Umre ziyareti için gittiği Suudi Arabistan’da uğradığı iftira sonucu tutuklanan Konyalı akademisyen Muhammed Ali Çağlar, Suud makamlarınca 15 ayın ardından serbest bırakıldı. Umre ziyareti için gittiği Suudi Arabistan’da uğradı çirkin iftira tutuklanan Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Bölümü Öğretim Üyesi Muhammed Ali Çağlar, Suud makamlarınca 15 ayın ardından özgürlüğüne kavuştu. Hukuksuz bir şekilde 2 yıl hapis cezası alan Muhammed Ali Çağlar’ın memleketine dönmesi ailesi, sevenler ve dostları tarafından sevinçle karşılandı. Çağlar, yaşadığı olay ve mağduriyetler ile ilgili açıklamalarda bulundu.
SUÇSUZLUĞUMUN AYAN BEYAN BELGESİ VAR
“Bilindiği üzere Suud’da haksız yere uzun bir süre mahkum oldum” diyen NEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Bölümü Öğretim Üyesi Muhammed Ali Çağlar, “Allah’a şükür 24 Nisan tarihinde mahkumiyetim sona erdi. Şahsım ve inancım hakkında sosyal medyada ve youtube’da yer yer alevlendirilmeye çalışılan yalan haber ve malumatlardan dolayı açıklama ihtiyacı duydum” şeklinde konuştu. Bundan sonraki süreçte hakkında çıkan yalan haberlere itibar edilmemesi ve kendisinin açıklamalarının referans alınmasını rica eden Çağlar, “Öncelikle mahkumiyetimin sona ermesi bir afla değil, dosyamdaki delil yetersizliğinin ortaya çıkmasıyla gerçekleşmiştir. Bu durum suçsuzluğumun ayan beyan belgesidir. Bu süreçte kamera görüntülerini vermeyerek delillerin karartıldığı ve polislerin bir şebeke olduğu ortaya çıkmış oldu” dedi.
BENİ DİNLEMEDİLER KOLUMDAN ÇEKTİLER!
Olayda iftiracı Suud polisi haricinde herhangi bir ikinci şahsın olmadığına dikkat çeken Çağlar, daha sonra şunları kaydetti: “Tavaf yaptığım esnada oluşan bir izdiham sebebiyle birkaç kişinin arkamdan ittirmesiyle yere düştüm. Düşme esnasında boynumda asılı bulunan çantadan bazı eşyalarım yere düştü ve izdiham sebebiyle sürekli ilerleyen kalabalık arasında düşen eşyalarımı toplayıp kalkmaya yeltendiğimde üzerinde ihram olan sivil bir şahıs beni kaldırarak daha sakin bir bölgeye çekti. Ben bu şahsa teşekkür etmeye çalıştığım esnada bana polis karakoluna gelmem gerektiğini söyledi ve kolumu sıkıca tuttu. Şahsa neden karakola gitmem gerektiğini, kendisinin polis olduğunu nereden bileceğimi sordum. Beni dinlemeden kolumdan çektirerek bir kenara doğru götürdü ve buradan beni bulunduğum yere 50 metre. Mesafedeki karakola götürdüler ve bana ısrarla sormama rağmen neden geldiğime dair hiçbir bilgi vermediler.”
ÇOK DAR BİR YERDE UZUN SÜRE BETONUN ÜZERİNDE YATTIM!
Bir gün nezarette kaldıktan sonra ertesi gün neden karakola götürüldüğünü savcılıktan öğrendiğini ifade eden NEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Bölümü Öğretim Üyesi Muhammed Ali Çağlar,
“Savcı beni oraya getirenin bir sivil polis olduğu, -olaya da hiç şahit olmayan- başka bir polis arkadaşıyla birlikte kelimesi kelimesine aynı ifade vererek bir bayana tacizde bulunduğumu iddia ettiklerini söyledi” şeklinde konuştu. Kamuoyuyla paylaşılan ve aile üyelerine de iletilen ifadelerin yalan ve yanlış, bir kadına çarptığı gibi bilgilerin tamamen gerçek dışı olduğunu ifade eden Çağlar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu şahıs savcılık iddianamesine telefon numarasını bırakarak kendisine ulaşıp rüşvet vermemizi bize ima ediyordu. Zira bu numaralar aracılığı ile hapishanede yanımda bulunan bazı kişiler bu polislerle aracılar vasıtası ile görüşüp 10 bin riyal civarı bir para ödeyerek polisin şahitlikten çeklimesini sağlayıp doğrudan beraat ettiler. Çünkü Kabe’den getirlenlerin çoğu aynı polisler ve aynı düzmece ile tutuklanmıştı. Tutukluğumun ardından daha avukatımın vekaleti yetişemeden çevrimiçi ve avukatsız olarak yapılan mahkemede savunmam dahi dinlenilmedi ve iki dakika kadar süren mahkemede hakim 2 yıl hapis ve elli bin riyal para cezasına çarptırıldığımı ifade ederek duruşmayı tamamladı. Davayı istinaf mahkemesine taşıdık, mahkeme öncesi avukatım aracılığıyla olayın şahitlerin yalan söylediğini ispatlayacak kamera kayıtlarını talep eden bir dilekçe hazırladık ve bir ay sonra gerçekleşen mahkemede kamera kaydı olmadığı gibi tamamen gerçek dışı bir gerekçe ile talep ettiğimiz deliller göz önüne alınmadan ilk mahkemenin kararı onandı. Hapishane koşullarından çok fazla muzdarip olmama rağmen konunun esasından uzaklaşmamak için detaylı bir şekilde bu hususa temas etmek istemiyorum. Sadece fiziki koşulların ne kadar kötü olduğunu anlayabilmeniz adına şunu ifade etmek istiyorum: Yüz elli metre karelik bir koşuğun içinde yüz yirminin üzerinde insan bulunmaktaydı ve bu yüz yirmi kişi için sadece otuz iki ranza mevcuttu. Bu nedenle tutukluların yarısı pis ve soğuk beton üzerinde uyumak zorunda kalıyordu. Ben de uzun bir süre çok dar bir alanda bu şekilde beton üzerinde yattım ve bu durum var olan sağlık problemlerimin gün ve gün daha da kötüleşmesine neden oldu.”
ÇAĞLAR'DAN TAVSİYE: MÜMKÜNSE UMREYE GİTMEYİ ERTELEYİN
Bu kötü şartlar içinde uğradığı mağduriyeti dile getirmek için yolladığı bir ses kaydının istismar edildiğini, Türk vatandaşı olarak yaşadığı mağduriyetin gölgede kalmasına neden olan bir zemine çekildiğini de vurgulayan Çağlar, kendisinin sözlü ve yazılı olarak şeriat hususunda hiçbir beyanının olmamasına rağmen İslam Hukuku alanında doktora eğitimine devam etmesi sebebiyle asılsız ithamlar ile şahsı üzerinden İslam’a saldırılmaya çalışılmak istendiğini de ileri sürdü. Konyalı Akademisyen Muhammed Ali Çağlar, son olarak şu cümleleri kullandı: “Ortada bariz bir mağduriyet varken bu ses kaydını istismar eden ve daha da ileri giderek şahsıma ağza alınmayacak küfürler edenler hakkında yargısal süreci başlatmış bulunmaktayım ve bu kişilerle yargıda sonuna kadar hesaplaşacağım. Umreye gidecek kardeşlerime, mümkünse en azından Kabe’ye bu rüşvetçi gizli polisleri yerleştiren kirli zihniyet değişene kadar planlarını ertelemelerini tavsiye ediyorum. 'İlla ki ben gideceğim' diyorsanız da Suud sınırları içerisinde hiçbir yerde tek başınıza kalmamanızı öneriyorum. Yoksa gördüğünüz gibi suçsuz olduğunuzu ispatlayana kadar canınız çıkıyor. Son olarak örmeğin demokratik bir yönetimde şahısların hataları yüzünden ortaya çıkan bir olumsuzlukta demokrasiyi eleştirmek ne kadar mantıksızsa yaşadığım bu tamamen şahsi yanlışlarla ortaya çıkan spesifik durumun da şeriat-laiklik tartışmasına çekilmesi aynı şekilde mantıklı değildir. Zaten yargılama ve tutuklamanın İslam ile yakından uzaktan alakası olmadığı bellidir.”