Konya’da büyükşehir ve ilçe belediyeleri eliyle yapıldığı iddia edilmekte olan kentsel dönüşüm projelerinin sonucu olarak ortaya çıkan kültürel, doğal ve sosyo-ekonomik tahribatlar ve bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarını artması sonucu, Konya ALARM veriyor.
Özellikle son birkaç yıldır yarım saati aşan her yağmurda, şehir trafiğinin felç olması ve en başta ana arter diye iddia edilen caddeler ile bu caddelerdeki trafik tıkanıklığına çözüm olarak yapıldığı söylenen alt geçitler ve köprülü kavşaklarda bile tıkanmanın had safhalara ulaşması bu şehrin altyapısının, şehir içi ulaşımının alarm verdiğinin ilk ve en önemli işaretidir.
Mevlana Kültür Vadisi adı altında Mevlana Kültür Merkezi’nden başlayıp Mevlana Müzesi’nden Alaeddin Tepesi’ne ve daha ileriye uzanan ve altındaki rant kokularının bir türlü gizlenemediği proje gün geçtikçe daha vahim bir hal alıyor.
Bunun ikinci örneği Mevlana Kültür Merkezi, Üçler Mezarlığı ve İstiklal Harbi Şehitliği yanında inşa edilmesi sebebiyle aylardır süregelen tepkilere rağmen inşaatı bitmek üzere olan otel İnşaatıdır.
Yukarıda ifade edilen üçgen yanında hangi ihale usulü ile ihale edildiği aylardır kamuoyunda çeşitli kurum ve kuruluş temsilcilerince sorgulanmasına rağmen bir türlü açıklanmayan içkili turistik otel inşaatının hiçbir kültürel değer taşımayan mimarisi bu kültürel ve sosyo-ekonomik tahribatın oluşturduğu alarmın belki de ilk işaret fişeği sayılmalıdır.
Bu tahribatın bir başka örneği fuar alanında belediye eliyle yapıldığı ilan edilen İl Halk Kütüphanesi binası inşaatıdır.
Mevlana Alanı’nın genişletilmesi çalışmaları doğrultusunda mevcut il halk kütüphanesinin yıkılması karşılığında yapılan binanın “Kültür Vadisi” ile hiçbir alakası olmayan mimarisi sebebiyle ilgili teknik odaların karşı çıkmasına rağmen devam ettirilmesi bu alarmın bir başka boyudur.
Konya için artık bir karar verilmelidir.
“Konya sanayi öncesini yaşayan bir şehir midir, sanayi sonrası planlaması yapılacak bir büyükşehir midir?”
Dikkat edilirse özellikle metropol tanımlamasını kullanmadık.
Her ne kadar yerel idareciler tarafından sık sık Konya Türkiye’nin ve dünyanın sayılı şehirleri arasına girmiştir, Konya marka şehir olmuştur gibi hemşerilerin gönüllerini okşamaktan ileri gitmeyen hamaset dolu nutuklar söylense de gerçeğin böyle olmadığı övündükleri(!) raporlar tarafından ortaya konulmaktadır.
Bu gerçeği belediye yöneticilerinin suratlarına bir şamar gibi vuran raporların son örneği Foreign Policy Dergisi, Chicago Dışişleri Konseyi ve yönetim danışmanlığı şirketi A.T. Kearney tarafından bu yıl hazırlanan ve Bugünün Metropollerini, büyükşehirlerini konu alan “Küresel Kentler sıralaması” listesidir.
Yukarıda adı geçen kuruluşlar tarafından birlikte çalışılarak hazırlanan “2010 Küresel Kentler İndeksi” bir kentin kendi sınırlarının ne kadar ötesini etkileyebildiğini, küresel pazarlarla entegrasyonunu ve onlara etkisini, kültürünü ve yeniliklerini ölçmek için hazırlanmış bir rapordur.
Temmuz 2010 da basın yayın kuruluşlarında da yer alan adı geçen raporda dünya çapında sayılan kriterlere uyan 65 metropol ve büyükşehir yer almıştır.
İşbaşında oldukları 7 yıla yakın bir süredir her ağızlarını açtıklarında yaptıkları çalışmalarla Konya’yı dünya kentleri arasında üst sıralara taşıdıklarını ve marka şehir oluşturduklarını iddia eden yöneticilerinin beyanlarının aksine bu raporda da Konya’nın esamisi bile okunmamıştır.
Türkiye’den sıralamaya bir tek İstanbul girebilmiştir, o da ancak 41. sırayı alabilmiştir.
Şimdi yukarıdaki soruyu bir kez daha sormanın tam sırasıdır.
“Konya sanayi öncesini yaşayan bir şehir midir, sanayi sonrası planlaması yapılacak bir büyükşehir midir?”
Çünkü bu şehri yönettiğini ve temsil ettiğini iddia edenlerin havza boyutlu bir kalkınma için, küresel milenyum arenada ileride oynanması muhtemel oyunlar ile halen içte ve dışta bu şehrin aleyhinde oynanan oyunları çok iyi algılayarak, şehrin gelişmesinde ve kalkınmasında hangi enstrümanları kullanacağına şimdiden karar vermesi gerekmektedir.
Bu güne kadar bu şehri yöneten ve temsil eden merkezi idare ve yerel yöneticiler ile siyasi temsilcilerin hiçbir zaman eksiksiz ve takım halinde sahaya çıktığını görmeyen hemşerilerin asıl alarmın bu takım olamayan kişilerden geldiğini iddia etmesi/görmesi umarız çözümün başlangıcı olur.
Özellikle son birkaç yıldır yarım saati aşan her yağmurda, şehir trafiğinin felç olması ve en başta ana arter diye iddia edilen caddeler ile bu caddelerdeki trafik tıkanıklığına çözüm olarak yapıldığı söylenen alt geçitler ve köprülü kavşaklarda bile tıkanmanın had safhalara ulaşması bu şehrin altyapısının, şehir içi ulaşımının alarm verdiğinin ilk ve en önemli işaretidir.
Mevlana Kültür Vadisi adı altında Mevlana Kültür Merkezi’nden başlayıp Mevlana Müzesi’nden Alaeddin Tepesi’ne ve daha ileriye uzanan ve altındaki rant kokularının bir türlü gizlenemediği proje gün geçtikçe daha vahim bir hal alıyor.
Bunun ikinci örneği Mevlana Kültür Merkezi, Üçler Mezarlığı ve İstiklal Harbi Şehitliği yanında inşa edilmesi sebebiyle aylardır süregelen tepkilere rağmen inşaatı bitmek üzere olan otel İnşaatıdır.
Yukarıda ifade edilen üçgen yanında hangi ihale usulü ile ihale edildiği aylardır kamuoyunda çeşitli kurum ve kuruluş temsilcilerince sorgulanmasına rağmen bir türlü açıklanmayan içkili turistik otel inşaatının hiçbir kültürel değer taşımayan mimarisi bu kültürel ve sosyo-ekonomik tahribatın oluşturduğu alarmın belki de ilk işaret fişeği sayılmalıdır.
Bu tahribatın bir başka örneği fuar alanında belediye eliyle yapıldığı ilan edilen İl Halk Kütüphanesi binası inşaatıdır.
Mevlana Alanı’nın genişletilmesi çalışmaları doğrultusunda mevcut il halk kütüphanesinin yıkılması karşılığında yapılan binanın “Kültür Vadisi” ile hiçbir alakası olmayan mimarisi sebebiyle ilgili teknik odaların karşı çıkmasına rağmen devam ettirilmesi bu alarmın bir başka boyudur.
Konya için artık bir karar verilmelidir.
“Konya sanayi öncesini yaşayan bir şehir midir, sanayi sonrası planlaması yapılacak bir büyükşehir midir?”
Dikkat edilirse özellikle metropol tanımlamasını kullanmadık.
Her ne kadar yerel idareciler tarafından sık sık Konya Türkiye’nin ve dünyanın sayılı şehirleri arasına girmiştir, Konya marka şehir olmuştur gibi hemşerilerin gönüllerini okşamaktan ileri gitmeyen hamaset dolu nutuklar söylense de gerçeğin böyle olmadığı övündükleri(!) raporlar tarafından ortaya konulmaktadır.
Bu gerçeği belediye yöneticilerinin suratlarına bir şamar gibi vuran raporların son örneği Foreign Policy Dergisi, Chicago Dışişleri Konseyi ve yönetim danışmanlığı şirketi A.T. Kearney tarafından bu yıl hazırlanan ve Bugünün Metropollerini, büyükşehirlerini konu alan “Küresel Kentler sıralaması” listesidir.
Yukarıda adı geçen kuruluşlar tarafından birlikte çalışılarak hazırlanan “2010 Küresel Kentler İndeksi” bir kentin kendi sınırlarının ne kadar ötesini etkileyebildiğini, küresel pazarlarla entegrasyonunu ve onlara etkisini, kültürünü ve yeniliklerini ölçmek için hazırlanmış bir rapordur.
Temmuz 2010 da basın yayın kuruluşlarında da yer alan adı geçen raporda dünya çapında sayılan kriterlere uyan 65 metropol ve büyükşehir yer almıştır.
İşbaşında oldukları 7 yıla yakın bir süredir her ağızlarını açtıklarında yaptıkları çalışmalarla Konya’yı dünya kentleri arasında üst sıralara taşıdıklarını ve marka şehir oluşturduklarını iddia eden yöneticilerinin beyanlarının aksine bu raporda da Konya’nın esamisi bile okunmamıştır.
Türkiye’den sıralamaya bir tek İstanbul girebilmiştir, o da ancak 41. sırayı alabilmiştir.
Şimdi yukarıdaki soruyu bir kez daha sormanın tam sırasıdır.
“Konya sanayi öncesini yaşayan bir şehir midir, sanayi sonrası planlaması yapılacak bir büyükşehir midir?”
Çünkü bu şehri yönettiğini ve temsil ettiğini iddia edenlerin havza boyutlu bir kalkınma için, küresel milenyum arenada ileride oynanması muhtemel oyunlar ile halen içte ve dışta bu şehrin aleyhinde oynanan oyunları çok iyi algılayarak, şehrin gelişmesinde ve kalkınmasında hangi enstrümanları kullanacağına şimdiden karar vermesi gerekmektedir.
Bu güne kadar bu şehri yöneten ve temsil eden merkezi idare ve yerel yöneticiler ile siyasi temsilcilerin hiçbir zaman eksiksiz ve takım halinde sahaya çıktığını görmeyen hemşerilerin asıl alarmın bu takım olamayan kişilerden geldiğini iddia etmesi/görmesi umarız çözümün başlangıcı olur.