Türkiye’de İslamcılığın yeniden tartışılmaya ve İslamcılıkla ilgili toplantıların yapılmaya devam edildiği bu günlerde İslamcılık tarifinde konuyla ilgili söz söyleyenlerin İslamcılığı tarifte anlaşamasalar bile, İslamcıların dönüşmesi konusunda anlaştıkları bir vakıadır.
Ortaya çıktığı günden beri milliyetçi bir tarzda ve Türkiye İslamcılığının kendine özgü şartları olduğu düşüncesinden hareketle, konuyu İslamcılıktan muhafazakârlığa dönüştürerek, birçok konuda olduğu gibi insanları İslamcılık ve muhafazakârlık konusunda kavram kargaşası içinde bırakmak isteyenler artık muratlarına ermiş olmalılar.
10 yılı aşkın süredir aralıksız devam eden Akparti iktidarında geçmişte İslamcılığın merkezinde yer alan yapılanmalarda bulunmuş olan pek çok kişinin siyasal ve toplumsal alanda farklı yerlerde görev almasının kişisel bazı değişimleri beraberinde getireceği bekleniyordu.
İslamcılar Akparti iktidarından yaklaşık bir on yıl önce işbaşında olan Anap iktidarı döneminde de böyle bir değişim ve dönüşümü yaşamışlar ve kendi içlerinde tam anlamı ile bir kırılma dönemi geçirmişlerdi.
Bu gün İslamcıların biraz da dışarıdakilerin etkisiyle tartışmaya başladıkları Anayasa, kürt sorunu, siyasi ve askeri vesayet ile muhafazakârlık tartışmaları da bu kadar yoğun olmasa da o zaman da yaşanmıştı.
İslamcılık tartışması çıkaranlar bu tartışmanın bir uzlaşma ile sonuçlanmayacağını bildiklerinden diğer coğrafyalardaki islâmî yapılanmaları da birer maniple aracı olarak kullanmaktan çekinmemektedirler.
Bunun sonucu olarak Türkiye İslamcılığının ne olup olmadığı tartışmaları hiçbir zaman kendi dinamikleriyle ve kendi olağan seyrinde devam etmeyen bilakis hep başka gruplarca hatta başka devletlerce sürekli tartışılması istenen bir konu olmuştur.
Türkiye’de İslamcıları tartıştırarak dönüştürmek isteyenler, zaman zaman tartışmaya siyasi yapılanmaları da dâhil etmekte ve İslamcıların özellikle Anap gibi Akparti gibi tek parti iktidarlarının nimetlerinden faydalanmalarını özellikle teşvik etmekte, asıl dönüşüm ve değişimi hesapsız zenginleşme duyguları üzerine kurgulamaktadırlar.
Gazete köşelerinde başlayıp 5 yıldızlı turistik otellerin salonlarında devam eden tartışmalarda ortaya konan fikirlere bakarsanız, Türkiye İslamcılığı artık geçmişi ile hemen her tür bağını kopararak bölünen ve bölündükçe çok farklı kisvelere bürünen, kültürel yönden hayli erozyona uğramış, medeniyet ve siyaset iddiasını hemen hemen terk etmiş bir dünyalaşma/zenginleşme hareketidir.
Türkiye’de merkezi ve yerel iktidarın destekleriyle ayakta durmaya çalışan sözde sivil toplum örgütlerinin zaman zaman ilim, irfan, medeniyet ve islam düşüncesi kaygılarıyla düzenledikleri yerel olmaktan öte gitmeyen toplantılar bizi asla aldatmamalıdır.
İslâmcılık temelde modernite karşıtı bir hareket olarak başlangıçta Kur’an ve sünnet kaynaklı olmasına karşın, bu gün İslamcılık ne yazık ki yine temelde Kur’an ve sünnet kaynaklı modern bir hareket olarak topluma empoze edilmeye çalışılmaktadır.
Bu baştanbaşa yanlış yorumun sonucunda da siyasi iktidar tarafından merkezi ve yerel yönetimlerde işbaşına getirilen bürokratlar, siyasiler ve kapital sahibi işadamları ile hemen her tür akçeli ilişkilere girmekte bir sakınca görmemekte ve ne yazık ki serbest rekabet ortamı içerisinde yapılması gereken en basit ihaleler bile adrese teslim şartnamelerle kotarılmaktadır.
28 Şubat 1997 postmodern darbesinin ardından işbaşına gelen Akparti iktidarı ile birlikte ikinci defa iktidar tecrübesini yaşayan eski İslamcılar, gelecekte karşılarına çıkacak yeni bir krizi en hafif hasarla atlatma düşüncesi ile tavizler verme pahasına İslamcılığın siyasal iddialarından vazgeçerek iktidar sahibi olma yolunu seçmişler, ne yazık ki çok yakın denecek bir dönemde polis jobu ile karşılaşmayı göze alarak başörtüsü ve şeriat İslam’dır sloganları atan bu kişiler bugün gerçek Şeriat’ ın demokrasi olduğunu savunma durumuna düşmüşlerdir.
Akparti kurmayları bir seçim daha kazanma düşüncesiyle, İslamcıların geçmişten kaynaklanan kimi toplumsal taleplerini hayata geçirmeye çalışıyor gözükseler de bu yapılanlar İslamı referans alan, İslamcılığı dava olarak gören bir hareketin Türkiye İslamcılığı ve İslam Medeniyeti adına yapacağı şeyler değildir.
Bunların kimler olduğunu görmek istiyorsanız etrafınıza bir bakınız.
Bunlar ehliyetsiz ve yeteneksiz insanları sadece eş, dost, hemşeri veya siyasi taraftardır diye merkezi ve yerel idarelerin boş kadrolarına dolduranlardır.
Bunlar dün tüyü bitmedik yetim hakkı diye tanımladıkları kamu mallarını bugünlerde hesapsız bir şekilde tüketenlerdir.
Bunlar dün odalarda, cemiyetlerde karşı çıktıkları kişilerin ayak oyunlarına rahmet okuturcasına, birbirlerine karşı ayak oyunu yapan ve türlü kirli ittifakı yapmakta sakınca görmeyenlerdir.
Her şeye rağmen Türkiye’de İslamcılık ölmemiştir, öldürülememiştir.
Çünkü İslamcılık yüzyılı aşkın bir zamandır bu ülkede derdi ve davası olan insanların hareketidir.
Ve bu insanlardan hala bu memlekette yeteri kadar vardır.