Hz. Âdem (as) in ilk insan ve ilk peygamber olmasını kabul etmeyen seküler düşünceye göre insanın mağaradan/kovuklardan başlayan dünya hayatı şehirleşme ile güya doruk noktaya erişmiş bulunmaktadır.
İlkokuldan bu yana batı kaynaklı bu düşüncelerle başlayıp devam eden eğitim sistemine göre şehirleşme insanların yerleşik düzene geçtikleri zamandan beridir yaptıkları en büyük keşif gibi sunulmaktadır.
Materyalist kapitalizmin hâkimiyeti ile şehirler insan hayatında öyle vazgeçilmez şekilde yer almıştır ki, sonunda şehirleşme anlamına gelen medeniyet unutulmuş, medeni inanları çıkmazlara sokan bir şehir hayatı ortaya çıkmıştır.
Hangi düşünceden olursa olsun siyasiler idarelerinde bulundukları şehirleri daha iyi bir yaşama alanları haline getirmek için iş başına geldiklerini iddia etmelerine rağmen, ne yazık ki iş başında bulundukları sürede, şehri daha da yaşanmaz bir şekle dönüştürmekte oldukça mahir davranışlar göstermekten de geri kalmamışlardır.
Maalesef Konya'mız da bu değişim/dönüşüm furyasında nasibini almış durumdadır.
Siyasilerin ettikleri kocaman kocaman laflara bakılırsa "Konya Bir Dünya Kentidir"
Yani Konya'mız Türkiye’deki emsallerini sanki fersah fersah geçti de, dünya şehirleri denilen büyük şehirlerle yarışıyor ve bir dünya kenti olma yolunda hızla ilerliyor.
Şehrin sorunlarını bilen işadamları ve akademisyenleri bıyık altından gülümseten bu iddiaların doğru iddialar olmadığını, yerel yönetimdekilerin siyasi ve ekonomik beceriksizliklerini örtbas etmeye dönük basın destekli açıklamalar olduğunu, gerçeğin söylenenlerden çok farklı olduğunu geçtiğimiz aylarda Cnbc-e, Business dergisinin yaptığı araştırmanın sonuçlarını vererek göstermeye çalışmıştık.
Konya'mız tarihten bu yana haktan, ahlâktan ve adaletten yana olmuş, Kur’an-ı Kerim in ortaya koyduğu ve Hz. Peygamber(sav)in yol haritasını çizdiği hayatı yaşamaya gayret eden Müslümanların yaşadığı bir şehir olarak bilinir, tanınır.
Müslümanlar dışındaki insanların içine düştükleri yolsuzluk ve ahlaksızlık bataklığının içine hiç istemesek de Müslüman liderlerin, siyasetçilerin, yazarların ve önderlerin veya yerel idarecilerinde parayla, makam ve mevki ile, yada kadınla edildikleri imtihan neticesinde adaletsizliklerinin, yolsuzluklarının, basiretsizliklerinin, yalancılıklarının ve hatta ahlâksızlıklarının bir bir ortaya çıktığını zaman zaman duyuyor ve görüyoruz.
Siyasetçiler, yerel idareciler yönetimdeki zafiyetlerini, başarısızlıklarını, hatalarını ve günahlarını yazılı ve görsel basın kurumlarında, vakıf ve derneklerin yönetim kurullarında yer alan bir takım kişiler ile şehir hayatında fabrikaları veya işyerleri ile öne çıkan bazı zengin iş adamlarını hatta zaman zaman din görevlilerini yanlarına alarak farklı alanlardaki fesat karıştırılmış iş ve işlemlerini kamuoyu nezdinde güya aklamak yolunu seçebilmektedirler.
Konya gibi dini hassasiyetlerin ön planda olduğuna inandığımız bir şehirde asıl utanç verici olan ve hiç yapılmaması gereken şey, toplum tarafından iyilikleri ile tanınan/ bilinen kişi ve kuruluşların az bir dünyalık makam, mevki ve sevgi gösterisi için idarecilerin bu tür günahlarına ortak olmalarıdır.
Müslümanlardan her daim beklenen şey idarelerinde haksızlık, yolsuzluk, zulüm ve rüşvet hatta zina iddialarında bulunulan kişilere sahip çıkar gözüküp, adaletsizliğe ve yalancılığa bulaşmış bu tip insanların toplumsal yapı içinde günah çıkartmaya dönük siyasi manevralarına fırsat verilmemesidir.
Liberal reformların ya da yapısal uyumların gerçekleştirilmesi ile görülmemiş bir ekonomik gelişme, teknolojik ilerleme, yükselen yaşam standartları ve maddi zenginlik çağı vaat eden yeni liberalizm savunucusu bu zihniyet mensupları aslında Peygamber(sav) diliyle kendilerinden önce bu düşünceyi savunan iktidar mensuplarını yılanın deliğine kadar takip etmekten başkaca bir şey yapmamaktadırlar.
Yeni liberalizm düşüncesinin milletimizin hayatında yol açtığı toplumsal, ekonomik, sosyal ve ahlaki felaketler bu kadarı ile kalsa iyi diyeceğimiz günlerdeyiz.
Yoksa aysbergin görünen bir diğer yüzü olarak da tarif edilebilecek bir kısım daha var ki; biraz daha derinlere indiğimizde; yani siyasilerin, milletvekillerinin, sivil toplum kuruluşu yöneticilerinin ve basın mensuplarının Ukrayna’da, Beyaz Rusya’da, Asya' da, Çin'de, Hindistan'da, Tayland’da, Uzak Doğuda veya Avrupa ülkelerinde nasıl gönül eğlendirdiklerini pek çok kimse başından beri biliyor.
Ne oldu da, başta Bosna-Hersek ve Çeçenistan olmak üzere dünyada nerede bir zulüm ve haksızlık varsa sesini yükselten bu toplum, Irak ve Afganistan başta olmak üzere giderek yükselen popüler direnişle karşılaşan ABD askeri genişlemesine ve orta doğuda yeni işgallere artık tepki vermemekte veya ses çıkarmamaktadır.
Yoksa ekonomik maliyetler ya da faydalar her ne olursa olsun, Küresel ekonomisi borçla finanse edilen ABD emperyalizminin politik ve ideolojik savaşına göre mi düzenlenmektedir?
Bildiğimiz ve söylediğimiz bir şey var.
Dünya milletleri arasında var olacaksak bizim değerlerimize sahip çıkarak bizim gibi düşünerek, bizim gibi yaşayarak var olacağız.
Aksi halde başkaları gibi düşünürsek; başkalarına benzer, başkaları oluruz.
İlkokuldan bu yana batı kaynaklı bu düşüncelerle başlayıp devam eden eğitim sistemine göre şehirleşme insanların yerleşik düzene geçtikleri zamandan beridir yaptıkları en büyük keşif gibi sunulmaktadır.
Materyalist kapitalizmin hâkimiyeti ile şehirler insan hayatında öyle vazgeçilmez şekilde yer almıştır ki, sonunda şehirleşme anlamına gelen medeniyet unutulmuş, medeni inanları çıkmazlara sokan bir şehir hayatı ortaya çıkmıştır.
Hangi düşünceden olursa olsun siyasiler idarelerinde bulundukları şehirleri daha iyi bir yaşama alanları haline getirmek için iş başına geldiklerini iddia etmelerine rağmen, ne yazık ki iş başında bulundukları sürede, şehri daha da yaşanmaz bir şekle dönüştürmekte oldukça mahir davranışlar göstermekten de geri kalmamışlardır.
Maalesef Konya'mız da bu değişim/dönüşüm furyasında nasibini almış durumdadır.
Siyasilerin ettikleri kocaman kocaman laflara bakılırsa "Konya Bir Dünya Kentidir"
Yani Konya'mız Türkiye’deki emsallerini sanki fersah fersah geçti de, dünya şehirleri denilen büyük şehirlerle yarışıyor ve bir dünya kenti olma yolunda hızla ilerliyor.
Şehrin sorunlarını bilen işadamları ve akademisyenleri bıyık altından gülümseten bu iddiaların doğru iddialar olmadığını, yerel yönetimdekilerin siyasi ve ekonomik beceriksizliklerini örtbas etmeye dönük basın destekli açıklamalar olduğunu, gerçeğin söylenenlerden çok farklı olduğunu geçtiğimiz aylarda Cnbc-e, Business dergisinin yaptığı araştırmanın sonuçlarını vererek göstermeye çalışmıştık.
Konya'mız tarihten bu yana haktan, ahlâktan ve adaletten yana olmuş, Kur’an-ı Kerim in ortaya koyduğu ve Hz. Peygamber(sav)in yol haritasını çizdiği hayatı yaşamaya gayret eden Müslümanların yaşadığı bir şehir olarak bilinir, tanınır.
Müslümanlar dışındaki insanların içine düştükleri yolsuzluk ve ahlaksızlık bataklığının içine hiç istemesek de Müslüman liderlerin, siyasetçilerin, yazarların ve önderlerin veya yerel idarecilerinde parayla, makam ve mevki ile, yada kadınla edildikleri imtihan neticesinde adaletsizliklerinin, yolsuzluklarının, basiretsizliklerinin, yalancılıklarının ve hatta ahlâksızlıklarının bir bir ortaya çıktığını zaman zaman duyuyor ve görüyoruz.
Siyasetçiler, yerel idareciler yönetimdeki zafiyetlerini, başarısızlıklarını, hatalarını ve günahlarını yazılı ve görsel basın kurumlarında, vakıf ve derneklerin yönetim kurullarında yer alan bir takım kişiler ile şehir hayatında fabrikaları veya işyerleri ile öne çıkan bazı zengin iş adamlarını hatta zaman zaman din görevlilerini yanlarına alarak farklı alanlardaki fesat karıştırılmış iş ve işlemlerini kamuoyu nezdinde güya aklamak yolunu seçebilmektedirler.
Konya gibi dini hassasiyetlerin ön planda olduğuna inandığımız bir şehirde asıl utanç verici olan ve hiç yapılmaması gereken şey, toplum tarafından iyilikleri ile tanınan/ bilinen kişi ve kuruluşların az bir dünyalık makam, mevki ve sevgi gösterisi için idarecilerin bu tür günahlarına ortak olmalarıdır.
Müslümanlardan her daim beklenen şey idarelerinde haksızlık, yolsuzluk, zulüm ve rüşvet hatta zina iddialarında bulunulan kişilere sahip çıkar gözüküp, adaletsizliğe ve yalancılığa bulaşmış bu tip insanların toplumsal yapı içinde günah çıkartmaya dönük siyasi manevralarına fırsat verilmemesidir.
Liberal reformların ya da yapısal uyumların gerçekleştirilmesi ile görülmemiş bir ekonomik gelişme, teknolojik ilerleme, yükselen yaşam standartları ve maddi zenginlik çağı vaat eden yeni liberalizm savunucusu bu zihniyet mensupları aslında Peygamber(sav) diliyle kendilerinden önce bu düşünceyi savunan iktidar mensuplarını yılanın deliğine kadar takip etmekten başkaca bir şey yapmamaktadırlar.
Yeni liberalizm düşüncesinin milletimizin hayatında yol açtığı toplumsal, ekonomik, sosyal ve ahlaki felaketler bu kadarı ile kalsa iyi diyeceğimiz günlerdeyiz.
Yoksa aysbergin görünen bir diğer yüzü olarak da tarif edilebilecek bir kısım daha var ki; biraz daha derinlere indiğimizde; yani siyasilerin, milletvekillerinin, sivil toplum kuruluşu yöneticilerinin ve basın mensuplarının Ukrayna’da, Beyaz Rusya’da, Asya' da, Çin'de, Hindistan'da, Tayland’da, Uzak Doğuda veya Avrupa ülkelerinde nasıl gönül eğlendirdiklerini pek çok kimse başından beri biliyor.
Ne oldu da, başta Bosna-Hersek ve Çeçenistan olmak üzere dünyada nerede bir zulüm ve haksızlık varsa sesini yükselten bu toplum, Irak ve Afganistan başta olmak üzere giderek yükselen popüler direnişle karşılaşan ABD askeri genişlemesine ve orta doğuda yeni işgallere artık tepki vermemekte veya ses çıkarmamaktadır.
Yoksa ekonomik maliyetler ya da faydalar her ne olursa olsun, Küresel ekonomisi borçla finanse edilen ABD emperyalizminin politik ve ideolojik savaşına göre mi düzenlenmektedir?
Bildiğimiz ve söylediğimiz bir şey var.
Dünya milletleri arasında var olacaksak bizim değerlerimize sahip çıkarak bizim gibi düşünerek, bizim gibi yaşayarak var olacağız.
Aksi halde başkaları gibi düşünürsek; başkalarına benzer, başkaları oluruz.