Doç. Dr. Bünyamin Ayhan kimdir?
1972 yılında Konya doğdu. İlk orta ve lise eğitimin Konya’da tamamladı. 1994 yılında Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümüne başladı. Kısa süre Milli Eğitim Bakanlığı Felsefe Grubu Öğretmenliği yaptı. Mezun olduğu sosyoloji bölümünde 2001 yılında yüksek lisansını, 2005 yılında araştırma yöntemlerinde doktorasını tamamladı. 2010 yılında iletişim bilimlerinde doçent oldu. Bir yıl Kırgızistan’da Manas Üniversitesi’nde öğretim görevliliği yaptı. Bünyamin Ayhan, halen Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Öğrenmeyi çok sevdiğini ifade eden Ayhan, küreselleşme, Orta Asya, kültür ve metedoloji konularında çalışmalarına devam ediyor. Ayhan, evli ve iki çocuk sahibidir.
SUNUŞ:
Dünya’da yaşanan her yeni gelişmelerle birlikte toplumsal yapılarda değişime uğruyor. Bu değişim zaman zaman toplumda kuşaklar arasında çatışmalara yol açsa da değişimin önüne geçilemiyor. Konya’da özellikle 1980’den sonra önemli bir değişim yaşadı. Bu tartışmaların temelini ise muhafazakârlıkla birlikte kentselleşme olgusu oluşturdu. Bu kapsamda İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bünyamin Ayhan’la birlikte Konya’daki değişimi konuştuk. Her toplumda değişimin kaçınılmaz olduğunu belirten Doç. Dr. Bünyamin Ayhan, Konya’daki değişim kent-köy ilişkisi bağlamında oluştuğunu söyledi. “Konya değişim anlamında iyi bir yerde ama istenilen bir yerde değil” diyen Ayhan, Konya’nın kentsel olarak büyürken sağlıklı büyümediğini kaydetti. Kent olgusunun gerçekleştirilemediğini anlatan Ayhan, “Fakat 1980’den sonra büyük bir dönüşüm yaşandı. Belediyelerin el değiştirmesiyle muhafazar kesim kentleşmeyi öğrenmeye başladı. Buna rağmen Kayseri’nin yakaladığı değişimi yakalamadı. Kayseri elindeki her şeyi pazarlayabilecek gücü varken Konya bunu yapamadı. Muhafazakârlık kabuğunu, köylü kabuğunu kente girmesine rağmen kıramadı. Bu nedenle hiçbir zaman kentli olamadı” dedi.
ARA SÖZ: “Muhafazakârlık kabuğunu, köylü kabuğunu kente girmesine rağmen kıramadı. Bu nedenle değişimi tam olarak sağlayamadı”
* Bünyamin Hocam, her yeni gelişmeyle birlikte toplumda değişiyor. Bu değişim kaçınılmaz mıdır?
– Değişim insanoğlunun var olduğundan itibaren sürekli yaşana bir şey. Değişim kaçınılmazdır. Bu anlamda toplumlarda değişime açıktır. En kapalı toplumlarda bile değişim unsurunu bulabilirsiniz. Her toplum değişimini kendi içinde barındırır. Zaman zaman bazı toplumlar değişime muhalif etse de değişimi engelleyemez. Toplumlar direnişe direnç gösteremezler. Toplumlar tek değildir. Doğal olarak başka toplamlarla bağlantılıdırlar. Osmanlı kendi başına bir toplum değildi. İngiltere’yle, Fransa’yla, Rusya’yla, kendi içindeki toplumsal yapıyla bir bütündü. Bir toplumsal sistem vardır. Bu sistemin birinde olan bir değişim veya teknolojik gelişim diğerlerini de etkiler.
* Türk toplumunda yaşanan değişimin nedeni başka toplumlardan etkilenmesi midir?
– Türk toplumunda ise zorunlu ve serbest olmak üzere iki değişim vardır. Zorunlu değişim özellikle Osmanlının yönünü Batı’ya çevirmesiyle beraber başlayan bir süreçtir. Elitler taraftan yapılan bir değişimdir. Bugün bu durum halen devam ediyor. AB’ye girilmek istenmesindeki ısrar da bundan kaynaklanıyor. Burada sizin İslamcı olmanız, milliyetçi, sosyalist olmanız önemli değil. Burada önemli olan devlet yönünüzün ne tarafta olduğu önemlidir. Serbest değişimde zorunlu değişimle bağlantılıdır. Serbestliğe sistem ne kadar izin verirse ona göre değişirsiniz. Konya’da değişime baktığınız zaman kent-köy ilişkisi buradaki değişimin temel referansları olabilir. Konya da kültürel özellikleriyle önemli bir yer haline getirilebilinir.
“KONYA İSTENİLEN DEĞİŞİMİ GERÇEKLEŞTİREMEDİ”
* Konya değişim anlamında istenilen bir yerde mi?
– Konya değişim anlamında iyi bir yerde ama istenilen bir yerde değil. Çünkü Osmanlı sürecine baktığımız zaman Konya İstanbul’dan sonra ilk üniversitenin açıldığı bir yerdir. Bu anlamda Konya eğitim alanında önemli bir yerdir. Toplumsal sürece, gelişmişlik sürecine veya şuandaki duruma bakıyorsunuz, Konya hiç hak etmediği bir yerde. Bunu bir Konyalı olarak, bireysel olarak tartışmak gerekir. Konya Orta Anadolu’nun önemli bir kenti. Bu anlamda Konya’daki değişim birçok bölgeyi etkileyeceği için burayı ne kadar çok analiz edip güçlendirebilirseniz, Orta Anadolu’yu güçlü bir şekilde elde tutabilirsiniz. Konya kentsel olarak büyüyor ama sağlıklı büyümüyor. Rakamsal olarak büyüyor ama nitelik olarak çok istenilen bir şekilde değil.
* Konya değişim anlamında neden istenilen bir yerde değil? Buradaki önemli faktörler nelerdir?
– Öncelikle kent olgunu gerçekleştiremedik. Değişim olgusunu yakalayamadık. 1980’den sonra kentleşme ivme kazandı. 1970’li yıllarda gecekondulaşma başlamıştı ama Konya gecekondu olgusunu yaşamadı. Özellikle Nalçacı bölgesinin kent planlaması Konya’ya büyük şeyler kazandırdı. İmar planında halen Nalçacı’nın önemli bir yeri var. 1980’den sonra Konya’da belediyelere muhafazakâr bir kesim geldi. Bunlar kenti dönüştürdüler. Ama öyle bir dönüştürdüler ki bu kenti anlamak imkânsız hale geldi. Kent sadece bina inşa etmek değildir. Apartman yapıp içine insanları doldurup siz kentlisiniz demek kentli olunduğu anlamına gelmiyor. Kent bir zihniyettir. Aynı zamanda medeniyettir, kültürdür, dönüşümdür. Konya ilk önce yakın bölgelerden göç aldı. Daha sonra özelikle doğudan göç almaya başladı. Buradan gelen insanları da belli bir bölgeye yerleştirdiniz. Bu insanlar ayrı bölgede neredeyse getto oluşturmaya başladı. Buralar şimdi sorun olmayabiliyor ama daha sonra ciddi sorunlar oluşabilecek yerler. Bunların kentle kültürle birleşmesini nasıl sağlayacaksınız? Kentle olan ilişkilerini nasıl düzenleyecekler, ne yapacaklar bunlar hiç tartışılmadı. Ama sadece şöyle bir düşünce var. Kent büyüsün, biz büyüyelim, belediyeler güçlensin, siyasi alanda ne kadar çok nasıl rant elde ederiz, ne kadar çok arsa üretip ne kadar çok para kazanabiliriz? Düşüncesi hakim olmaya başladı.
“KONYA 1980’DEN SONRA ÖNEMLİ DEĞİŞİM YAŞADI”
* Şunu söylemek gerekirse Konya’da kentleşme muhafazakâr yapıyla birlikte 1980’den sonra mı başladı?
– Birçok cemaatçi yapıya 1980’den sonra devlet destek verdi. Devlet Orta Anadolu’da sağda güçlü bir blok istiyordu. Bu açıdan cemaatçi yapıların daha önemli olduğuna karar verdi. Bu yapı belediyelerin de el değiştirmesini sağladı. Kayseri, Sivas, Konya bunların başında gelmektedir. Konya, 1980’den sonra büyük bir dönüşüm sağladı. Belediyelerin el değiştirmesiyle muhafazakâr kesim kentleşmeyi öğrenmeye başladı. Kent bu anlamda onlar için başka alanlar kullanmalarını da sağladı. Özelikle siyaseti öğretti. Küçük belediyeleri kazanarak aynı zamanda devletin genel siyasetine müdahale edebileceğini öğrendiler. Bir ilçeyi yöneten insanlar daha sonra devleti yönetmeye talip oldular. Bu da doğal bir süreçtir; çünkü öğrendiler. Kendilerine göre yeni bir yandaş ve taraf oluşturdular. Övülecek taraflar da var. Örneğin yolları geniş tuttular. Bunu bilerek mi geniş tuttular yoksa başka bir şey için mi geniş tuttular onu bilemiyoruz ama bu güzel bir şey. Ancak planı tek bir plan üzerinden götürdüler ikinci bir plan yapmadılar. Örneğin trafik tıkandığı zaman çare bulunamıyor. Türkiye’deki kentlerle kıyasladığınızda iyi olduğunu söylüyorsunuz ama dünyadaki kentlere baktığınız zaman Konya’nın kötü bir durumda olduğunu görüyorsunuz. Bir Bişkek’i, Almata’yı, Kremli’ni gördüğünüz zaman aradaki fark ortaya çıkıyor. Bir meydan yok oysa meydan bir kültürdür. Bunlar oluşturulmadan da kentleşme tam olarak sağlanamaz.
* Bu anlamda Konya’daki muhafazakarlık değişti mi? Yoksa aynı yapısını devam ettirdi mi?
– Konya muhafazakâr bir yerdir. Muhafazakârlığın temel kurallarından biri mahremiyettir. Ama apartmanlardaki mahremiyet alanına hiç dikkat edilmemiştir. Bunu hiç kimse tartışmaz. Pencereyi açarsın karşında başka birisini penceresi görünür. Oysa bunun yapılmaması gerekiyor. Mahremiyet diyorsak bunun yapılmaması gerekiyor. Bu mahremiyet sadece zenginler için oluşturulmuş bir şey değil. Kentin birçok noktasında bunu görebilirsiniz. Kaldırım işgallerinden tutunuz, cami yerlerine, okul yerlerinden tutunuz, tramvay işletmesine, otobüslerden tutunuz kente, sokak, cadde isimlerinin verilmesine kadar birçok noktada bunları görebilirsiniz. Muhafazakarlığı eleştirmek aynı zamanda Müslümanlığı eleştirmek olarak algılandığı için bu söylenenler çok hoş karşılanmıyor. Ama Konya’nın o kadar çok eleştirilecek tarafı var ki. Değişim yakalanmadı. Kayseri’nin yakaladığı değişimi yakalayamadı. Kayseri elindeki her şeyi pazarlayabilecek gücü varken Konya bunu yapamadı. Muhafazakarlık kabuğunu, köylü kabuğunu kente girmesine rağmen kıramadı. Bu nedenle hiçbir zaman kentli olamadı. Kentleşmiş nüfus çok azdır. Asıl Konyalılar da belli bir noktadan sonra kaçmışlardır. Asıl Konyalılar eskiden Mevlana civarındayken bugün o bölge en fazla suçun yaşandığı yer. Meram’a bakıyorsunuz elitlerin yaşadığı bir yer. Konya’nın geleneksel yaşam kotlarına uygun olmayan bir yerdir. Konya’nın kültürünün yaşatıldığı bir yer yok. Kayseri şehre gelen her insana kendi dominant kültürünü aşıladı. Aşıladığı için daha ön plana çıktı. En fazla siensi tezgâh İstanbul’dan sonra Konya’dadır. Bunu rağmen Kayseri, hem ihracat hem pazarlama sektöründe Konya’dan daha iyidir. Konya’da firmaların büyük bölümü üçüncü nesilden sonra yaşamaz. Kayseriler bu işi çözdü.
* Kayseri’nin yaptığı gibi dışarıdan Konya’ya gelen insanlara kentleşmek için kentlilik kültürü mü öğretilmeli?
– Kırsal kesimlerden gelen insanlar kente geliyorlar ama kentte nasıl yaşanacağını bilmiyorlar. Bunlara birilerinin öğretmesi lazım. Fakat bu yapılmadığı için insanlar yaşayarak öğreniyor. Kültürel kalıplarını kırarak öğreniyorlar. İnsanların fizyolojik, güvenlik, bir yere ait olmakla ilgili sorunları var. Sevgiyle ilgili sanatla ilgili sorunları var. Kira, iş ve yemek sorunu vardır. İnsanlar bu sorunlarına koştururken, kültürü, yaşam alanı gibi birçok noktayı kırmak zorunda. Geleneksel aile formatıyla yaşayamazsınız kentte. Yeni yaşam alanları kurarken yeni kültürler oluşturmak gerek. İşte Konya bunu sağlayamadı, sağlasaydı örnek bir kent olabilirdi. Buradaki kuşaklar arası çatışmada çok normaldir. Her yeni nesil kendine göre dünyayı algılar. Herkes dünyayı kendine göre algılar ve ona göre yaşam alanları oluşturur.
“ÜNİVERSİTE KÜLTÜRÜ ÖNEMLİ ORANDA DEĞİŞTİRDİ”
* 35 yıldır eğitim veren Selçuk Üniversitesi ve yeni kurulan üniversiteler Konya Kültürü’nün değişmesindeki rolü nedir?
– Üniversite Konya kültürünü dönüştürdü. Konya’da kültür olgusu olarak kullanılan birçok simge üniversiteyle ilgili. Konya’nın kendine has ürettiği bir nokta yok. Üniversite bakışı açısını değiştirdi. Eskiden kimse üniversite öğrencisine ev vermiyordu. Üniversite kızları fazla açık giyindiği için tepki gösteriliyordu. Şimdi bakıyoruz, Konya’nın kızları üniversite öğrencilerinden daha rahat giyiniyor. Artık evde kimin oturduğuna, nasıl oturduklarına karışılmıyor. Ev sahipleri “öğrenci bana 100 lira fazla getirsin gerisi beni ilgilendirmiyor” diyor. Artık değerler değil ticari metalar tartışılıyor.
* Üniversite öğrencisinin kaldığı Bosna-Hersek Mahallesindeki tartışmaları bu şekilde mi değerlendirmek gerekiyor?
– Bosna Hersek bölgesini ayrı bir şekilde tartışmak gerekli. Konya aile hayatı için sorun olmaya başlayacak bir bölge. Önümüzdeki yıllarda tartışacağımız bir noktayı oluşturuyor. Mesela orada garsoniyer evler yaygınlaşmaya başladı. Bunları şuanda muhafazakârlar tartışmıyor. Konya’daki zenginlerin çoğu garsoniyer ev açmaya başladı. Şuandaki süreç bu şekilde devam ederse eğlence, örgütlenme biçimiyle olsun o bölgenin yapılış tarzından işleyiş tarsına kadar tutunuz, birçok problemi barındırıyor. Barındırmaya devam edecek. Öğrencilerin ihtiyaçları, gençlik merkeziyle çözülecek bir sorun değildir. Şirketleri ailelerinden devralan muhafazakâr genç iş adamları üniversiteye daha çok önem veriyor. Bunların vizyonları daha açık. İleride Konya’nın bir İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den ve Eskişehir’den farklı olmadığını göreceğiz ama bu zaman alacaktır. Konya daha seçkinci bir kültüre sahip olmalıdır.
* Konya’da aydın sınıfı da bir türlü oluşmadı. Aydın sınıfının oluşmamasındaki neden nedir?
– Konya’da akademisyenler kalmıyor. Çünkü Konya’nın yapısı uygun değil. Kent aydınlaşmaya izin vermiyor. Muhalifliğe izin vermiyor. Burası lise değil ki. Üniversiteler farklı şeyler söylemesi gerekli. Edvar Said Amerikan Üniversitesinde İsrail’e küfür etti. Bizim burada biri böyle bir şey yapsa hemen linç etmeye kalkarlar. Üniversite böyle bir şeydir. Eğer sen farklı şeyler üretebilirsen üniversitesindir. Yoksa üniversite köy hizmetleri gibi bir yer olur. Taşradaki kültürel kodların gelişmemesinin nedeni budur. Farklılıklara izin vermemesidir.
* Konya’da tartışılan bir konu ise modern kent olgusu. Bu noktada şehrin belli bölgelerine köprülü kavşaklar, üst geçitler inşa ediliyor. Yeni yapılar yapmak modernizmin göstergesi midir?
— Modernizm bir zihniyettir. Cep telefonu kullanmak insanı modern yapmaz. Bu yaşama alanı ve düşünce alanıyla ilgili bir kavramdır. Çoban cep telefonu kullanmayabilir fakat modern bir düşünceye sahip olabilir. Kullandığın araç insanı modern yapmaz. Kenti inşa edenler kenti acaba kültür açısından mı inşa ediyorlar yoksa ranta mı bakıyorlar. Buna dikkat etmek gerekiyor. Özel döneminde yol, köprü, baraj mı, insanların şeref, şan, haysiyeti mi veya başka sorunlarımı diye tartışıyorduk. Bunların beraber götürülmesi gerekiyordu. Ama bunu yapamadık yola, köprüye ağırlık verdik, insanların ahlaksal ve etiksel kodlarını dışarıda bıraktık. İnsanlara ahlaksal kodları vermeyip sadece araçsal kodları verirseniz insanın sadece fizyolojik güdülerini zedelemiş olursunuz. İnsanlar ne kadar üretirlerse o kadar tüketmeyi isterler. Konya’daki kent kültürü bu şekilde dönüştürülmüştür. İslami özelliklerinden ziyade kapitalist özelilikleri ön plana çıkıyor.
‘Konya değişimi yakalayamadı’
Konya’nın muhafazakârlık ve köylü kabuğunu kıramadığı için değişimi gerçekleştiremediğini belirten Doç. Dr. Bünyamin Ayhan, bu nedenle hiçbir zaman kentli olamadığını söyledi.