Paris’te cereyan eden hâdiseden sonra aman Allâh’ım televizyon ekranlarında herkes bir şeyler söylüyor, olur olmaz, haklı haksız, yerli yersiz insanlar habire konuşuyorlar. Millete de haber lâzım suikastler, cinâyetler işlenerek kaos ortamı oluşturmak gerek diyesimiz geliyor. Bunlar elbette istenmeyen şeyler ve yine elbette herkes vuku bulan hâdiseler karşısında fikirlerini beyan edecekler, olayları analiz edecekler, buna bir şey demiyoruz.
Bizim arz etmek istediğimiz şunlar efendim; tâbiri câizse; ‘ağzı olan herkes konuşuyor.’ Bakıyorsunuz gazete köşe yazarlarına pek çok ekranda olayları yorumlayacaklar, hiçbir araştırma, ön hazırlık yapmamışlar, öylesine ortadan konuşuyorlar. Konuştukları son derece birikimsiz ve çapsız şeyler! İnsan toplumun önüne fikir serdetmeye çıkarken o hususta en azından birikimli kişilerin yazılarını medyadan okur, öğrenir, araştırır hatta o zamana kadar ki olan kendi fikir ve kanaatlerini de sıralar. Bu şekilde bir yorum ve analizden çıkan görüşler de toplum nezdinde kişilerin bakış açılarına göre değer bulur. Öyle değil mi?
Sonra buralarda sergilen yanlış, hatalı, eksik, saptırılmış görüşler, şeytanın avukatlığını yapan pek çok sapkın görüşlü kişilerin yanlı tespitlerine kaynaklık edebiliyor ve toplum algısı menfi etkileniyor hatta şimdiye kadar hep yapıldığı gibi kasıtlı olarak kullanılan bu yanlışları bir süre sonra insanlar artık devrin geçerleri bunlar diye kabulleniyor. Hakikaten anlatmaya çalıştığımız şeyler sâhiplerine büyük vebal yüklüyor. Kişiler her hâlü karda toplum vicdânına yönelik daha sorumlu davranmalıdır.
Bir diğer konu dünyâ gündeminde sık sık menfur olaylar cereyan etmekte. Genelde de Müslümanlar bu menfur olayları sergileyen kişiler olarak dünyâya lanse ediliyor. Yâni Müslüman her gittiği yere problem olan veya sıkıntı üreten şahsiyetler olarak dünya gündemine oturtuluyor. Bilhassa da yabancı ülkelerde ikâmet eden her Müslüman âdeta potansiyel suçlu gibi görülüyor. Hele şimdiler de sokaklara inen Fransa, Almanya ve İngiltere polisinin küçücük çocukları bile fişleyerek, öğretmenleri, gençleri potansiyel suçlu olabilir iddiasıyla tâkip etmesi, izlemesi asla kabul edilebilir bir durum değildir. Konu çok vahim! Ve kimse de kalkıp bu davranış gayri insânîdir demiyor, diyemiyor. Niye arkadaş? Bizim Müslüman olarak bu yanlışları icra edenlerden neyimiz eksik?
Başka bir konu, Paris’te cereyan eden olaydan dolayı Papa hazretleri (!) Müslümanları iç sorgulamaya çağırdı. Tabi bizdeki densizlerin de onlardan aşağı kalır tarafları yok. Fırsat ellerine geçti ya, veryansın ediyorlar; ‘Müslümanların da artık kendilerini sorgulamaları lâzım, hep mi Batı’nın, ABD’nin komplosu, böyle diyerek İslâm’ı kutsayamayız, dinde reform yapılmalı’ gibisinden ağızlarına geleni yakışıksızca söylüyorlar. Bir defa bir hadise vuku bulduğunda o olayın geri planı, gizli ajandası, alt yapısı araştırılmadan önü-arkası hesap edilmeden özellikle de din konusunda gerekli bilgi birikimine sâhip olmadan konuşulması kesinlikle ama kesinlikle uygun değildir. Bu sebeple insanlar bu hususlar da hata üstüne hata yapıyorlar. Yâni anlayacağınız ağzı olan herkes konuşuyor…
İyi tamam da, herkes konuşurken bizim din husûsundaki yetkililerimiz neden konuşmuyorlar? Elin Papası konuşuyor ve Müslümanlara ayar vermeye çalışırken bizim yetkililerimiz niçin insanları aydınlatma zahmetinde bulunmuyorlar? Bilgili olduğunu zannedeni, bilgisizi, yanlışları doğru diye yutturanları herkesler konuşuyorken İslam adına bir âlim tek cümle etmiyor. Şimdi diyebilirsiniz ki İslam Âlimler Topluluğu Başkan Yardımcısı Yusuf El Kardâvî konuştu da ne oldu? Seksen kusur yaşındaki yaşlı başlı doğruları söylemekten çekinmeyen bu zâta kırmızı bültenle yakalama karârı çıktı zâlim Sisi tarafından. İyi ama olsun. O değerli zâta yapılanları tasvip etmiyoruz ancak korkuyoruz diye hiç mi doğru söyleyen âlimler çıkmayacak. Mezhebimizin imamı Ebû Hanife bu yüzden ömrünün son günlerini zindanda geçirmedi mi? Kimseye bir zarar gelmesini istemeyiz. Fakat artık dünyâda İslam adına herkesin yalan-yanlış konuşmasına müsâde edilmemeli.
Bu kocaman kocaman hatâların olmaması için artık İslam ve O’nun yüce Peygamberi hakkından olabilecek her çeşit yakışıksız ithamlar, kötülemeler, yapılmaması için, Müslümanların başına gelen durumları doğru ve yansız olarak değerlendirebilecek uluslararası üyeleri bulunan bir “İslâmî Şûra Heyeti”ne sâhip olması âcilen gerekiyor. Ülkemiz içinde bulunduğu konjonktür gereği bunu Diyânet önderliğinde yapabilir. Geçenlerde Yusuf Kardâvî’nin başına gelenleri kınama için Türkiye’den yalnızca otuz âlim imza koyabildi. Bu gerçekten üzücü!
Tez elden ilgililer bu konuda bir şeyler yapmalılar.
Hayırlı Cumalar efendim.