Konya’da yaşanan eski Ramazanları, ramazanın önemini anlatan Yazar Ali Işık, “Ramazan kelimesinin ilk çağrışımı oruçtur. Oruçsa taşın suya kavuştuğu andır, noktadır. Malumunuz taş suya kavuştuğunda, kavuşma merkezli iç içe geçmiş dalga halkaları birbirini takip eder. Ramazan ve oruç çağrışımları fakirde bu dalga halkaları gibi birbirini izler” dedi.
** Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
-1954 yılında Kadınhanı ilçesine bağlı Başkuyu köyünde -tabi günümüzde mahalle- doğdum. Tamamı Konya’da geçen tahsil hayatımda sırasıyla Gazi Mustafa Kemal İO, Karma OO, Gazi Lisesi ve Selçuk Eğitim Enstitüsü Gündüz Türkçe Bölümünü bitirdim (1977). Bilahare Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden lisans diploması aldım (1986). 1977 yılında Taşkent İmam-Hatip Lisesinde başladığım öğretmenlik hayatımı 2003 yılında Konya Lisesinde noktaladım. Konya kültürü ve folkloru üzerine araştırmalarımla edebî ürünlerim çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. Konya Mutfak Kültürü ve Konya Yemekleri (2006), Mevlevi Mektupları (2010), Ayaşlı Şakir Hayatı ve Şiirleri (2011), Konya’nın 40 Çocuk Oyunu (2015), Vali İngiliz Sait Paşa’nın Konya Günleri (2018), Konya’nın Gülleri/Deliler, Meczuplar (2018), Bir Katre Konya (2019), ÂhMine’l-mevt/Konya Ahiret Kapıları Kitabeleri (2019), Beden Sağlığının Korunması/Gâyetü’l-Beyân fî TedbîriBedeni’l-insân (2019), Konya’da Kültürel Hayat (2020) ve Konya Ağzı ve Söz Dağarcığı (2020) adlarındayayımlanmış on bir kitabım var. Yazarlık hayatımın en değerli mesaisi ise Konya Ansiklopedisi’nin yayın kurulu üyeliği ile redaktörlüğünü yürüttüğüm yıllardadır (2009-2015). Evliyim; -Rabbime hamdolsun- biri erkek, biri kız iki evlat ve beş torun atasıyım.
ORUÇ TAŞIN SUYA KAVUŞTUĞU ANDIR
** Ramazan denilince aklınıza ilk ne geliyor?
- Fakirde ramazan kelimesinin ilk çağrışımı oruçtur. Oruçsa taşın suya kavuştuğu andır, noktadır. Malumunuz taş suya kavuştuğunda, kavuşma merkezli iç içe geçmiş dalga halkaları birbirini takip eder. Ramazan ve oruç çağrışımları fakirde bu dalga halkaları gibi birbirini izler. Bu dalgaların içerisinde -dönüp baktığımda- orucun nefsime zor geldiği gençlik dönemlerine dair pişmanlıklar da vardır,göğüs kafesimden kaçmak için fırsat kollayan kuşu canlandıran şimdilerdeki hoş halkalar da... Sorunuzun cevabına çağrışım halkalarına boğmadan şöylece nihayetlendireyim en iyisi. Ramazan; kulluğumu, dolayısıyla acziyetimi ihtareden ayın adıdır.
GEÇMİŞİN GÜZELLİKLERİNE ÖZLEM DUYMA İNSANİ/TABİİ BİR DUYGUDUR
**Eski ramazanlar diye bir tabir var bu tabire katılıyor musunuz?
- “Eski ramazan” terkibindeki “eski” sıfatı, bu tabiri samimi kullananların, bu tabirle iç geçirenlerin nostaljisinin ta kendisidir. Geçmişin güzelliklerine özlem duyma, nostalji, insani/tabii bir duygudur ve fakire göre yadırganacak bir tarafı yoktur Anlayacağınız bu tabire katılmamam söz konusu değildir. Ne ki buna takılıp kalmam da... Meşhur fıkradır; hani Konya tabiriyle- “duzsuz”un biri dolunayın kaybolduğu bir gün Hoca’ya sormuş “Hocam, eski ayları ne yaparlar?” diye. Hoca’mızda cevap hazır “Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar!”. Her ne kadar dolunayın yerini tutmasa da yıldızların da kendine göre güzelliği vardır, değil mi?
İLK RAMAZANIM KIŞ AYINA DENK GELMİŞTİ
** Çocukluğunuzda Konya’da Ramazan ayı nasıl geçerdi?
Hafızamı zorladığımda hatırladığım ilk ramazan kış mevsiminde olmalıydı. Hatıra/hayal karışımı kırıntıların içerisinde soba, dolayısıyla da hamur işleri vardı. O yıllarda mutlaka sahura kaldırılırdık. Bizim sahura kalkışımız, anneciğimi sabah kahvaltısıhazırlama külfetinden kurtarırdı. O kalktığımız sahurlarda oruca teşvik biraz şehirli teklifi idi de arife günleri daha bircandandı. Anneciğimin “Oğlum, bugün arife. Bugün kurtlar kuşlar bile oruç tutar. Hem şunun şurasında iftara ne kaldı ki…Hadi oğlum!” şeklindeki yalvarışı hâlâ kulaklarımdadır. O ramazanları yaşayan insanların, günümüze nispetle, ramazanı birlikte yaşama kültürü daha belirgindi. Ramazanın olmazsa olmazlarından ramazan davetleri genellikle akrabalar arasıydı. Komşular arasında ise davetsiz, teklifsiz ve külfetsiz azıkkarıştırma, kabilinden ortak iftarlar daha ağırlıklıydı. O ramazanları yaşayanların, yine günümüze nispetle, güzel hasletlerinden biri de oruca ve oruçluya gösterdiği saygı idi. Ozamanlarda da oruç yiyenler vardı. Lakin bunu uluorta yapmazlardı. Semtimizde yaşayan tek tük gayrimüslim aileler bu hususta bizimkilerden daha da duyarlıydılar. Mesela büyük halamın kapı karşı komşusu olan Sinemacı Ceylani’nin İtalyan asıllı gelini Albertina Hanım, çocukları ne kadar yalvarırlarsa yalvarsınlar, ramazan günlerinde onların sokakta bir şeyler yiyip içmesine asla müsaade etmezdi.
EVDE SOHBETİN, OKUMANIN YERİNİ TELEVİZYON, BİLGİSAYAR, TABLET HELE DE TELEFONLAR ALDI.
**Geçmişten günümüze ramazanda neler değişti size göre?
-Sorunuzu cevaplamaya şöyle başlayayım: Fakirin Konya’yı fark ettiği yıllarda şehrin nüfusu 150 bin kadardı ve şehir henüz “kentsel/betonsal dönüşme” ile tanışmamıştı. Konya’nın asıl örf ve âdetlerini yaşayan/yaşatan evlerin çoğunluğu tek katlı, kalanları da iki katlı idi. Bu evlerin önlerinde tulumbalı yahut çıkrıklı, kuyularıyla, küçük havuzlarıyla, çiçek tarhlarıyla Sille taşı döşeli hayatları ve ekip dikmeye ayırdıkları arka bahçeleri/enseleri olmazsa olmazdı. En önemlisi de aileler henüz çekirdekleşmediği için bu evlerde ailelerin asıl mürebbileri olan dedeler ve ninelerle birlikte yaşanılırdı. Bu konutların tanıdığı imkânla insanlar dışa dönük yaşardı. Diğer bir ifadeyle komşular sürekli birbiriyle hâldeş idi. Neşe ve kederler gibi yemekler de paylaşılırdı komşularla. Konumuz ramazan olduğu için hadi vereceğimiz misalim de ramazandan olsun. Mesela ramazanda sahura kalkan bir aile, komşuları da kalkabilmiş mi, diye komşularının pencerelerini yoklardı bir bir. Işığı yanmayan evin kapısı, penceresi nazikçe tıkırdatılarak sakinlerinin de sahur nasibini almaları sağlanırdı. 70’lerden sonra eğitimde, sanayide başlayan hızlı gelişme ile şehre dış göçler de hızlandı, nüfus günden güne hızla arttı. Konya’nın yatay şehir düzeni birden dikeyleşti. Boş alanlar yetmezmiş gibi dikeyleşmeden çekirdek Konya da nasibini aldı. Şimdilerde geldiğimiz nokta da hepimizce malum. Devasa sefer taslarını andıran “daire”lerimizde bırakın altımızı, üstümüzü, bitişikteki komşumuzdan bihaberiz. Evde sohbetin, okumanın yerini televizyon, bilgisayar, tablet hele de telefonlar aldı. Akşam sofrasında bir araya gelebilen aile fertlerinden sofradan kalkanı hemen akıllı telefonunun sanal dünyasına atıyor kendini. Son iki yıldır baş gösteren kürevi salgın ise yaşanan bu steril hayatlara iyi bir de mazeret oldu. Bu olumsuz tablodan sonra tekrar sorunuza gelirsem fakire göre ramazanlardaki en önemli değişme ramazanın içtimai veçhesinde olmuştur diyebilirim. Ferdîleşen hayatımızda tabiatıyla ramazan da ferdîleşti. En acısı da içtimai kaynaşma mevsimi olan Ramazan ve Kurban bayramlarımızın nefislerden gayrisini hoşnut etmeyen tatillere evirilmiş olmasıdır.
**Son olarak neler eklemek istersiniz?
-Hani bir söz vardır: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete, diye. Bu kıyamet yolculuğumuzda evvelimizin de ahirimizin de cennet olması biricik temennimdir.