Kölelikten Efendiliğe Doğru…

Mustafa Balkan

Hicret, ülkeden ülkeye göç demek. Hz. Muhammed, miladî 622 yılına tesadüf eden bir zaman diliminde Mekke’den Medine’ye göçtü. Yanında yol arkadaşı Hz. Ebû Bekir ve müşrik olmasına rağmen kendisine güvenilir bir kılavuz vardı. Peygamberimizin göçü başlangıç alınarak düzenlenen İslâmî takvime de “hicrî takvim” deniliyor. Beden yurdundan ayrılıp ruhaniler yurduna göçten ayrı olarak kötü huylardan ayrılıp iyi huylara, ahlâka yönelme de bir hicrettir.

Haram aylar arasında mübarek Muharrem ayıyla başlayan hicrî (kamerî) aylar on ikidir.

Türkler, göçebe bir millet olmasına rağmen bir coğrafyadan bir başka coğrafya ve topraklara göçerken pek çok zorluklarla karşılaşmışlardır. Peygamber Efendimiz de Mekke’den Medine’ye hicret etmeden evvel o kadar çok zorluğa göğüs germiş ve müşrikler tarafından namaz kılarken bile öldürme teşebbüsünde bulunulmuştu. Mekke müslümanlarına müşriklerin zulmü artınca hicret zorunlu hâle geldi. Son kafile de Medine’ye hicret ettikten sonra geriye Hz. Peygamber’le birlikte çok az kişi kaldı. Allah’ın Resûlü Muhammed’e hicret emri gelince, Hz. Ebû Bekir ile birlikte Mekke’den çıkma kararı alındı. Bu herkesten gizlendi. Allah, Cebrail vasıtasıyla haber vererek Kureyş müşriklerinin Peygamberi öldürme planlarını bozdu. Hz. Peygamber, sığındıkları Sevr mağarasında üç gün kaldıktan sonra yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir ve yanlarındaki müşrik fakat güvenilir kılavuzla birlikte Medine’ye doğru göç ettiler.

Müslümanlar olarak Hicret-i Nebevî’nin 1445’inci senesini idrâk ediyoruz. Müslüman idarecilere, Türk-İslâm aydınlarına, devlet reislerine ve Müslüman kardeşlerimize elbette söyleyeceklerimiz var.

Yahudi din adamları ve filozoflarının Sion Protokolleri’nde dile getirdikleri Tek Dünya Devleti’ne doğru adım adım gidildiği 21. yüzyılda, Doğu, Batı karşısında yenilmiş ve onların ürettiği teknolojik ürünleri alarak tüketici köleler durumuna düşmüş milletler topluluğu halini andırmakta. Yazdığı risâlesinde İslâmla şereflenmiş her Müslüman milletini İlâ-yı Kelimetullah’a dâvet eden kadın yazarlarımızdan Ayverdi, şu güzel ifadelere yer veriyor: “Bir zamanlar dünyaya parmak ısırtmış, yol göstermiş, ışık saçmış olan İslâm dünyasının boğazında, hâlâ Muhammed Ümmeti’nin imanına diş bileyenlerin doladıkları çember takılı bulunmaktadır. Ama bu kölelik alâmeti, artık olduğu yerden sökülüp çıkarılmalıdır. Çünkü dünya, İslâmiyetin efendilik devrini tanımış, yaşamış, mes’ûd olmuş, yüzü gülmüştür. Bu gün de ona hasrettir.

İslâm dünyânın direğidir. Onun için Müslüman dünyasının salâhı ve uyanışı, kâinatın salâhı ve uyanışı, kargaşalığı ve fesâdı ise kâinatın kargaşalığı ve fesadıdır. Yeter ki evvelâ İslâm Âlemi, yattığı gaflet döşeğinden fırlayıp kalksın, ondan sonra da imdat bekleyen dünyaya el uzatsın. Kanı canı çekilip kaskatı kesilmiş olan dünya, yeniden İslâm güneşi ile ısınıp kendine geleceği o lâtif devirleri hasretle bekliyor.”

BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI

Amerikan emperyalizmine, sermaye ile teknolojiyi ellerinde bulunduran küresel şirketlerin uluslararası ekonomik çıkarları için çalışan Ekonomik Tetikçi (ET) John Perkins, kaleme aldığı eserinde “Biz ET’ler cin gibiyizdir, tarihten ders alırız” diyerek işiyle ilgili şu bilgilere yer veriyor: “Dünya liderlerini, ABD’nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik etmek. Sonunda bu liderler, sadakatlerini garanti edecek şekilde bir borç batağına saplanır. Sonra da onları politik, ekonomik ya da askeri ihtiyaçlarımız için ne zaman istersek kullanabiliriz. Karşılığında halklarına sanayi siteleri, elektrik santralları ve havaalanları sağlayarak politik durumlarını güçlendirirler. Bu arada, Amerikan mühendislik ve inşaat firmaları da inanılmaz derecede zenginleşir.” Perkins ayrıca “İmparatorluklar asla sonsuza dek yaşamaz. Her biri sonuçta korkunç bir çöküşü yaşamıştır. Uzun vadede hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğu, varlığını başkalarını sömürerek sürdüremez.” diyor.

Batı’nın Doğu’yu nasıl sömürdüğü konusunda Amerikalı Ekonomik Tetikçi, yazdığı kitabında pek çok itirafta bulunuyor. Lâkin sömürü düzeni kanlar akıtılarak, savaşlar çıkartılarak ve Müslüman milletler birbirine kırdırılarak 21.asırda da devam ediyor. Üstelik insanlık ve beşeriyeti ortadan kaldırmaya yönelik biyolojik ve uzay silahları devreye sokularak, “demokrasi ve özgürlük götüreceğiz” teraneleriyle ülkeler işgal ediliyor, savaşlar çıkartılıyor ve dünya nüfusunu azalmak için şeytanın dahi aklına gelmeyen planlar devreye sokuluyor. Avrupa insanlaşmadan sanayileştiği için, meydana getirmiş olduğu teknik üstünlüğü tarafından da boğazlanır hâle gelmiştir. Günümüzün ET’lileri ülkemizi de ziyaret eden Elon Musk ve Bill Gates’tir.

Türkiye’den yurt dışına beyin göçü bir türlü durdurulamamaktadır. Yetişmiş kaliteli doktor, mühendis ve gençler yabancı ülke ve devletleri tercih eder duruma gelmiştir. Geçtiğimiz sene 3000 hekim yurtdışını tercih etmiştir. Bu sene bu sayının dört bine çıkacağı ön görülmekte. Kaliteli, kendini sahasında otoriter doktorlar hem Konya’yı ve Türkiye’yi terk etmektedirler. Eğitimli insanlarımız memleketlerinden hicret ederlerken eğitimsiz, cahil, cühela takımına sınırlar açık tutulmaktadır.

“İslâm Dünyası’nın dışındaki dünya, batıl inanışları geleneksel hale getirip kutsal günler, yortular, bayramlar, karnavallar adıyla kutlayarak kitle psikolojisini kamçılayıp uyanık tutarken, 1445. Senesini idrâk etmekte olduğumuz Hicret-i Nebev’nin, İslâm Âlemi için nasıl uyandırıcı bir fırsat, ilmin ve imanın ışığında nasıl bağlayıcı ve birleştirici bir imkân olduğunu idrak etmemek büyük gaflet olur…”

Yedi tarafı denizlerle çevrili ve dört mevsimin yaşandığı cennet gibi ülkemiz ile İslâm coğrafyasında insan kıtlığı mı var ki büyük değerli insanlar, suratlarına ölü toprağı serpilmiş gibi susuyorlar?

Biraz da çuvaldızı kendimize batıralım! Müslüman Türkler olarak biz de hatalıyız. Zirâ dinimizin hikmet, irfan ve ahlâkına baş çevirerek redd-i mirasta bulunduk. Onun için şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızda düşman kol geziyor. Tarih şuurundan yoksun, dilsiz, dinsiz nesiller yetiştirdik. Ne yazık ki bu hatamız yüzünden kendi kendine düşmanlık eden bir eğitim politikası, ne yaptığının da ne yapacağının da farkında olmayan bir câhil aydınlar topluluğu vatan sathında söz sahibi olmuştur.

Devleti yöneten reislere, idarecilere, aydınlara ve din kardeşlerime sesleniyorum:

Aşk dini olan İslâm’ın ve Kur’an’ın tevhid akidesine dör elle sarılarak Batı’ya kaptırdığımız ilim meşalesini, Doğu’nun hikmet ve irfanı ile zenginleştirerek yeniden elimize alalım. İlimle bilenmiş tek kafa, aşk ve imanla cilalanmış tek yürek, dünyada yeri yerinden oynatır.

Türk-İslâm dünyası, dilde, işte, fikirde birlik ruhuyla müşterek imkânlarını tazeleyecek ve diriltecek ilham, heyecan ve hayat kaynağına susamıştır. Ne duruyorsunuz, ey Allah’ın kendilerine akıl ve imkân verdiği siz idâreciler, devlet reisleri ve aydınlar?

Kölelikten efendiliğe doğru silkiniş, uyanış ne zaman?

Bu duygularla yeni hicri1445 yılınızı tebrik eder, Türk-İslâm Dünyası’nın uyanışına vesile olmasını dilerim.

Yararlanılan Kaynaklar:

Mustafa Asım Köksal, İslâm Tarihi, c. 6, Şamil Yayınevi, İstanbul-1987.

Sâmiha Ayverdi, Hicrî 1400.Yıla Yaklaşırken Kölelikten Efendiliğe, Damla Yayınevi, İstanbul-1978.

John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, Aprıl Yayıncılık, İstanbul- 38. Baskı; 2022.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.