Aydın Menderes’i kaybettik. Allaha rahmet eylesin. Çileli, vurgun yemiş bir ailenin dertli çocuğuydu.
Babası ve dönemi, sonradan da çeşitli tartışmalara sahne olmuştu. Halen de hayatları ve devir hakkında muhtelif iddialar, senaryo ve görüşler ileri sürülüyor.
Gerçek bir tarih herhalde “iktidarların” güdümünden çıkıldığı; tarihin, bilim, sanat ve kültürün menfaatlere âlet edilmediği, sağduyuyla hareket edildiği zamanlarda oluşacaktır.
Yeni Meram gazetesi, “Geçmiş Zaman Olur ki” başlıklı köşesinde, geçmiş tarihli gazetelerinden haberler veriyor. Siz de değişik bir zaman diliminden, daüssıla tadıyla farklı bir bakış yakalıyor, bazen günden uzaklaşıyor, söz gelişi 50 sene öncesinin Konya ve Türkiye gündeminden izler yakalıyorsunuz.
Fakat bazen de tam aksi oluyor, ibretlik fotoğraflar, kelimelerle çizilmiş manzaralar nazarlara yansıyıp, bugünle örtüşüyor. Yeisle, tarihin bir kez daha tekerrür ettiği hissine kapılıyorsunuz.
Meselâ “6 Aralık’da Ankara’ya gelecek olan Başkan Ayzenhover’e Konya’nın Fahrî hemşehrilik beratile sembolik altın anahtarını ABD Başkanına takdim etmek üzere, Konya Belediye Heyetinin 5 Aralık Cumartesi günü Ankara’ya hareket edeceğini” öğreniyorsunuz.
Gene mesela, “Ermeni soykırımı yalanını inkârı suç sayan yasa teklifinin Fransa Meclisi’nde kabul edildiği” şu günlerde, yakın çevreden verilen yarım asırlık bir haber, topluca bir bakışta sizi irkiltiyor. “Karaman’da gerek ortaokul gerekse lisede Fransızca öğretmenin bulunmaması ve derslerin boş geçmesi sebebiyle talebe velilerinin şikâyeti”, haklı bile olsalar içinizi sızlatıyor.
“Egemen kültür” olmak, muktedirlik böyle bir şey işte. Sizse günümüzde; yakın tarihinizden Fransızların Gaziantep’te, Adana ve Maraş’ta işlediği cinayetleri bile, herhalde İstiklâl Harbine pek inanılmadığından, ya da önemsenmediğinden, barbarlığı bir bütün halinde ele alıp konuşamıyor, dillendiremiyorsunuz. Cezayir, Ruanda civarında dolanıp duruyorsunuz.
23 Aralık 2011 tarihli Yeni Meram’da, aynı sayfadan bir başka ilginç haberi, sunmak istiyorum. Aralık 1959, Pazartesi; gazete fiyatının 10 kuruş olduğu günlerden.
“Emin kaynaklardan haber aldığımıza göre, hükûmet bazı kazaların Vilâyet haline getirilmesini müteakip Büyük Millet Meclisine sunacağı bir tasarı ile Türkiye’de eyalet sistemine gidecektir.
İlgililerin ifadesine göre, memleketimiz on kadar eyalete ayrılacak ve vilayetler bu eyaletlere bağlanacaktır. Konya’nın bu eyaletlerden birinin merkezi olacağı kat’iyetle ifade edilmektedir.
Eyaletlere ait tasarı Meclisten çıkınca müstakbel Akşehir, Karaman, Ereğli, Aksaray vilâyetleriyle İsparta, Burdur, Niğde ve belki de Afyon, Konya eyaletinin vilâyetlerini teşkil edecektir.
Bu tasarının Umumî seçimlerden evvel Meclise getirilmesine intizar olunmaktadır.”
Konuyla ilgili, “Karaman, 7 kazalı bir vilâyet olacak” başlığı altında verilen bir diğer haberse şöyle:
“Salâhiyetli şahsiyetlerden öğrendiğimize göre, Vilâyet haline getirilecek olan Karamanın 7 kazası bulunacaktır. Bunlar da Mut, Ermenek, Bozkır, Hadim, Taşkent, Kâzım Karabekir ve İbrala olup, son üçü halen nahiyedir.”
Bugün de gizli aşikâr, Türkiye’nin eyalet sistemine geçmesi düşüncesi, iç ve dış kesimler tarafından seslendiriliyor.
…
Geçtiğimiz Cumartesi günü Yazarlar Birliği’nin tertiplediği bir programda; "Sömürü ve Sömürgecilik: Çağdaş Yaklaşımlar" isimli Sayın Prof. Dr. Muhittin Tuş’un konferansında hayatî bir noktaya temas edildi. Genç nesil, sömürü, Türkiye ve İslâm âlemi üzerinde oynanan oyunlar üzerinde yeterli ve net bir fikre sahip değildi.
Sömürüyü sadece silahlı olduğunda tanıyordu. Dolayısıyla soyut işgallerden, ülkenin bölünmesi emellerinden, sömürü çeşitleri ve nerelere kadar uzandığından, emperyalistlerin aldığı yoldan habersizdi, şuursuzdu.
Turizm, ticaret maksadıyla, toprak satışlarıyla da, sömürgecinin hedeflerine bilmeden hizmet edilebilirdi. Sayın Tuş, konuya ilişkin dünya üzerinden çeşitli örnekler verdi.
Amerikan, İngiliz mandasını(idaresini, hatta bir bakıma dinini); yüceltilmiş “demokrasi, liberalizm, değişim, küreselleşme” gibi kavramlar vasıtasıyla normalleştirip, aklîleştirerek(!) isteyenler bugün de mevcut. Ama bu akıl bizim aklımız değil.
Karanlık güçlerin, gizli mahfillerin Türkiye üzerindeki oyunları hiç değişmiyor, fakat bizim aymazlık ve gafilliğimiz bütün hızı ve vahametiyle devam ediyor.
Babası ve dönemi, sonradan da çeşitli tartışmalara sahne olmuştu. Halen de hayatları ve devir hakkında muhtelif iddialar, senaryo ve görüşler ileri sürülüyor.
Gerçek bir tarih herhalde “iktidarların” güdümünden çıkıldığı; tarihin, bilim, sanat ve kültürün menfaatlere âlet edilmediği, sağduyuyla hareket edildiği zamanlarda oluşacaktır.
Yeni Meram gazetesi, “Geçmiş Zaman Olur ki” başlıklı köşesinde, geçmiş tarihli gazetelerinden haberler veriyor. Siz de değişik bir zaman diliminden, daüssıla tadıyla farklı bir bakış yakalıyor, bazen günden uzaklaşıyor, söz gelişi 50 sene öncesinin Konya ve Türkiye gündeminden izler yakalıyorsunuz.
Fakat bazen de tam aksi oluyor, ibretlik fotoğraflar, kelimelerle çizilmiş manzaralar nazarlara yansıyıp, bugünle örtüşüyor. Yeisle, tarihin bir kez daha tekerrür ettiği hissine kapılıyorsunuz.
Meselâ “6 Aralık’da Ankara’ya gelecek olan Başkan Ayzenhover’e Konya’nın Fahrî hemşehrilik beratile sembolik altın anahtarını ABD Başkanına takdim etmek üzere, Konya Belediye Heyetinin 5 Aralık Cumartesi günü Ankara’ya hareket edeceğini” öğreniyorsunuz.
Gene mesela, “Ermeni soykırımı yalanını inkârı suç sayan yasa teklifinin Fransa Meclisi’nde kabul edildiği” şu günlerde, yakın çevreden verilen yarım asırlık bir haber, topluca bir bakışta sizi irkiltiyor. “Karaman’da gerek ortaokul gerekse lisede Fransızca öğretmenin bulunmaması ve derslerin boş geçmesi sebebiyle talebe velilerinin şikâyeti”, haklı bile olsalar içinizi sızlatıyor.
“Egemen kültür” olmak, muktedirlik böyle bir şey işte. Sizse günümüzde; yakın tarihinizden Fransızların Gaziantep’te, Adana ve Maraş’ta işlediği cinayetleri bile, herhalde İstiklâl Harbine pek inanılmadığından, ya da önemsenmediğinden, barbarlığı bir bütün halinde ele alıp konuşamıyor, dillendiremiyorsunuz. Cezayir, Ruanda civarında dolanıp duruyorsunuz.
23 Aralık 2011 tarihli Yeni Meram’da, aynı sayfadan bir başka ilginç haberi, sunmak istiyorum. Aralık 1959, Pazartesi; gazete fiyatının 10 kuruş olduğu günlerden.
“Emin kaynaklardan haber aldığımıza göre, hükûmet bazı kazaların Vilâyet haline getirilmesini müteakip Büyük Millet Meclisine sunacağı bir tasarı ile Türkiye’de eyalet sistemine gidecektir.
İlgililerin ifadesine göre, memleketimiz on kadar eyalete ayrılacak ve vilayetler bu eyaletlere bağlanacaktır. Konya’nın bu eyaletlerden birinin merkezi olacağı kat’iyetle ifade edilmektedir.
Eyaletlere ait tasarı Meclisten çıkınca müstakbel Akşehir, Karaman, Ereğli, Aksaray vilâyetleriyle İsparta, Burdur, Niğde ve belki de Afyon, Konya eyaletinin vilâyetlerini teşkil edecektir.
Bu tasarının Umumî seçimlerden evvel Meclise getirilmesine intizar olunmaktadır.”
Konuyla ilgili, “Karaman, 7 kazalı bir vilâyet olacak” başlığı altında verilen bir diğer haberse şöyle:
“Salâhiyetli şahsiyetlerden öğrendiğimize göre, Vilâyet haline getirilecek olan Karamanın 7 kazası bulunacaktır. Bunlar da Mut, Ermenek, Bozkır, Hadim, Taşkent, Kâzım Karabekir ve İbrala olup, son üçü halen nahiyedir.”
Bugün de gizli aşikâr, Türkiye’nin eyalet sistemine geçmesi düşüncesi, iç ve dış kesimler tarafından seslendiriliyor.
…
Geçtiğimiz Cumartesi günü Yazarlar Birliği’nin tertiplediği bir programda; "Sömürü ve Sömürgecilik: Çağdaş Yaklaşımlar" isimli Sayın Prof. Dr. Muhittin Tuş’un konferansında hayatî bir noktaya temas edildi. Genç nesil, sömürü, Türkiye ve İslâm âlemi üzerinde oynanan oyunlar üzerinde yeterli ve net bir fikre sahip değildi.
Sömürüyü sadece silahlı olduğunda tanıyordu. Dolayısıyla soyut işgallerden, ülkenin bölünmesi emellerinden, sömürü çeşitleri ve nerelere kadar uzandığından, emperyalistlerin aldığı yoldan habersizdi, şuursuzdu.
Turizm, ticaret maksadıyla, toprak satışlarıyla da, sömürgecinin hedeflerine bilmeden hizmet edilebilirdi. Sayın Tuş, konuya ilişkin dünya üzerinden çeşitli örnekler verdi.
Amerikan, İngiliz mandasını(idaresini, hatta bir bakıma dinini); yüceltilmiş “demokrasi, liberalizm, değişim, küreselleşme” gibi kavramlar vasıtasıyla normalleştirip, aklîleştirerek(!) isteyenler bugün de mevcut. Ama bu akıl bizim aklımız değil.
Karanlık güçlerin, gizli mahfillerin Türkiye üzerindeki oyunları hiç değişmiyor, fakat bizim aymazlık ve gafilliğimiz bütün hızı ve vahametiyle devam ediyor.