Geçmişte Konya’da çok büyük kuraklıklar ve kıtlıklar olmuş. Bunların bir kısmı tespit edilmiş, büyük bir bölümü ise bilinmemektedir. O günün münakale şartlarında bu kuraklıkların bazısı, uzun yılar sürdüğü için aynı zamanda kıtlığa dönüşmüş ve bölgede büyük sıkıntılar yaşanmıştır.
Geçenlerde bir haberde önümüzdeki yıldan itibaren Konya’da yağışlı bir dönemden, kurak bir döneme geçileceği belirtiliyordu.
Geçmişte muayyen bölgelerde meydana gelen kurak ve yağışlı dönemlerin periyodik aralıklarla meydana geldiği gözlenmektedir. Bu dönemlerin bazıları çok şiddetli, bazıları daha az şiddette geçmiştir. Bunlar hem kuraklıklarda, hem de yağışlı hallerde görülmüştür. Günümüzde bu dönemler daha sağlıklı bir şekilde tespit edilebilmektedir. Yılını çok iyi hatırlayamamakla beraber, 1970’li yıllarda yağışlı bir dönemde Sakyatan ve Karakaya köylerinin tarlalarının büyük bir bölümü göl haline gelmiş, içinde büyük balıklar yetişmişti. O zamanlar Sakyatan’dan büyük kazanlarda bahçedeki havuza birçok balık getirdiğimi hatırlarım.
Tarihe bir göz atacak olursak, bilebildiğimiz şiddetli kuraklıklardan ikisi, 1750-1752 ve 1824 yılı kuraklıklarıdır. Aralarda ve bu yıllar sonrasında hangi yıllarda kuraklıklar olduğunu bilemiyoruz. Bildiğimiz diğer bazı kuraklıklar şunlardır:
1260/1843, 1270/1863, 1290/1873 yılları kuraklıkları çok şiddetli geçen kuraklıklardır. Bu kuraklıklar kıtlıklara dönüşmüştür. Dikkat edilirse bu kuraklıklar onar yıl arayla ve periyodik olarak vuku bulmuştur. Bu kuraklıklar şairlerimizin şiirlerine yansımış, yaşanan acı durumlar destanlarla âdeta resmedilmiştir.
Bilinen bir kuraklık da 1928 yılında başlamış ve üst üste birkaç yıl devam etmiştir. Medreselerin kapatılmasından sonra, birçok müderris işsiz kalmış, bunların hali vakti yerinde olanlarından bazıları ticaret hayatına atılmış, fakat bunların hemen hemen tamamı iflas ettiği için ticareti bırakmak mecburiyetinde kalmışlardır. Tabiatıyla esas mesleği ticaret olan insanlardan pek çoğu da bu arada iflas etmiştir. Sebebi de ziraatla uğraşan insanlara verdikleri veresiye malların bedellerini alamamaktan kaynaklanmıştır. Geçen yılların birisinde Akademik Sayfalar’da bu kuraklık ve kıtlıkların üzerinde uzun uzun durmuştuk. Bahsettiğimiz haber bize bu kuraklıkları tekrar hatırlattı.
Yukarıda zikrettiğimiz kuraklıklalar arasında daha hangi yıllarda kuraklıkların olduğunu bilemiyoruz. Fakat son 50-60 yıl arasında hangi yıllarda yağış ve kuraklık dönemleri yaşandığı devlet istatistiklerinde yer almıştır.
Önümdeki yılın kurak geçeceği bir tahminden ibarettir. Tecrübelere istinat edilerek söylenmiş olabilir. Gelecek yılın ne derece kurak geçeceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Fakat tedbiri elden koymamak da gerekir.
Konya’da büyük masraflarla yeşil alanların sayısı bir hayli artmıştır. Bunların mutlaka yaşatılması gerekir. Fakat yer altı sularının daha da çekilmesi büyük sıkıntılara sebep olabilir. Buralarda atık suların arıtılarak kullanılması sağlanmalı, yağmur suları boşa giderilmemelidir. Bir zamanlar halka mahsus sarnıçlar dışında, büyük bahçelerde bile yağmur ve kar sularının biriktirildiği sarnıçlar olduğunu hatırlarım. Yaz aylarında bu sular kullanılırdı.
Nasreddin Hoca’nın, “Deli deli akanı, bura bura tıkarlar” dediği gibi, yer altı ve yer üstü sularımızı hovardaca kullandık. Geldiğimiz noktadan ders almamız gerekirken, hâlâ israfta devam ediyoruz. Ziraatta kesinlikle ve tamamen damlama-sulama sistemine geçilmelidir.
Sohbetimizi, meşhur müderrislerimizden anne dedemiz Mehmet Zari Efendi’nin 1290 kuraklığı ile ilgili destanından üç dörtlükle noktalayalım.
Keşke maderimden doğmaya idim
Böyle bir vakitler görmeye idim
Şimdi fakir oldum ezelden baydım
Kimseler görmesin böyle zamanı
Koyunlar meleşir yoktur yiyecek
Saman da yulaf da yoktur verecek
Günde beş on tane olup ölecek
Böyle kasaplığın şöhreti şanı
Kullar azmayınca erişmez belâ
Zulümden münezzeh Hazret-i Mevlâ
Bir kemâl ardından zevaldir illâ
Ta ezelden böyledir Hakk’ın fermanı
Geçenlerde bir haberde önümüzdeki yıldan itibaren Konya’da yağışlı bir dönemden, kurak bir döneme geçileceği belirtiliyordu.
Geçmişte muayyen bölgelerde meydana gelen kurak ve yağışlı dönemlerin periyodik aralıklarla meydana geldiği gözlenmektedir. Bu dönemlerin bazıları çok şiddetli, bazıları daha az şiddette geçmiştir. Bunlar hem kuraklıklarda, hem de yağışlı hallerde görülmüştür. Günümüzde bu dönemler daha sağlıklı bir şekilde tespit edilebilmektedir. Yılını çok iyi hatırlayamamakla beraber, 1970’li yıllarda yağışlı bir dönemde Sakyatan ve Karakaya köylerinin tarlalarının büyük bir bölümü göl haline gelmiş, içinde büyük balıklar yetişmişti. O zamanlar Sakyatan’dan büyük kazanlarda bahçedeki havuza birçok balık getirdiğimi hatırlarım.
Tarihe bir göz atacak olursak, bilebildiğimiz şiddetli kuraklıklardan ikisi, 1750-1752 ve 1824 yılı kuraklıklarıdır. Aralarda ve bu yıllar sonrasında hangi yıllarda kuraklıklar olduğunu bilemiyoruz. Bildiğimiz diğer bazı kuraklıklar şunlardır:
1260/1843, 1270/1863, 1290/1873 yılları kuraklıkları çok şiddetli geçen kuraklıklardır. Bu kuraklıklar kıtlıklara dönüşmüştür. Dikkat edilirse bu kuraklıklar onar yıl arayla ve periyodik olarak vuku bulmuştur. Bu kuraklıklar şairlerimizin şiirlerine yansımış, yaşanan acı durumlar destanlarla âdeta resmedilmiştir.
Bilinen bir kuraklık da 1928 yılında başlamış ve üst üste birkaç yıl devam etmiştir. Medreselerin kapatılmasından sonra, birçok müderris işsiz kalmış, bunların hali vakti yerinde olanlarından bazıları ticaret hayatına atılmış, fakat bunların hemen hemen tamamı iflas ettiği için ticareti bırakmak mecburiyetinde kalmışlardır. Tabiatıyla esas mesleği ticaret olan insanlardan pek çoğu da bu arada iflas etmiştir. Sebebi de ziraatla uğraşan insanlara verdikleri veresiye malların bedellerini alamamaktan kaynaklanmıştır. Geçen yılların birisinde Akademik Sayfalar’da bu kuraklık ve kıtlıkların üzerinde uzun uzun durmuştuk. Bahsettiğimiz haber bize bu kuraklıkları tekrar hatırlattı.
Yukarıda zikrettiğimiz kuraklıklalar arasında daha hangi yıllarda kuraklıkların olduğunu bilemiyoruz. Fakat son 50-60 yıl arasında hangi yıllarda yağış ve kuraklık dönemleri yaşandığı devlet istatistiklerinde yer almıştır.
Önümdeki yılın kurak geçeceği bir tahminden ibarettir. Tecrübelere istinat edilerek söylenmiş olabilir. Gelecek yılın ne derece kurak geçeceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Fakat tedbiri elden koymamak da gerekir.
Konya’da büyük masraflarla yeşil alanların sayısı bir hayli artmıştır. Bunların mutlaka yaşatılması gerekir. Fakat yer altı sularının daha da çekilmesi büyük sıkıntılara sebep olabilir. Buralarda atık suların arıtılarak kullanılması sağlanmalı, yağmur suları boşa giderilmemelidir. Bir zamanlar halka mahsus sarnıçlar dışında, büyük bahçelerde bile yağmur ve kar sularının biriktirildiği sarnıçlar olduğunu hatırlarım. Yaz aylarında bu sular kullanılırdı.
Nasreddin Hoca’nın, “Deli deli akanı, bura bura tıkarlar” dediği gibi, yer altı ve yer üstü sularımızı hovardaca kullandık. Geldiğimiz noktadan ders almamız gerekirken, hâlâ israfta devam ediyoruz. Ziraatta kesinlikle ve tamamen damlama-sulama sistemine geçilmelidir.
Sohbetimizi, meşhur müderrislerimizden anne dedemiz Mehmet Zari Efendi’nin 1290 kuraklığı ile ilgili destanından üç dörtlükle noktalayalım.
Keşke maderimden doğmaya idim
Böyle bir vakitler görmeye idim
Şimdi fakir oldum ezelden baydım
Kimseler görmesin böyle zamanı
Koyunlar meleşir yoktur yiyecek
Saman da yulaf da yoktur verecek
Günde beş on tane olup ölecek
Böyle kasaplığın şöhreti şanı
Kullar azmayınca erişmez belâ
Zulümden münezzeh Hazret-i Mevlâ
Bir kemâl ardından zevaldir illâ
Ta ezelden böyledir Hakk’ın fermanı