca mütercimliği yaparken resmî vazifeli olarak Konya Müslümanlarına bir müjdeyi ulaştırmak için oraya gitmiştim. Cuma günü değildi. Herhangi bir panayır, bayram da yoktu. Çarşıda gezerken birden öğle ezanı okundu. Halk arasında bir kaynaşma görüldü, dükkânlardan ellerinde ibriklerle çıkan Konyalı insanlar yol kenarlarında abdestlerini aldılar ve herkes yakındaki Aziziye Camii'ne seğirtti. Ben de yanımdaki dostlarımla birlikte gittim, o büyük camiin ayakkabılığında zor yer bulabildikti.
Namazdan sonra dostlarıma sormuştum: "Maşallah herhangi sıradan bir öğle namazında bu ne kalabalık..."
Şu cevabı vermişlerdi: "Allah her şehre bir nimet vermiş. Konya'ya namazı nasip etmiş."
Yazarların tüm fikirlerine belki katılmayabilirsiniz. Fakat siz de toplum ahlâkında, genel gidişatta umumî bir gerileme, yozlaşma, eksilme görmüyor musunuz?
Başka bir misal: Hakaret içeren lânetlik film hakkında, medenice tepkiler hem Konya, hem de Türkiye’den yeterince gelmedi. Sadece birkaç partinin, sivil toplum kuruluşunun inhisarında mıdır İslâmiyet ve Efendimiz (S.A.V.)
Sevilen herhangi bir futbol takımına bir haksızlık, saygısızlık yapılsa kenetlenme, tepki sesi nasıl olurdu acaba? Maazallah harp(!) bile çıkardı.
Genel Yayın Yönetmenimiz Kerem İşkan Bey’in, 18 Eylül 2012 tarihli yazısında geçen bir haber. İstanbul’da yapılan Konexpo Fuarı’nda Konya kültürü ile değerleri de tanıtıldı:
“Akşehir standını görünce beynimizden vurulmuşa döndük…
Nasreddin Hoca’nın eşeğinin maketi… Üzerinde, Hoca’nın tespihi ve eşeğin kafasında Hoca’nın sarığı.
Dünyayı ayağa kaldıran o film kadar olmasa da benzer iğrençlikte bir manzara.”
Bu hiçe sayma, alay ve kutsalı tahkir Konya(lı)dan beklenilen tavır mı. Tespih ve sarık, temsil ettiği değerleri bir düşünün, kimlere nelere lâyık görülüyor. Neden göz yumuldu, niçin itiraz edilmedi?
Küçük bir örnek daha veriyorum. “Ankara seğmeni de, Ankara Shopping Fest’in (Alışveriş Festivali) sembolü olarak; tanıtım toplantısında uzun kuyruklu kedi (seğmen) oyuncak şeklinde takdim edilmişti.” Ha kedi, ha Seğmen ne fark eder.
Şehitleri ne gözle görüyoruz, hiç kurcalamıyorum. “Vatan, millet, Sakarya edebiyatı yapmayalım lütfen!”. Eşekler, kediler, kelleler… “Yetmez ama Evet!”
Nasreddin Hoca’nın, dinî millî simgelerin torunları nezdinde itibarı bu mudur?
Hz. Mevlana ve Hz. Yunus gibi âbide şahsiyetlerin bu memlekette, bu topraklarda yaşadığı “iddiamızı” tekzip eden, hiçe sayan ileri(!) durum ve açılımlara tanıklık ediyoruz.
Değerlerine sahip çıkmak böyle midir? “Çene” değil, hakikî devlet ve eylem adamlarına ne zaman kavuşacağız?
Hani mütemadiyen kendimizi övüp duruyoruz ya, biraz da siygaya çekmenin zamanı gelmedi mi dersiniz?